Bitirme tezi başlığı gibi oldu, farkındayım. Ama zaten bu sorunun cevabı bizim için bir anlamda bir "bitirme" tezi. Böylesi zamlar hepimizi bitirir. O yüzden kış gelmeden cevaplanması gerekiyor. Sorunun ilk kısmı, yani enerji boyutu, özellikle önümüzdeki 3-4 ayı ciddi bir şekilde ilgilendiriyor iken, ikinci kısmı, yani iklim boyutu, önümüzdeki on yılı ve sonrası ilgilendiriyor. Ama her iki boyutu da hepimizi deli gibi ilgilendiriyor. Çünkü ilk kısmı ne kadar donacağımızın, ikinci kısmı ise ne kadar yanacağımızın cevabını verecek.
Bu konuyu beş temel soruda aşmak iyi olacak.
İlk sorumuz, şimdiye kadar gelen zamların neyin zammı olduğu. Bu soru önemli, çünkü ortada bir dizi zam var. Elektriğe temmuz ayında zam
Bu ilk dalga zamlarının arkasında elektrikte özelleştirme, odun ve kömürde fosil ve ithalat bağımlılığı (1), petrolde ise ulaşımın özelleştirilmesi, fosil yakıt bağımlılığı vardı. Özelleştirmeyi neden olarak koymamızın çok basit bir gerekçesi var: O da Elektrik Üretim Anonim Şirketi (EÜAŞ). Yani kamunun elektrik fiyatları sabitken, özelleştirilmiş santral ve özel santrallere sürekli zam yapılması ve hatta dağıtım şirketlerine de zam verilmesi. Ağustos ayında kullandığımız aşağıdaki grafik kadar bunu temiz anlatan başka bir grafik yoktur herhalde. İncelemenizi öneririm.
ZAMLARDA KAÇINCI DALGADAYIZ?
İkinci sorumuz ise, geriye ne kadar zammın kaldığı. Malum artık zam kaldıracak halimiz yok ama ortada bazı gerçekler de var. Öncelikle ilk dalga zamlarına daha çok 'özelleştirme kökenli' dersek ve ikinci dalga zamların, yılbaşında 7,4 TL olan doların yaz aylarında 8,5 TL'ye çıkmasının, yani kur kaynaklı olduğunu söylersek, ekim ayına kadar olan zamları açıklamış oluruz. Ancak ortada artçı bir ikinci zam dalgası daha var. O da artık doların 12 TL'nin üstüne çıkması. Bu zamlar petrole bir miktar yansıdı ama diğerlerine daha yansıdığı söylenemez. Bir de üçüncü dalga zamlar var. Pandemi nedeniyle enerji fiyatları ciddi ucuzlamış, bir süre 2019'un bile altında izlemişti. O zaman bunu indirim olarak bize yansıtmadılar. Son dönemde Covid-19 salgını sonrası talep patlaması beklentisi ile piyasa metal ve enerji fiyatlarını arttırdı. Hükümetimiz bunu daha yansıtmadı. Yansıtamadı desek daha doğru söylemiş olabiliriz. Çünkü bu zamlar da eklenince hayat duracak. Bir de dördüncü dalga var ki, o da 2022 bütçesinde vergi gelirlerini karşılamaya yönelik. Bunun zaten artan fiyatlar oranında artan vergilerle karşılanacağını düşünebiliriz.
Grafik: Emtia fiyatları endeksi, 2019=100, Kaynak: Dünya Bankası
Özetle, biz ilk dalga zamları özelleştirmenin faturası kaynaklı yaşarken, ikinci dalga zamları kur artışı kaynaklı yaşadık. Bunun daha son dönemini henüz yaşamadık. Buna bir de üçüncü dalga olarak dünyada pandemi sonrası piyasanın zamlarını ekleyip, dördüncü olarak 2022 vergi gelirlerindeki artışı eklerseniz, geriye ikinci dalganın bir kısmı, üçüncü dalga ve az bir etki ile dördüncü dalganın zam etkisinin kaldığını söyleyebiliriz.
Bir başka ifade ile, özelleştirme ve kur farkı kaynaklı ilk iki dalga zamları yaşıyoruz ama daha dünyadaki fiyat artışı ve Türkiye'deki vergi artışı kaynaklı üçüncü ve dördüncü dalga zamları pek görmedik.
ZAMLARA YERİNİZ KALDI MI?
