Kırmızı Gülün Hikayesi
Bir delikanlı güzel bir kıza ölümüne sevdalanış…Yüreği daha fazla dayanamaz olmuş onu uzaklardan seyretmeye.Birgün o adını bile henüz bilmediği,dış görünüşünden başka hayatı hakkında hiç bir bilgi edinmediği o genç güzel kızın yolunu kesip durdurmuş delikanlı.
Güzel kız azarlayıcı ve manidar bakmış adamın gözlerine;
-Durup dururken neden kestin yolumu böyle?Yoksa yeni haramiler mi tünedi buralara?
Delikanlı:
-Yok,demiş.Harami filan değilim.Sadece sonunun ne olucağını bilmediği karşılıksız bir sevdaya düştü gönlüm.Günler varki ben o ateşte kavrulur dururum.
Güzel kız şaşırıp kalmış duyduklarına…
-Ne kadar tanıyorsun ki beni?Diye sormuş tanımadığı delikanlıya.
-Tanımak mı?Demiş, günlerdir ezberledim ben seni…Kaşların, gözlerin, yüzünde ki gamzelerin yazar, kalbimde ki sevdanın destanı.
-Senin tanımak dediğin bumu?Kimim, kimin nesiyim serbest miyim?Gönlüm boş mu dolu mu onların hakkındada bir bilgin vamıydı sevdalanırken?
-Hiç bir şey bilmem.Sadece şunu bilirim ki ben bir sevda sarhoşuyum.Bunun içinde yolunu bir harami gibi kesipsenden marhamat dilenmek için yüreklendim.
-Nasıl bir marhamet ola ki bu?
-Vuslatı reddetmeyen, kalbim hayat arkadaşı olarak seçti seni.Bağışla, damda düşer gibi oldu ama benimle evlenirmisin?
Güzel kız oldukça şaşırmış buna:
-Ya! Demek böle ister gönlün?
-Evet , ne olur reddetme sakın, yoksa şuracıkta ölüp kalırım.Bana bir isim ver odan istiyim seni.
Güzel kız delikanlıyı hassas bir seyirle izledikten sonra :
-Pekala,demiş. sana bir şartım var bunun için.Sakın olaki söyleyeceklerimi yerine getirmezsen bir daha karşıma çıkmayasın.
Delikanlı hiç düşünmeden cevabını vermiş:
-Kabul!
Genç kız delikanlıya alaylı bir eda içinde gülümsemiş.
-Daha ne yapacağını bile bilmiyorsun ki hiç düşünmeden ”kabul” diyorsun.
-Olsun ben yaparım.
-O zaman mesele yok. yarın ben aynı saatte yine burdan geçerim.Bana elinde kırmızı bir güle gelirsen teklifini kabul demektir.
Delikanlı bir kelebek kadar hafiflemiş ve adeta kanatlarını kelebek gibi havalandırmış:
-Kabul bulurum demiş.
-O vakit hemen işe koyul.Aklın varsa hiç zaman eksiltme.
Delikanlı çoşkulu bir gönülle ardına bile bakmadan yollara düşüp gitmiş.
Aslında gülleriyle ün salmış yörenin, güllerle ilgili bir özelliği daha varmış…Oralar beyaz güller diyarıymış ve kırmızı gül hiç bulunmazmış gül ağaçlerının dallarında…
O gün delikanlı bütün gül bahçelerini, tükenmeyen enerjisi ve bitmek bilmeyen azmiyle dolaşıp durmuş…Umutlarını solduran en son bahçede de kırmızı gül bulamayınca bahçe kenarındaki bir gül ağacının dibine oturup başlamış ağlamaya…Dibine oturup ağladığı gül ağacının dalına tüneyen bülbül delikanlıyı seyrediyormuş…Dederler ki bülbül delikanlının hıçkırıklarına dayanamayıp hüzünlenmiş ve en içli bestelerinden birisini şakıyarak delikanlının ilgisini üzerine çekmeyi başarmış…Ve yine derler ki şakımaya başlayan o bülbül, bülbülü şeyda imiş….yani bülbüllerin üstadı…o şakımaya başladığında kuşlar ve bülbüller susarmış.
