Seçimlere henüz sekiz ay var. Bir taraftan çok uzun bir taraftan da çok kısa bir süre. Ama her şekilde matematik hesapları yapılmaya başlandı bile. Şu ana kadar adaylığı belli olan ise tek kişi var. O da Cumhur ittifakının adayı Erdoğan. Aday olma konusundaki niyetini açıkça ifade eden Sinan Oğan ve Muharrem İnce de var elbette.
Başkaları da var elbette, mesela Oğan'ın dışında bir milliyetçi ittifak adayı konusunda da çalışmalar sürüyor gibi. Bir taraftan da HDP önderliğinde bir sosyalist ittifak ve onun göstereceği aday çalışması var. Önümüzdeki dönemde başkaları da çıkabilir görünüyor. Açıkça söylemese de kendisinin aday olması gerektiğini ima eden çok isim var.
Ama bu süreçte en çok merak edilen 6'lı masanın adayı kim olacak sorusu. İYİ Parti Lideri Meral Akşener'in "Ben Başbakan olacağım" ifadesinin ardından gözler bu anlamda CHP'ye çevrilmiş durumda. Her ne kadar 6'lı masanın diğer bileşenleri de kendi liderlerini aday olarak görmek istese de ortada bir matematik var ve bu nedenle bu istekler daha çok ima kıvamında kalıyor.
CHP'de ise ilk günden beri üç adayın ismi konuşuluyor, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu.
Bu üç isim üzerinden defalarca da anket çalışmaları yapıldı ve kamuoyuyla paylaşıldı. Belki de bu anket çalışmaları nedeniyle halkta da bu üç isim arasından tercihler gündeme getirilmeye başlandı. Birçok anket Mansur Yavaş'ın en önde çıktığını gösterdi, ama sonrasında Yavaş adaylıkla ilgili bir beklentisinin olmadığını ifade etti. Zaten Yavaş'ın sessiz sedasız bu anketlerde nasıl ön plana çıktığı da merak konusu oldu. Ama sebep o sessiz sedasız ifadesinde gizli idi. Sadece işini yapan başka şeylere karışmayan, siyasetin polemik tarafında yer alamayan dürüst başkan imajı Yavaş için önemli bir artı oldu.
Dahası Yavaş'ın Ankara'ya okumak için Türkiye'nin dört bir yanından gelen öğrencilere verdiği destek Yavaş için ülkenin her yerinde gönüllü propaganda aracına dönüştü. Mansur Yavaş'ın bir başka avantajı ise ülkücü kökenli olması oldu. Hem CHP'lilerin hem de sağ siyasetin sıcak bakacağı bir isim olması. Ancak eğer bir adaylık söz konusu olursa Yavaş'ın süreci bu kadar sessiz sedasız yürütmesi elbette mümkün olmayacak ve belki de büyü bozulacak. Dahası matematik seçimlerin ikinci tura kalması durumunda Yavaş'ın elini zayıflatıyor. Çünkü HDP ve sosyalistler açıkça Yavaş'a oy vermeyeceklerini dile getiriyorlar. Hatta bunlara CHP içinde kendisini sosyalist olarak tanımlayanlar da sıkça eşlik ediyor. Bakınız Enver Aysever.
Bir başka ismi geçen aday ise Ekrem İmamoğlu, en büyük avantajı İstanbul'u alan başkan imajı, Erdoğan'ın da İstanbul Belediye Başkanlığı basamağının ardından Cumhurbaşkanlığına kadar uzanan bir merdiven çıkmış olması İmamoğlu için biraz da duygusal bir avantaj. Belediye seçimleri esnasında verdiği mütedeyyin sağ seçmene uzak olmama imajı da artıları arasında. Ama bu son madde zaman içinde HDP'li siyasetçilerle verdiği resimlerle biraz aşındı. Aslında bu aşınma bir taraftan dezavantaj olurken bir taraftan da avantaj elbette. İmamoğlu'nun bir başka önemli avantajı ise Türkiye'deki siyaset açısından görece genç olması.
Bütün bu avantajları yanında İmamoğlu'nun henüz belediye başkanlığı döneminde birçok platformda Cumhurbaşkanı adayı gibi konumlandırılması toplumun bir kesimi tarafından hoş karşılanmadı. Yavaş'ın sessizliği ve polemikten uzak tavrı nasıl olumlu yansıdıysa İmamoğlu ile ilgili yaratılan bu durum da oransal olarak olumsuz yansıdı. Zaten Mansur Yavaş kadar açıkça olmasa da, İmamoğlu da Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda şimdilik çok aktif olamama yolunu seçti.
