1
Octavio Paz ölmüş
Tarihsiz bir gazetede okudum.
Yalnızlığın labirenti...Benim şu an içinde yaşadığım evin bir çeşit tanımlaması bu.Bazen o labirenti bir tabuta çeviriyorum o kadar.
Octavio Paz dün ölmüş.
Aradım demin evin altını üstüne getirdim sanki.Yok.Bende son zamanlarda eve her gelen konuğun bir kitap “götürdüğü” gibi paranoyalar oluştu. Ama biliyorum ki, o kitap burada evde bir yerlerde...
Octavio Paz.Şiirler.Güneş taşı.Çeviren Sait Maden.Tünel kazmak pahasına o kitabı bu gece bulacağım.Evime ‘tabut’ yakıştırmasını yaptığım için kendimi tekzip edeceğim.Yalnızlık zaten bir labirenttir.Ama bir güneş taşı her yerde bulunmaz.
2
Ne kadar aptalmışım.O zamanlar-ne zamanlar-Bir “Her Yerde Bulunmayan Kitaplar Sözlüğü” hazırlamaya kalkışmıştım.Yarasanın ‘sahaf’ Pozisyonuna her ne kadar denk düşüyor gibi görünse de...
3
Düz yazı şiirin tökezlemesidir.
Ama hiçbir yara izi yok dizlerimde.
4
Bir kuşluk vakti telefon çalar.Ben “Şu” der kadındır.Hatıralarda güzeldir. Ama üstüste okunmuş şiirler gibidir.Hatıralarda güzel midir? Belki de yalnızca kuşluk vakitlerinde güzeldi.
Görüşürsün ve ellerini -nedense- hep ceplerine saklayasın gelir.
5
Octavio Paz sahiden ölmüş.
Bütün kitaplığı devirdim.Sarhoş ceketlerimin ceplerine bile baktım: “Güneş Taşı” yok!
Ey kendini bilmez kişi, ya o kitabı getir ya da kendin gel!
6
Mehmet Sönmez bile ölmüş.
Ölüm fotokopi makinesini çalıştırmaya görsün.
Kalbimde sardunyalar.
7
Mehmet Sönmez de sahiden ölmüş
Ama bütün fotoğraflarında gülüyor.
8
Sevgilimin Bodrum’dan gönderdiği kartpostal
Can Yücel’in !bir Siyasinin...”in kapağı.
Mehmet Sönmez.
Anlatıp duruyorlar: 1968.Asker mehmet.Bodrum.
Ölüme en güzel uyak:
En yakın dostumu yitirdim.
9
(Kalbim ıssız bir makamda
Hatırasız şarkılar dinler
Ne kaldı geriyeler...Sus.
Bir yerden sonra kendini bekler
Ölüm renginde bir kır çiçeği kopardım demin
Suya tutsam olmazdı...kopardım
Bir insan nasıl intihar eder
Hayat dersinde herşeyi sanki çözdüm de
Bir bunu anlamadım)
10
Telefonumun nasıl çaldığını duymak için kendimi dışardan aradım az önce.
Boğuk ve yalnız bir telefondu.
Kendi hatırımı sordum:
İyiydim.Çok iyiydim.
11
Bütün memelilerden nefret ediyorum.
12
Sarhoşluğum en ayık halimdir.
13
“Sayın abonemiz telefonunuz borcundan dolayı görüşmeye kapatılmıştır.Lütfen telefonunuzu açtırınız.”
Telefonum yalnızca çalıyor artık.
14
“Türkçe Sözlük” bile ayaklanıp gitmiş yada benim boyum yetmiyor.
15
Telefonum artık çalmıyor bile.
16
Yarasa değil, Kırkayak!
Yalnızca yürümek istiyorum.
17
Bir çocuk örtüldü üstüme sanki.
18
Ellerim günlerdir portakal kokuyor.
Hayırdır...
19
Az önce elektrikler kesildi.
“Bir bu eksikti”deki eksik olmayan bu gibi.
Yazının minesi soldu.
20
(Ama hizaya sokulmaz ki hüznüm benim
En sarsak çocuğuyum solgun bir devrimin.)