Bu durumda üçüncü soru bir zorunluluk oldu, zamlara ne kadar yerimiz var? Malum bu kadar zam zaten fazla ve bu zamların arkası var. Eğer bu bahsettiğimiz kalemler yansıtılmazsa onlar için ekonomi batar. Yansıtılırsa, ayakta kalan son halk tabakaları da batar. Hükümetin bunun farkında olduğunu söyleyelim. Bu yüzden çepere daha çok zam yapıyor. Torba kömür ve odun kullananlar şehirlerin kenar mahalleleri ve yoksulları. Onların cebinden parayı aldı. Ama merkezde daha çok petrol zamlarını yansıtıyor. Biraz geriden ama kaldıramayacağı kadar yüksek olduğu için kaçamıyor. Ama hâlâ evlerdeki doğalgaza zam yapmadı, hâlâ ekimdeki 'elektriğe zam' kararını geri çekmesi sonrasında yeni zam yapmadı. Bunların iki nedeni var: Birincisi, bu zamlar herkesi batıracak ve yekünü çok fazla. Elektriğe bir kuruşluk zam, toplamda 2,3 milyar TL'nin halktan alınması demek. Zam 5 kuruş mu olacak yoksa 10 kuruş mu? İkincisi ise, tehdit olarak gördüğü kent merkezlerini uyandırmamak. O yüzden bu iki kalem bekliyor. Hükümet bunun tehlikesinin çok farkında. EPDK'nin zammı geri çekmesine dair kulis
ENERJİ YOKSUNLUÐU MU?
Dördüncü sorunumuz, bu zamların iklim değişikliği ile ilişkisi. Zamlar iklim değişikliğine nasıl etki edecek? Bunu 2018'den örnekleyelim. 2017 yılında Türkiye emisyonlarını rekor derecede arttırdı. 2018'de ise artış eğilimi tersine döndü. Seragazı envanterini inceleyince ortada bir dram olduğunu görmüş ve
İşte bu yüzden 2018 seragazı envanterine dram demiştim. Bu dram şimdi çok daha derinlerde yaşanacak.
Evet, emisyonlar azalacak, çünkü yoksulluk artacak.
Son sorumuza gelelim, beşinci sorumuzda çözümü konuşalım mı?
ÇÖZÜM
Öncelikle çözümün ne olduğu, sorunun ne olduğuna nasıl tanımladığınıza bağlıdır. Partilerin bu konuda yaklaşımlarında sorun tespitlerinde derinlik olmadığını, daha çok günlük adımlar attıklarını hepimiz görüyoruz. Böyle olunca muhalefetin enerji politikası iktidarı kesmiyor, sadece görüntüyü kurtarıyor ve nihayetinde ötesine geçemiyor (2). Örneğin "Karakış fonu" gibi bir tartışmayı yapan CHP bunun altını dolduramadı ve çoğunluğu zamları isteyen enerji patronları ile bir toplantı yaptı. Bu toplantıyı halka da açık yapmadı ve Çiğdem Toker'in
Enerjide sorun (i) özelleştirmenin maliyeti ve bunun üstünden kaynak aktarımı (ii) ithal bağımlılığı (iii) fosil bağımlılığı (iv) burada oluşan bir kara ekonomi ve (v) bu uğurda enerji verimliliğinin öldürülmesi.
Siyasette sorun ise böylesi bir derinliğe dair (i) temel termodinamik, (ii) hidrodinamik, (iii) ekolojik bilgileri, (iv) ekonomi ile sentezleyememek ve (v) bunları toplum ve doğanın ihtiyaçları ile çözüme evirmek yerine günlük popüler yöntemlerin tercih edilmesi.
İktidarın sorunu belli, her şeyin baş müsebbibi ve siyasetinde sadece patronlar var, halk ve doğa yok. Bu basit özet bile en kötüsü.
Bu durumda çözüm de kendini belli ediyor. Burada fosil yakıt, enerji ve ithalat bağımlılığını azaltmaya, bunun için enerji verimliliğini işleme koymaya, ortaya çıkan her gelirin sermayeye değil halka ve doğaya aktarılmasını sağlamak gerekiyor. Bu o kadar büyük bir meblağ ki, 2019 yılında 42 milyar dolara yakın ithalat bütçesini düşünürsek, yüzde 10'lık tasarruf 4,2 milyar dolar demek, ki bu da 2022 yılında herkesin yeniden aşılanması ve üstüne para kalması demek. Buna devletin halksız vergileri ve diğer masrafları eklersek o 4,2 milyar dolar 10 milyar doların üstüne çıkıyor!