CHP tarafında gittikçe daha da açıkça gündeme getirilen isim ise Kemal Kılıçdaroğlu. KIlıçdaroğlu'nun en büyük açmazı şu ana kadar girdiği seçimlerde defaten Erdoğan'a karşı kaybetmiş olması. Ancak son belediye seçimlerindeki kurgunun Kemal Bey'e ait olduğu ve büyük şehirlerin kazanılmasını bu kurgunun sağladığı algısı ile bu durum lehe çevrilmeye çalışılıyor.
Kemal Bey CHP Grup Başkanvekilliği döneminde kendisini bütün Türkiye'ye tanıtan kimliğine de bu süreçte geri döndü. Dönemin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile televizyon ekranlarında giriştiği tartışmaların etkisini yeniden ortaya koyabilecek hamleler yapmaya çalışıyor.
Dahası Erdoğan ile defalarca karşı karşıya gelmiş olan Kemal Bey Erdoğan tarafından kendisine yöneltilebilecek her saldırıya muhatap oldu. Son zamanlarda bunlarla baş etme konusunda da önemli mesafeler aldı. KIlıçdaroğlu'nun bir başka avantajı ise sol seçmen ve HDP seçmeninden oy almak konusunda sorun yaşamayacak olması. Elbette bu durum büyük olasılıkla 2. Tur matematiğine ait bir avantaj. Ancak aynı şekilde seküler sağ seçmene de çok soğuk gelmeyen KIlıçdaroğlu muhalif sağ seçmenin tamamına hitap edebilir durumda değil. Hitap edemediği bu kesim içinde bir grup milliyetçi seçmen de bulunuyor.
Bütün bu verilerin ardından son dönemde medya da 6'lı masadaki adaylık sürecinin daha çok su kaldıracağı şeklinde bir hava da var. Bir bakmışsınız, 6'lı masa biz seçim sonrası prensipler konusunda anlaştık ama tek aday yerine birden çok adayın ilk turda yarışmasını daha sağlıklı bulduk diyebilir. Türkiye ideolojilerden ve kimlik siyasetinden en çok uzak durarak karar vermesi gereken bir seçimin hemen arifesinde tam da ideolojilerden oluşan dengeleri gözeterek seçime gidiyor görünüyor. Bu kimlik ve ideoloji siyasetinin kimin işine yarayacağı çok net ortadayken hem de.
Başkaları da var elbette, mesela Oğan'ın dışında bir milliyetçi ittifak adayı konusunda da çalışmalar sürüyor gibi. Bir taraftan da HDP önderliğinde bir sosyalist ittifak ve onun göstereceği aday çalışması var. Önümüzdeki dönemde başkaları da çıkabilir görünüyor. Açıkça söylemese de kendisinin aday olması gerektiğini ima eden çok isim var.
Ama bu süreçte en çok merak edilen 6'lı masanın adayı kim olacak sorusu. İYİ Parti Lideri Meral Akşener'in "Ben Başbakan olacağım" ifadesinin ardından gözler bu anlamda CHP'ye çevrilmiş durumda. Her ne kadar 6'lı masanın diğer bileşenleri de kendi liderlerini aday olarak görmek istese de ortada bir matematik var ve bu nedenle bu istekler daha çok ima kıvamında kalıyor.
CHP'de ise ilk günden beri üç adayın ismi konuşuluyor, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu.
Bu üç isim üzerinden defalarca da anket çalışmaları yapıldı ve kamuoyuyla paylaşıldı. Belki de bu anket çalışmaları nedeniyle halkta da bu üç isim arasından tercihler gündeme getirilmeye başlandı. Birçok anket Mansur Yavaş'ın en önde çıktığını gösterdi, ama sonrasında Yavaş adaylıkla ilgili bir beklentisinin olmadığını ifade etti. Zaten Yavaş'ın sessiz sedasız bu anketlerde nasıl ön plana çıktığı da merak konusu oldu. Ama sebep o sessiz sedasız ifadesinde gizli idi. Sadece işini yapan başka şeylere karışmayan, siyasetin polemik tarafında yer alamayan dürüst başkan imajı Yavaş için önemli bir artı oldu.
