Türkiye'de hele İstanbul'da yaşıyorsanız şehir içinde dolaşırken bile emniyet kemerinizi takmayı ihmal etmeyin. Her an bütün kuralları çiğneyerek yolunuzu kesmeye, sinirinizi bozmaya hatta sizi ezmeye ve hayati bir uzvunuzu koparmaya çalışan birileri çıkabilir karşınıza. Bunu unutmayın ve her şeye hazırlıklı olun ama paniğe kapılmayın çünkü olumsuz ya da nadiren de olsa olumlu sürprizlere gebe bir ülkede ve dünyada yaşıyoruz.
Türkiye'de ve iş hayatının içindeyseniz bir gece yarısı Resmi Gazete'de yayınlanan bir kararla dünyanız kararabilir, Yoyo gibi inip çıkan Türk lirasıyla nasıl baş edeceğinizi bilemezsiniz, üç gün elektriğiniz kesilir üretim yapamazsınız ama gene de paniğe kapılmayın, "burası Türkiye biz ne krizler gördük" diyerek kendinizi avutmaya çalışın.
Sizi rahatlatacak bir şey daha söyleyeyim, bu yazıda aslında Türkiye'deki değil dünyadaki karmaşık tabloya ve kafa karıştıran gelişmelere dikkat çekmek istiyorum.
Putin'in Ukrayna kumarı
İkinci Dünya Savaşı sırasında İstanbul'da doğup ilkokuldan sonra İngiliz ve Amerikan okullarında eğitim görmüş biri olarak beni en çok şaşırtan gelişme, Soğuk Savaş'tan zaferle çıkan Batı'nın bunca yıl sonra kendi oyununda bocalamaya başlaması ve bugünkü durumuna düşmesi oldu. Kapitalizmin küreselleşmesi ve dijital devrimin dünyadaki yaşamı dönüştürmesi Batı'yı kendi siyasi düzenini bile savunamaz hale getirdi.
Demokrasiyi seçimden seçime hatırlayan 'Tek Adam' yönetimleri de bu ortamda gelişti ve Batı'ya meydan okuyan liderler çıktı ortaya. Rusya Devlet Başkanı Putin bu akımın önde gelen örneği. 2014 yılında Kırım'ı bir oldubittiyle ele geçiren Putin'in şimdi Ukrayna'yı işgale hazırlanması Batı'yı yeni bir tehditle karşı karşıya getirmiş durumda.
Anladığım kadarıyla Putin ile Batı arasında karşılıklı tehditlerle bir savaş kumarı oynanıyor şu anda. ABD ve Avrupa'nın Rusya'ya karşı çok ciddi ekonomik yaptırımlar uygulama tehdidi önceki gün Rusya borsasında ciddi bir düşüşe yol açtı, Rus rublesi de Kasım 2020'den bu yana en büyük düşüşü yaşadı. Putin'in her şeyi göze alarak Ukrayna'ya girmesi halinde Batı'nın ekonomik yaptırımlarının ne kadar etkili olacağını görebileceğiz.
Çin de ABD ile boy ölçüşüyor
Öte yandan Batı'ya vermiş olduğu söze sadık kalmayarak Hong Kong'u tahakkümü altına alan Çin'in, Tayvan üzerindeki iddiasını gösteren adımlarını sıklaştırdığı ve bölgeye gönderdiği savaş uçaklarıyla asıl niyetini belli ettiği de bir gerçek. Çin'in nükleer gücünü geliştirmek için ABD'den çok daha fazla harcama yaptığı da bir sır değil.
Son 40 yılda Batı'dan almış olduğu ilham ve destek sayesinde ABD'ye rakip olabilecek bir ekonomik güç haline gelen Çin'in şimdi sürdürülebilir bir kapitalizmin öncülüğünü yapma konusunda da Batı'ya meydan okumaya çalıştığı görülüyor. Çin'in küresel birer dev haline gelen Ali Baba ve Tencent gibi şirketlerine ülkenin tek hakiminin Çin Komünist Partisi'ni temsilen kendisi olduğunu hatırlatan Xi Jinping'in daha eşitlikçi bir kapitalizmin patentine sahip çıkmaya niyetli olduğu anlaşılıyor.
Tüm bu gelişmeler Batı'da kaygıyla izleniyor ama liberal demokrasinin Batı'nın kendi bünyesinde bile tehdit altında olduğu bir ortamda kapitalizmin geleceğini kimin belirleyeceği hiç de net değil. ABD'de Biden yönetiminin de, daha adil ve sürdürülebilir bir yeni düzen arayışında olduğu bir gerçek ama sistemin işleyiş biçimi içinde köşe başlarını tutmuş olan sermaye gruplarının etkili bir vergi reformunu ve sosyal harcama programını baltalamak için çaba harcadığı da ortada.