LÜTFEN DİKKAT!
Son bir uyarı ile bitirelim. Geçen hafta kur 13,5 TL'ye çıkınca insanlar sokaklara aktı. Ertesi akşam kadınlar sokakta idi. Önümüzde gaz ve elektriğe gelecek zamlara bakıyoruz ve bunu kimsenin kaldırmayacağını bizim gibi hükümet de biliyor. Ama bir zam var ki, belediyeler buna hazırlanıyor; toplu taşımaya zam. Bunu yaptıkları an hükümete ortak olacaklar, umarım bunu ölçüyorlardır.
Özetle, biz dört dalga zammın henüz ikinci dalgasını yaşıyoruz. Hükümet ikinci dalganın eksik kalan elektrik ve doğalgaz zamlarını yaparsa toplumdan gelecek tepkilerden çekindiği için bunu merkezlere değil, çevreye yapıyor. Biz aslında 2018'den bu yana enerjide krizdeyiz. Evler daha az kömür ve gaz yakıyor, elektrik üretimi neredeyse son üç yılda hiç artmadı. Şimdi ise bir zam enerjide krizin görünür olmasını sağlayacak. Ancak bu tespit bize çıkışı da göstertiyor. Çok temiz, zahmetsiz ve masrafsız bir çıkışı istersen gözümüze kestirebiliriz.
Notlar:
1- Odun ve kömür neden ithal ile bağımlı? Çünkü ithal kalemlere zam insanların linyit ve odun kullanımına kaçmasına neden oluyor ve bu yüzden ön almak için bu kalemlere zam yapılıyor.
2- Sadece enerjide bu durum geçerli değil. Metropoll'un "Muhalefet Çözer mi?"
Bu konuyu beş temel soruda aşmak iyi olacak.
İlk sorumuz, şimdiye kadar gelen zamların neyin zammı olduğu. Bu soru önemli, çünkü ortada bir dizi zam var. Elektriğe temmuz ayında zam
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
, ağustosta faturalar ile zammı hep beraber
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
! Eylül ayında kışlık kömür ve odununu almak isteyenler zamla karşılaştılar. Fiyatlar en az yarısı kadar arttı. Bazı kalemlerde ikiye bile katlandı diyebiliriz. Akaryakıt ise hiç zamsız bir ay geçirmedi. Mayıs ayında 7,15 TL olan benzin aralıklı zamlarla sürekli arttı ve şimdi 9,75 TL oldu.Bu ilk dalga zamlarının arkasında elektrikte özelleştirme, odun ve kömürde fosil ve ithalat bağımlılığı (1), petrolde ise ulaşımın özelleştirilmesi, fosil yakıt bağımlılığı vardı. Özelleştirmeyi neden olarak koymamızın çok basit bir gerekçesi var: O da Elektrik Üretim Anonim Şirketi (EÜAŞ). Yani kamunun elektrik fiyatları sabitken, özelleştirilmiş santral ve özel santrallere sürekli zam yapılması ve hatta dağıtım şirketlerine de zam verilmesi. Ağustos ayında kullandığımız aşağıdaki grafik kadar bunu temiz anlatan başka bir grafik yoktur herhalde. İncelemenizi öneririm.
ZAMLARDA KAÇINCI DALGADAYIZ?
İkinci sorumuz ise, geriye ne kadar zammın kaldığı. Malum artık zam kaldıracak halimiz yok ama ortada bazı gerçekler de var. Öncelikle ilk dalga zamlarına daha çok 'özelleştirme kökenli' dersek ve ikinci dalga zamların, yılbaşında 7,4 TL olan doların yaz aylarında 8,5 TL'ye çıkmasının, yani kur kaynaklı olduğunu söylersek, ekim ayına kadar olan zamları açıklamış oluruz. Ancak ortada artçı bir ikinci zam dalgası daha var. O da artık doların 12 TL'nin üstüne çıkması. Bu zamlar petrole bir miktar yansıdı ama diğerlerine daha yansıdığı söylenemez. Bir de üçüncü dalga zamlar var. Pandemi nedeniyle enerji fiyatları ciddi ucuzlamış, bir süre 2019'un bile altında izlemişti. O zaman bunu indirim olarak bize yansıtmadılar. Son dönemde Covid-19 salgını sonrası talep patlaması beklentisi ile piyasa metal ve enerji fiyatlarını arttırdı. Hükümetimiz bunu daha yansıtmadı. Yansıtamadı desek daha doğru söylemiş olabiliriz. Çünkü bu zamlar da eklenince hayat duracak. Bir de dördüncü dalga var ki, o da 2022 bütçesinde vergi gelirlerini karşılamaya yönelik. Bunun zaten artan fiyatlar oranında artan vergilerle karşılanacağını düşünebiliriz.