Dahası Yavaş'ın Ankara'ya okumak için Türkiye'nin dört bir yanından gelen öğrencilere verdiği destek Yavaş için ülkenin her yerinde gönüllü propaganda aracına dönüştü. Mansur Yavaş'ın bir başka avantajı ise ülkücü kökenli olması oldu. Hem CHP'lilerin hem de sağ siyasetin sıcak bakacağı bir isim olması. Ancak eğer bir adaylık söz konusu olursa Yavaş'ın süreci bu kadar sessiz sedasız yürütmesi elbette mümkün olmayacak ve belki de büyü bozulacak. Dahası matematik seçimlerin ikinci tura kalması durumunda Yavaş'ın elini zayıflatıyor. Çünkü HDP ve sosyalistler açıkça Yavaş'a oy vermeyeceklerini dile getiriyorlar. Hatta bunlara CHP içinde kendisini sosyalist olarak tanımlayanlar da sıkça eşlik ediyor. Bakınız Enver Aysever.
Bir başka ismi geçen aday ise Ekrem İmamoğlu, en büyük avantajı İstanbul'u alan başkan imajı, Erdoğan'ın da İstanbul Belediye Başkanlığı basamağının ardından Cumhurbaşkanlığına kadar uzanan bir merdiven çıkmış olması İmamoğlu için biraz da duygusal bir avantaj. Belediye seçimleri esnasında verdiği mütedeyyin sağ seçmene uzak olmama imajı da artıları arasında. Ama bu son madde zaman içinde HDP'li siyasetçilerle verdiği resimlerle biraz aşındı. Aslında bu aşınma bir taraftan dezavantaj olurken bir taraftan da avantaj elbette. İmamoğlu'nun bir başka önemli avantajı ise Türkiye'deki siyaset açısından görece genç olması.
Bütün bu avantajları yanında İmamoğlu'nun henüz belediye başkanlığı döneminde birçok platformda Cumhurbaşkanı adayı gibi konumlandırılması toplumun bir kesimi tarafından hoş karşılanmadı. Yavaş'ın sessizliği ve polemikten uzak tavrı nasıl olumlu yansıdıysa İmamoğlu ile ilgili yaratılan bu durum da oransal olarak olumsuz yansıdı. Zaten Mansur Yavaş kadar açıkça olmasa da, İmamoğlu da Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda şimdilik çok aktif olamama yolunu seçti.
CHP tarafında gittikçe daha da açıkça gündeme getirilen isim ise Kemal Kılıçdaroğlu. KIlıçdaroğlu'nun en büyük açmazı şu ana kadar girdiği seçimlerde defaten Erdoğan'a karşı kaybetmiş olması. Ancak son belediye seçimlerindeki kurgunun Kemal Bey'e ait olduğu ve büyük şehirlerin kazanılmasını bu kurgunun sağladığı algısı ile bu durum lehe çevrilmeye çalışılıyor.
Kemal Bey CHP Grup Başkanvekilliği döneminde kendisini bütün Türkiye'ye tanıtan kimliğine de bu süreçte geri döndü. Dönemin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile televizyon ekranlarında giriştiği tartışmaların etkisini yeniden ortaya koyabilecek hamleler yapmaya çalışıyor.
Dahası Erdoğan ile defalarca karşı karşıya gelmiş olan Kemal Bey Erdoğan tarafından kendisine yöneltilebilecek her saldırıya muhatap oldu. Son zamanlarda bunlarla baş etme konusunda da önemli mesafeler aldı. KIlıçdaroğlu'nun bir başka avantajı ise sol seçmen ve HDP seçmeninden oy almak konusunda sorun yaşamayacak olması. Elbette bu durum büyük olasılıkla 2. Tur matematiğine ait bir avantaj. Ancak aynı şekilde seküler sağ seçmene de çok soğuk gelmeyen KIlıçdaroğlu muhalif sağ seçmenin tamamına hitap edebilir durumda değil. Hitap edemediği bu kesim içinde bir grup milliyetçi seçmen de bulunuyor.
Bütün bu verilerin ardından son dönemde medya da 6'lı masadaki adaylık sürecinin daha çok su kaldıracağı şeklinde bir hava da var. Bir bakmışsınız, 6'lı masa biz seçim sonrası prensipler konusunda anlaştık ama tek aday yerine birden çok adayın ilk turda yarışmasını daha sağlıklı bulduk diyebilir. Türkiye ideolojilerden ve kimlik siyasetinden en çok uzak durarak karar vermesi gereken bir seçimin hemen arifesinde tam da ideolojilerden oluşan dengeleri gözeterek seçime gidiyor görünüyor. Bu kimlik ve ideoloji siyasetinin kimin işine yarayacağı çok net ortadayken hem de.