İşte öylesine bir şakıyış ulaşmış delikanlının kulaklarına ve hıçkırıklarına ara verip o muhteşem besteye vemiş kendisini.Gözleri sesin geldiği noktayı bulup baba bülbülün üzerinde ısrar etmiş.Bülbül onu, delikanlı bülbülü hazin bakışlarla seyretmiş.Sonunda şakayışını bitiren bülbül lisana gelip efkarlı delikanlıya sormuş:
-Neden ağlarsın ki öyle yanık yanık?Benim efkarımı bile alevlendirdi firkatin….
-Sorma, demiş ve o hazin hikayesini anlatmış delikanlı bülbüle.hikayenin sonuna çaresizliğini eklemiş.”şayet istediği o kırmızı gülü bulup öğle vaktinde ona ulaştıramazsam, ben öldüm demektir bülbül…Bilirim ki bu sevdanın hüsranı ölüme çağırır beni…”
Bülbül sevdayı bilenmiş.Delikanlının perişan hali dokunmuş bülbüle ve fazla düşünmeden, delikanlının yüreğine su serpen sözleri fısıldamış:
-Sen hiç üzülme demiş, istediğin kırmızı gül olsun, bulunur elbet….
Umutsuzluk ciğerini çürütmeye başlayan delikanlı, inandırıcı bulmamış bu sözlerini:
-Buralar beyaz güllerin diyarımı,öyle söyler herkes.Gün kovuşmaya yüz tuttuğu şu saatlerden sonre nerden bulabilirim ki kırmızı gülü?Meğer olmayan bir şeyi istemiş benden sevdiğim güzel.. .
Bülbülün vadi şaşırtmış delikanlıyı:
-Herşeyin bir kolayı bulunur demiş…Sen şimdi git ve yarın gün doğumundan biraz sonra oturduğun ağacın dibine gel ve istediğin kırmızı gülü alıp sevdiğin o kıza götür.
-Bülbül sende beni teselli ettiğini sanıyorsan yanılıyorsun.Her yeri aradım, kırmızı gül yok bu bahçede, sen nereden bulacaksın ki?
-Altının ayarını sarraf olan bilir…Ben bülbülüm, gül dilinden anlarım, istersem karşısına geçer en içli bestelerimle onu kızarta bilirim…Bana gülü tarife ne hacet…Sen şimdi git ve dediğim saatte gelip kırmızı gülü sevdiğin kıza yetiştir.
Delikanlı sevinerek ayrılmış bulunduğu bahçeden.Gece zor kavuşmuş sabaha.Taze bir günün aydınlığında kalkıp bülbülün vaad ettiği saatlerde bahçeye koşup,akşam ayrıldığı gül ağacının dallarına baktığında kalbi duracak gibi olmuş.Beyaz güllerin arasında kırmızı bir gül çekmiş dikkatini ve sevincenden kalbi yerinden fırlıyacak gibi atmaya başlamış.
Beyaz güllerin arasında kızarmış olan gülü usulca koparıp aldıktan sonra teşekkür etmek için etrafta bülbülü aramış.Bülbül ortalara yokmuş.Yüzüdeki sevinç solmuş bülbülü göremeyince ve ağacın debinden ayrılmaya karar verdiğinde son defa etrafını yoklamış arzulu bakışları.Umudunu kesmiş gitmek için adımını hazırlarken son olarak ayaklarının dibine ilişen bakışları sevincini iyice söndürmüş…Delikanlı ayaklarının dibinde hazin bir manzarayla karşılaşmış.Kendisine kırmızı gül vaadeden bülbülün içler acısı manzarası varmış gül ağacının dibinde….
Acı acı yutkunmuş onu seyrederken.Bülbülün ölüsü, sevdiği kızın saatinin yaklaşması arasında sıkıntılanan kalbi zor da olsa bülbülden ayrılma kararı alıp, elinde sımsıkı tuttuğu gülle birlikte yollara düşmüş.Sevdalandığı güzelin kendisine verdiği sözde aynı yerdeymiş.
Güzel kız sözünde durmuş ve karşılaşmışlar yeniden.Delikanlı soluk soluğuymış elindeki gülü kıza uzatırken….
-Al işte, kırmızı gülü buldum ve getirdim sana verdiğim sözü tuttum, şimdi sıra sende!