Grafik: Emtia fiyatları endeksi, 2019=100, Kaynak: Dünya Bankası
Özetle, biz ilk dalga zamları özelleştirmenin faturası kaynaklı yaşarken, ikinci dalga zamları kur artışı kaynaklı yaşadık. Bunun daha son dönemini henüz yaşamadık. Buna bir de üçüncü dalga olarak dünyada pandemi sonrası piyasanın zamlarını ekleyip, dördüncü olarak 2022 vergi gelirlerindeki artışı eklerseniz, geriye ikinci dalganın bir kısmı, üçüncü dalga ve az bir etki ile dördüncü dalganın zam etkisinin kaldığını söyleyebiliriz.
Bir başka ifade ile, özelleştirme ve kur farkı kaynaklı ilk iki dalga zamları yaşıyoruz ama daha dünyadaki fiyat artışı ve Türkiye'deki vergi artışı kaynaklı üçüncü ve dördüncü dalga zamları pek görmedik.
ZAMLARA YERİNİZ KALDI MI?
Bu durumda üçüncü soru bir zorunluluk oldu, zamlara ne kadar yerimiz var? Malum bu kadar zam zaten fazla ve bu zamların arkası var. Eğer bu bahsettiğimiz kalemler yansıtılmazsa onlar için ekonomi batar. Yansıtılırsa, ayakta kalan son halk tabakaları da batar. Hükümetin bunun farkında olduğunu söyleyelim. Bu yüzden çepere daha çok zam yapıyor. Torba kömür ve odun kullananlar şehirlerin kenar mahalleleri ve yoksulları. Onların cebinden parayı aldı. Ama merkezde daha çok petrol zamlarını yansıtıyor. Biraz geriden ama kaldıramayacağı kadar yüksek olduğu için kaçamıyor. Ama hâlâ evlerdeki doğalgaza zam yapmadı, hâlâ ekimdeki 'elektriğe zam' kararını geri çekmesi sonrasında yeni zam yapmadı. Bunların iki nedeni var: Birincisi, bu zamlar herkesi batıracak ve yekünü çok fazla. Elektriğe bir kuruşluk zam, toplamda 2,3 milyar TL'nin halktan alınması demek. Zam 5 kuruş mu olacak yoksa 10 kuruş mu? İkincisi ise, tehdit olarak gördüğü kent merkezlerini uyandırmamak. O yüzden bu iki kalem bekliyor. Hükümet bunun tehlikesinin çok farkında. EPDK'nin zammı geri çekmesine dair kulis
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
bakmanızı öneririm.ENERJİ YOKSUNLUÐU MU?
Dördüncü sorunumuz, bu zamların iklim değişikliği ile ilişkisi. Zamlar iklim değişikliğine nasıl etki edecek? Bunu 2018'den örnekleyelim. 2017 yılında Türkiye emisyonlarını rekor derecede arttırdı. 2018'de ise artış eğilimi tersine döndü. Seragazı envanterini inceleyince ortada bir dram olduğunu görmüş ve
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
. Burada sadece binalar ile ilgili kısma bakınca, gaz kaynaklı emisyonların yüzde 7, kömür kaynaklı emisyonların ise yüzde 11 azaldığını sonradan hesapladım. Biraz daha detaylı bakınca, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tablolarından ithal kömür tüketiminin 914 bin ton azalırken, linyit tüketiminin ise sadece 524 bin ton azaldığı da ayrıca görülüyor. Ortaya dört sonuç çıkıyor. Birincisi, ithal kömür ve gazdan kaçmışız. İkincisi, bunu biraz linyit ile ikame etmişiz. Üçüncü ise, üşüyerek geçirmişiz. Dördüncü mü? O da artık enerji yoksunluğunun başladığı gerçeği.İşte bu yüzden 2018 seragazı envanterine dram demiştim. Bu dram şimdi çok daha derinlerde yaşanacak.