22
Şimdi şu odaya sazlı sözlü bir güneş doğsa
Yalnızlığın son ***i gibi
Kalakaldım karanlıkta.
23
Uçkurlarını çözüverse ampul...
Ne olur...
24
Kırk yaş...Kadınların ‘menopoz’ dönemi gibi bir şey sanırdım; ya da öyle derlerdi.
Sanki ben hep kırk yaşındaydım.
25
Adımı kime söylesem mahçup bir duraksama.
Ölüm bile hatırlamıyor artık beni.
26
Herkes ayılınca unutuyor. Bense unutmak istediklerimi bile hatırlıyorum.
27
Sen idam mahkumuna sorulan o sorusun.
28
En büyük devrimci hareket yürümektir!
29
Her insan kahvaltı ederken gazete okur ben yazı yazıyorum.
30
Aynada en hamarat kadınların bile silmeyi unuttuğu o lekeyim ben.
31
Uzun gezmelere hasret bir otopark bekçisi gibi kaldım burada.Ya da bir benzin istasyonu...nasıl yürümek isterse artık.
32
(Ahmet Erhan yürüyüşe çıkıyor
Ve bağırsakları akasya kokuyor Ankara’nın
Kalbim henüz yarı yoldasın
Ellerim üşüyor, parmaklarım
Şehirde özürlü bir kırkayağım.)
33
Takriben yaşıyorum.
34
Bu dünyada ne kadar kolay bir şey olmak ve ne kadar zor ‘bir şey’ olmak...
35
Bütün kadınlarım, ancak kendilerini aldattığımdan kuşkulandıkları zamanlarda yazdıklarımı okuma gereğini duydular.
36
Gece.Karanlık güzel.Güzel karanlık...
37
Ey hayat, bana ölümü çok görme!
38
Ayaklarının otuzdokuzunu yitirmiş bir kırkayak gibi kaldım şu dünyada.
39
Her sabah dokuzdur saatler
Ve her gün pazartesidir.
40
Yetimlerin bile tüyü bitti.
Hakkınızı helal edin.
Benim helal edeceğim bir şeyim bile yok..
siir.sitesi.web.tr
Octavio Paz ölmüş
Tarihsiz bir gazetede okudum.
Yalnızlığın labirenti...Benim şu an içinde yaşadığım evin bir çeşit tanımlaması bu.Bazen o labirenti bir tabuta çeviriyorum o kadar.
Octavio Paz dün ölmüş.
Aradım demin evin altını üstüne getirdim sanki.Yok.Bende son zamanlarda eve her gelen konuğun bir kitap “götürdüğü” gibi paranoyalar oluştu. Ama biliyorum ki, o kitap burada evde bir yerlerde...
Octavio Paz.Şiirler.Güneş taşı.Çeviren Sait Maden.Tünel kazmak pahasına o kitabı bu gece bulacağım.Evime ‘tabut’ yakıştırmasını yaptığım için kendimi tekzip edeceğim.Yalnızlık zaten bir labirenttir.Ama bir güneş taşı her yerde bulunmaz.
2
Ne kadar aptalmışım.O zamanlar-ne zamanlar-Bir “Her Yerde Bulunmayan Kitaplar Sözlüğü” hazırlamaya kalkışmıştım.Yarasanın ‘sahaf’ Pozisyonuna her ne kadar denk düşüyor gibi görünse de...
3
Düz yazı şiirin tökezlemesidir.
Ama hiçbir yara izi yok dizlerimde.
4
Bir kuşluk vakti telefon çalar.Ben “Şu” der kadındır.Hatıralarda güzeldir. Ama üstüste okunmuş şiirler gibidir.Hatıralarda güzel midir? Belki de yalnızca kuşluk vakitlerinde güzeldi.
Görüşürsün ve ellerini -nedense- hep ceplerine saklayasın gelir.
5
Octavio Paz sahiden ölmüş.
Bütün kitaplığı devirdim.Sarhoş ceketlerimin ceplerine bile baktım: “Güneş Taşı” yok!
Ey kendini bilmez kişi, ya o kitabı getir ya da kendin gel!
6
Mehmet Sönmez bile ölmüş.
Ölüm fotokopi makinesini çalıştırmaya görsün.