Güzel kız gülü delikanlının elinden alıp, efsunlu bakışlarla incelemiş gülü…Derler ki o an genç kızın güzelliği sebebi bilinmeyen bir acının bedenini dağladıkça solmuş ve hazan düşmüş bakışlarına…Sonra delikanlıya çevirmiş içli bakışlarını.Esef varmış sesinin tonunda ve şaşırtıcıymış cevabı:
-Olmaz, kaybettin yabancı….
Delikanlı, oracıkta yığılıp kalacak gibi olmuş.Feri çekilmiş bacaklarının:
-Neden, şartını yerine getirdim işte.Vuslat sözün vardı kırmızı gülü bulup getirirsem?
-Aslında verilen zaman içinde kırmızı gülü bulup getirilmesi imkansızdı.Ben biliyordum bunu.Mucize olmadıkçe isteğim yerine gelmezdi…
-Mucize gerçekleşti ve kırmızı gülü bulup vaktinde getirdim.Bana vuslat sözü vermiştin!
Güzel kız kırmızı gülü delikanlıya iade ederken delikanlı büyük bir hayal kırıklığı içinde bakışlarını yere indirmişti.
Kız usul usul konuşmaya başladı:
-Karşıma dikilip yolumu kestiğin zaman, beni çok iyi tanıdığını söyledin,halbuki hakkımda hiç bir şey bilmiyordun.Bir aldanıştı seninkisi,bir hülya…
Eğer beni tanısaydın, evli olduğumu, kalbimin yanlızca eşime ait olduğunuda bilirdin.Böyle bir hataya düşmezdin.
Ben yalnızca sana bir ders vermek istedimKolayca dillendirdiğin”AŞK”ın gerçek manasını anla istedim.”AŞK” gerekirse meftun olduğun uğruna canını vermektir.Bülbül gül için can verişini gör istedim.bana baslediğin hisler,yanlız ilahi aşka ulaşmak adına vasıta olabilir.
Delikanlı hatasını anlamış olmalı ki araştırıp tanımadan evlenmeyi düşündüğü kıza utancından cevap bile verememiş.Titrek parmaklarının arasında güçlükle tuttuğu gül yere düşmüş….Yaptığı hatadan dolayı büyük bir pişmanlık duyarak,arkasına bile bakmadan gözlerden kaybolup gitmiş sonunda..
Bir delikanlı güzel bir kıza ölümüne sevdalanış…Yüreği daha fazla dayanamaz olmuş onu uzaklardan seyretmeye.Birgün o adını bile henüz bilmediği,dış görünüşünden başka hayatı hakkında hiç bir bilgi edinmediği o genç güzel kızın yolunu kesip durdurmuş delikanlı.
Güzel kız azarlayıcı ve manidar bakmış adamın gözlerine;
-Durup dururken neden kestin yolumu böyle?Yoksa yeni haramiler mi tünedi buralara?
Delikanlı:
-Yok,demiş.Harami filan değilim.Sadece sonunun ne olucağını bilmediği karşılıksız bir sevdaya düştü gönlüm.Günler varki ben o ateşte kavrulur dururum.
Güzel kız şaşırıp kalmış duyduklarına…
-Ne kadar tanıyorsun ki beni?Diye sormuş tanımadığı delikanlıya.
-Tanımak mı?Demiş, günlerdir ezberledim ben seni…Kaşların, gözlerin, yüzünde ki gamzelerin yazar, kalbimde ki sevdanın destanı.
-Senin tanımak dediğin bumu?Kimim, kimin nesiyim serbest miyim?Gönlüm boş mu dolu mu onların hakkındada bir bilgin vamıydı sevdalanırken?
-Hiç bir şey bilmem.Sadece şunu bilirim ki ben bir sevda sarhoşuyum.Bunun içinde yolunu bir harami gibi kesipsenden marhamat dilenmek için yüreklendim.
-Nasıl bir marhamet ola ki bu?
-Vuslatı reddetmeyen, kalbim hayat arkadaşı olarak seçti seni.Bağışla, damda düşer gibi oldu ama benimle evlenirmisin?
Güzel kız oldukça şaşırmış buna:
-Ya! Demek böle ister gönlün?
-Evet , ne olur reddetme sakın, yoksa şuracıkta ölüp kalırım.Bana bir isim ver odan istiyim seni.
Güzel kız delikanlıyı hassas bir seyirle izledikten sonra :
-Pekala,demiş. sana bir şartım var bunun için.Sakın olaki söyleyeceklerimi yerine getirmezsen bir daha karşıma çıkmayasın.