Evet, emisyonlar azalacak, çünkü yoksulluk artacak.
Son sorumuza gelelim, beşinci sorumuzda çözümü konuşalım mı?
ÇÖZÜM
Öncelikle çözümün ne olduğu, sorunun ne olduğuna nasıl tanımladığınıza bağlıdır. Partilerin bu konuda yaklaşımlarında sorun tespitlerinde derinlik olmadığını, daha çok günlük adımlar attıklarını hepimiz görüyoruz. Böyle olunca muhalefetin enerji politikası iktidarı kesmiyor, sadece görüntüyü kurtarıyor ve nihayetinde ötesine geçemiyor (2). Örneğin "Karakış fonu" gibi bir tartışmayı yapan CHP bunun altını dolduramadı ve çoğunluğu zamları isteyen enerji patronları ile bir toplantı yaptı. Bu toplantıyı halka da açık yapmadı ve Çiğdem Toker'in
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
olmasa haberimiz bile olmayacaktı.Enerjide sorun (i) özelleştirmenin maliyeti ve bunun üstünden kaynak aktarımı (ii) ithal bağımlılığı (iii) fosil bağımlılığı (iv) burada oluşan bir kara ekonomi ve (v) bu uğurda enerji verimliliğinin öldürülmesi.
Siyasette sorun ise böylesi bir derinliğe dair (i) temel termodinamik, (ii) hidrodinamik, (iii) ekolojik bilgileri, (iv) ekonomi ile sentezleyememek ve (v) bunları toplum ve doğanın ihtiyaçları ile çözüme evirmek yerine günlük popüler yöntemlerin tercih edilmesi.
İktidarın sorunu belli, her şeyin baş müsebbibi ve siyasetinde sadece patronlar var, halk ve doğa yok. Bu basit özet bile en kötüsü.
Bu durumda çözüm de kendini belli ediyor. Burada fosil yakıt, enerji ve ithalat bağımlılığını azaltmaya, bunun için enerji verimliliğini işleme koymaya, ortaya çıkan her gelirin sermayeye değil halka ve doğaya aktarılmasını sağlamak gerekiyor. Bu o kadar büyük bir meblağ ki, 2019 yılında 42 milyar dolara yakın ithalat bütçesini düşünürsek, yüzde 10'lık tasarruf 4,2 milyar dolar demek, ki bu da 2022 yılında herkesin yeniden aşılanması ve üstüne para kalması demek. Buna devletin halksız vergileri ve diğer masrafları eklersek o 4,2 milyar dolar 10 milyar doların üstüne çıkıyor!
LÜTFEN DİKKAT!
Son bir uyarı ile bitirelim. Geçen hafta kur 13,5 TL'ye çıkınca insanlar sokaklara aktı. Ertesi akşam kadınlar sokakta idi. Önümüzde gaz ve elektriğe gelecek zamlara bakıyoruz ve bunu kimsenin kaldırmayacağını bizim gibi hükümet de biliyor. Ama bir zam var ki, belediyeler buna hazırlanıyor; toplu taşımaya zam. Bunu yaptıkları an hükümete ortak olacaklar, umarım bunu ölçüyorlardır.
Özetle, biz dört dalga zammın henüz ikinci dalgasını yaşıyoruz. Hükümet ikinci dalganın eksik kalan elektrik ve doğalgaz zamlarını yaparsa toplumdan gelecek tepkilerden çekindiği için bunu merkezlere değil, çevreye yapıyor. Biz aslında 2018'den bu yana enerjide krizdeyiz. Evler daha az kömür ve gaz yakıyor, elektrik üretimi neredeyse son üç yılda hiç artmadı. Şimdi ise bir zam enerjide krizin görünür olmasını sağlayacak. Ancak bu tespit bize çıkışı da göstertiyor. Çok temiz, zahmetsiz ve masrafsız bir çıkışı istersen gözümüze kestirebiliriz.
Notlar:
1- Odun ve kömür neden ithal ile bağımlı? Çünkü ithal kalemlere zam insanların linyit ve odun kullanımına kaçmasına neden oluyor ve bu yüzden ön almak için bu kalemlere zam yapılıyor.
2- Sadece enerjide bu durum geçerli değil. Metropoll'un "Muhalefet Çözer mi?"
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
Ekim 2021'de halkın yüzde 55'i hayır cevabı veriyor.