Kalbimde sardunyalar.
7
Mehmet Sönmez de sahiden ölmüş
Ama bütün fotoğraflarında gülüyor.
8
Sevgilimin Bodrum’dan gönderdiği kartpostal
Can Yücel’in !bir Siyasinin...”in kapağı.
Mehmet Sönmez.
Anlatıp duruyorlar: 1968.Asker mehmet.Bodrum.
Ölüme en güzel uyak:
En yakın dostumu yitirdim.
9
(Kalbim ıssız bir makamda
Hatırasız şarkılar dinler
Ne kaldı geriyeler...Sus.
Bir yerden sonra kendini bekler
Ölüm renginde bir kır çiçeği kopardım demin
Suya tutsam olmazdı...kopardım
Bir insan nasıl intihar eder
Hayat dersinde herşeyi sanki çözdüm de
Bir bunu anlamadım)
10
Telefonumun nasıl çaldığını duymak için kendimi dışardan aradım az önce.
Boğuk ve yalnız bir telefondu.
Kendi hatırımı sordum:
İyiydim.Çok iyiydim.
11
Bütün memelilerden nefret ediyorum.
12
Sarhoşluğum en ayık halimdir.
13
“Sayın abonemiz telefonunuz borcundan dolayı görüşmeye kapatılmıştır.Lütfen telefonunuzu açtırınız.”
Telefonum yalnızca çalıyor artık.
14
“Türkçe Sözlük” bile ayaklanıp gitmiş yada benim boyum yetmiyor.
15
Telefonum artık çalmıyor bile.
16
Yarasa değil, Kırkayak!
Yalnızca yürümek istiyorum.
17
Bir çocuk örtüldü üstüme sanki.
18
Ellerim günlerdir portakal kokuyor.
Hayırdır...
19
Az önce elektrikler kesildi.
“Bir bu eksikti”deki eksik olmayan bu gibi.
Yazının minesi soldu.
20
(Ama hizaya sokulmaz ki hüznüm benim
En sarsak çocuğuyum solgun bir devrimin.)
22
Şimdi şu odaya sazlı sözlü bir güneş doğsa
Yalnızlığın son ***i gibi
Kalakaldım karanlıkta.
23
Uçkurlarını çözüverse ampul...
Ne olur...
24
Kırk yaş...Kadınların ‘menopoz’ dönemi gibi bir şey sanırdım; ya da öyle derlerdi.
Sanki ben hep kırk yaşındaydım.
25
Adımı kime söylesem mahçup bir duraksama.
Ölüm bile hatırlamıyor artık beni.
26
Herkes ayılınca unutuyor. Bense unutmak istediklerimi bile hatırlıyorum.
27
Sen idam mahkumuna sorulan o sorusun.
28
En büyük devrimci hareket yürümektir!
29
Her insan kahvaltı ederken gazete okur ben yazı yazıyorum.
30
Aynada en hamarat kadınların bile silmeyi unuttuğu o lekeyim ben.
31
Uzun gezmelere hasret bir otopark bekçisi gibi kaldım burada.Ya da bir benzin istasyonu...nasıl yürümek isterse artık.
32
(Ahmet Erhan yürüyüşe çıkıyor
Ve bağırsakları akasya kokuyor Ankara’nın
Kalbim henüz yarı yoldasın
Ellerim üşüyor, parmaklarım
Şehirde özürlü bir kırkayağım.)
33
Takriben yaşıyorum.
34
Bu dünyada ne kadar kolay bir şey olmak ve ne kadar zor ‘bir şey’ olmak...
35
Bütün kadınlarım, ancak kendilerini aldattığımdan kuşkulandıkları zamanlarda yazdıklarımı okuma gereğini duydular.
36
Gece.Karanlık güzel.Güzel karanlık...
37
Ey hayat, bana ölümü çok görme!
38
Ayaklarının otuzdokuzunu yitirmiş bir kırkayak gibi kaldım şu dünyada.
39
Her sabah dokuzdur saatler
Ve her gün pazartesidir.
40
Yetimlerin bile tüyü bitti.
Hakkınızı helal edin.
Benim helal edeceğim bir şeyim bile yok..
siir.sitesi.web.tr