Delikanlı hiç düşünmeden cevabını vermiş:
-Kabul!
Genç kız delikanlıya alaylı bir eda içinde gülümsemiş.
-Daha ne yapacağını bile bilmiyorsun ki hiç düşünmeden ”kabul” diyorsun.
-Olsun ben yaparım.
-O zaman mesele yok. yarın ben aynı saatte yine burdan geçerim.Bana elinde kırmızı bir güle gelirsen teklifini kabul demektir.
Delikanlı bir kelebek kadar hafiflemiş ve adeta kanatlarını kelebek gibi havalandırmış:
-Kabul bulurum demiş.
-O vakit hemen işe koyul.Aklın varsa hiç zaman eksiltme.
Delikanlı çoşkulu bir gönülle ardına bile bakmadan yollara düşüp gitmiş.
Aslında gülleriyle ün salmış yörenin, güllerle ilgili bir özelliği daha varmış…Oralar beyaz güller diyarıymış ve kırmızı gül hiç bulunmazmış gül ağaçlerının dallarında…
O gün delikanlı bütün gül bahçelerini, tükenmeyen enerjisi ve bitmek bilmeyen azmiyle dolaşıp durmuş…Umutlarını solduran en son bahçede de kırmızı gül bulamayınca bahçe kenarındaki bir gül ağacının dibine oturup başlamış ağlamaya…Dibine oturup ağladığı gül ağacının dalına tüneyen bülbül delikanlıyı seyrediyormuş…Dederler ki bülbül delikanlının hıçkırıklarına dayanamayıp hüzünlenmiş ve en içli bestelerinden birisini şakıyarak delikanlının ilgisini üzerine çekmeyi başarmış…Ve yine derler ki şakımaya başlayan o bülbül, bülbülü şeyda imiş….yani bülbüllerin üstadı…o şakımaya başladığında kuşlar ve bülbüller susarmış.
İşte öylesine bir şakıyış ulaşmış delikanlının kulaklarına ve hıçkırıklarına ara verip o muhteşem besteye vemiş kendisini.Gözleri sesin geldiği noktayı bulup baba bülbülün üzerinde ısrar etmiş.Bülbül onu, delikanlı bülbülü hazin bakışlarla seyretmiş.Sonunda şakayışını bitiren bülbül lisana gelip efkarlı delikanlıya sormuş:
-Neden ağlarsın ki öyle yanık yanık?Benim efkarımı bile alevlendirdi firkatin….
-Sorma, demiş ve o hazin hikayesini anlatmış delikanlı bülbüle.hikayenin sonuna çaresizliğini eklemiş.”şayet istediği o kırmızı gülü bulup öğle vaktinde ona ulaştıramazsam, ben öldüm demektir bülbül…Bilirim ki bu sevdanın hüsranı ölüme çağırır beni…”
Bülbül sevdayı bilenmiş.Delikanlının perişan hali dokunmuş bülbüle ve fazla düşünmeden, delikanlının yüreğine su serpen sözleri fısıldamış:
-Sen hiç üzülme demiş, istediğin kırmızı gül olsun, bulunur elbet….
Umutsuzluk ciğerini çürütmeye başlayan delikanlı, inandırıcı bulmamış bu sözlerini:
-Buralar beyaz güllerin diyarımı,öyle söyler herkes.Gün kovuşmaya yüz tuttuğu şu saatlerden sonre nerden bulabilirim ki kırmızı gülü?Meğer olmayan bir şeyi istemiş benden sevdiğim güzel.. .
Bülbülün vadi şaşırtmış delikanlıyı:
-Herşeyin bir kolayı bulunur demiş…Sen şimdi git ve yarın gün doğumundan biraz sonra oturduğun ağacın dibine gel ve istediğin kırmızı gülü alıp sevdiğin o kıza götür.
-Bülbül sende beni teselli ettiğini sanıyorsan yanılıyorsun.Her yeri aradım, kırmızı gül yok bu bahçede, sen nereden bulacaksın ki?
-Altının ayarını sarraf olan bilir…Ben bülbülüm, gül dilinden anlarım, istersem karşısına geçer en içli bestelerimle onu kızarta bilirim…Bana gülü tarife ne hacet…Sen şimdi git ve dediğim saatte gelip kırmızı gülü sevdiğin kıza yetiştir.
Delikanlı sevinerek ayrılmış bulunduğu bahçeden.Gece zor kavuşmuş sabaha.Taze bir günün aydınlığında kalkıp bülbülün vaad ettiği saatlerde bahçeye koşup,akşam ayrıldığı gül ağacının dallarına baktığında kalbi duracak gibi olmuş.Beyaz güllerin arasında kırmızı bir gül çekmiş dikkatini ve sevincenden kalbi yerinden fırlıyacak gibi atmaya başlamış.
Beyaz güllerin arasında kızarmış olan gülü usulca koparıp aldıktan sonra teşekkür etmek için etrafta bülbülü aramış.Bülbül ortalara yokmuş.Yüzüdeki sevinç solmuş bülbülü göremeyince ve ağacın debinden ayrılmaya karar verdiğinde son defa etrafını yoklamış arzulu bakışları.Umudunu kesmiş gitmek için adımını hazırlarken son olarak ayaklarının dibine ilişen bakışları sevincini iyice söndürmüş…Delikanlı ayaklarının dibinde hazin bir manzarayla karşılaşmış.Kendisine kırmızı gül vaadeden bülbülün içler acısı manzarası varmış gül ağacının dibinde….
Acı acı yutkunmuş onu seyrederken.Bülbülün ölüsü, sevdiği kızın saatinin yaklaşması arasında sıkıntılanan kalbi zor da olsa bülbülden ayrılma kararı alıp, elinde sımsıkı tuttuğu gülle birlikte yollara düşmüş.Sevdalandığı güzelin kendisine verdiği sözde aynı yerdeymiş.
Güzel kız sözünde durmuş ve karşılaşmışlar yeniden.Delikanlı soluk soluğuymış elindeki gülü kıza uzatırken….
-Al işte, kırmızı gülü buldum ve getirdim sana verdiğim sözü tuttum, şimdi sıra sende!
Güzel kız gülü delikanlının elinden alıp, efsunlu bakışlarla incelemiş gülü…Derler ki o an genç kızın güzelliği sebebi bilinmeyen bir acının bedenini dağladıkça solmuş ve hazan düşmüş bakışlarına…Sonra delikanlıya çevirmiş içli bakışlarını.Esef varmış sesinin tonunda ve şaşırtıcıymış cevabı:
-Olmaz, kaybettin yabancı….
Delikanlı, oracıkta yığılıp kalacak gibi olmuş.Feri çekilmiş bacaklarının:
-Neden, şartını yerine getirdim işte.Vuslat sözün vardı kırmızı gülü bulup getirirsem?
-Aslında verilen zaman içinde kırmızı gülü bulup getirilmesi imkansızdı.Ben biliyordum bunu.Mucize olmadıkçe isteğim yerine gelmezdi…
-Mucize gerçekleşti ve kırmızı gülü bulup vaktinde getirdim.Bana vuslat sözü vermiştin!
Güzel kız kırmızı gülü delikanlıya iade ederken delikanlı büyük bir hayal kırıklığı içinde bakışlarını yere indirmişti.
Kız usul usul konuşmaya başladı:
-Karşıma dikilip yolumu kestiğin zaman, beni çok iyi tanıdığını söyledin,halbuki hakkımda hiç bir şey bilmiyordun.Bir aldanıştı seninkisi,bir hülya…
Eğer beni tanısaydın, evli olduğumu, kalbimin yanlızca eşime ait olduğunuda bilirdin.Böyle bir hataya düşmezdin.
Ben yalnızca sana bir ders vermek istedimKolayca dillendirdiğin”AŞK”ın gerçek manasını anla istedim.”AŞK” gerekirse meftun olduğun uğruna canını vermektir.Bülbül gül için can verişini gör istedim.bana baslediğin hisler,yanlız ilahi aşka ulaşmak adına vasıta olabilir.
Delikanlı hatasını anlamış olmalı ki araştırıp tanımadan evlenmeyi düşündüğü kıza utancından cevap bile verememiş.Titrek parmaklarının arasında güçlükle tuttuğu gül yere düşmüş….Yaptığı hatadan dolayı büyük bir pişmanlık duyarak,arkasına bile bakmadan gözlerden kaybolup gitmiş sonunda..