Gözler şimdi Fed'de
2007 yılında ABD'de başlayıp 2008'den itibaren dünyaya yayılan küresel finansal krizin ABD ve diğer Batı ülkelerinin ekonomilerinde büyük bir çöküşe yol açmaması için başta ABD Merkez Bankası (Fed) olmak üzere merkez bankaları imdada çağrıldı ve muazzam bir parasal genişlemeyle sistem ayakta tutuldu. Bu para bolluğu 2009'dan itibaren dünya hisse senedi borsalarında başlayan büyük yükselişi tetikledi.
Pandemi süreci bile borsalardaki bu tırmanışı durduramadı, bu kez pandeminin ekonomileri çökertmemesi için ortalığa saçılan trilyonlarca dolar, başta ABD borsaları olmak borsalardaki yükselişin sürmesini sağladı. Bu uygulama başta Fed olmak üzere önde gelen merkez bankalarının borsalardaki yükselişin garantörü haline gelmesine yol açtı. Ancak 2021 yılında, pandeminin etkisinin azaldığı ortamda özellikle zengin gelişmiş ülkelerde ekonomilerin hızla canlanmaya başlaması bu muazzam parasal genişlemenin enflasyonist etkilerini gündeme getirdi. Enflasyon gelişmiş ülkelerde belaların en büyüğü olarak algılandığı için de şimdi Fed'in parasal genişlemeyi durdurup faizleri artırmaya başlaması ve bilançosunu küçültmesi gündemde. Bu yolda atılacak adımlarla ilgili açıklamanın Fed'in bugün sona erecek toplantısı sonrasında yapılması bekleniyor. Bu açıklamanın içeriği ve geçen hafta düşüşe geçen ABD borsalarında yaratacağı tepki ise doğal olarak yoğun merak konusu. Bu tepki borsalarda yeni bir dönemin ilk işareti de olabilir ama ilk tepkinin yanıltıcı olabileceğini de unutmayın ve paniğe kapılmayın.
Türkiye'de ve iş hayatının içindeyseniz bir gece yarısı Resmi Gazete'de yayınlanan bir kararla dünyanız kararabilir, Yoyo gibi inip çıkan Türk lirasıyla nasıl baş edeceğinizi bilemezsiniz, üç gün elektriğiniz kesilir üretim yapamazsınız ama gene de paniğe kapılmayın, "burası Türkiye biz ne krizler gördük" diyerek kendinizi avutmaya çalışın.
Sizi rahatlatacak bir şey daha söyleyeyim, bu yazıda aslında Türkiye'deki değil dünyadaki karmaşık tabloya ve kafa karıştıran gelişmelere dikkat çekmek istiyorum.
Putin'in Ukrayna kumarı
İkinci Dünya Savaşı sırasında İstanbul'da doğup ilkokuldan sonra İngiliz ve Amerikan okullarında eğitim görmüş biri olarak beni en çok şaşırtan gelişme, Soğuk Savaş'tan zaferle çıkan Batı'nın bunca yıl sonra kendi oyununda bocalamaya başlaması ve bugünkü durumuna düşmesi oldu. Kapitalizmin küreselleşmesi ve dijital devrimin dünyadaki yaşamı dönüştürmesi Batı'yı kendi siyasi düzenini bile savunamaz hale getirdi.
Demokrasiyi seçimden seçime hatırlayan 'Tek Adam' yönetimleri de bu ortamda gelişti ve Batı'ya meydan okuyan liderler çıktı ortaya. Rusya Devlet Başkanı Putin bu akımın önde gelen örneği. 2014 yılında Kırım'ı bir oldubittiyle ele geçiren Putin'in şimdi Ukrayna'yı işgale hazırlanması Batı'yı yeni bir tehditle karşı karşıya getirmiş durumda.
Anladığım kadarıyla Putin ile Batı arasında karşılıklı tehditlerle bir savaş kumarı oynanıyor şu anda. ABD ve Avrupa'nın Rusya'ya karşı çok ciddi ekonomik yaptırımlar uygulama tehdidi önceki gün Rusya borsasında ciddi bir düşüşe yol açtı, Rus rublesi de Kasım 2020'den bu yana en büyük düşüşü yaşadı. Putin'in her şeyi göze alarak Ukrayna'ya girmesi halinde Batı'nın ekonomik yaptırımlarının ne kadar etkili olacağını görebileceğiz.
Çin de ABD ile boy ölçüşüyor
Öte yandan Batı'ya vermiş olduğu söze sadık kalmayarak Hong Kong'u tahakkümü altına alan Çin'in, Tayvan üzerindeki iddiasını gösteren adımlarını sıklaştırdığı ve bölgeye gönderdiği savaş uçaklarıyla asıl niyetini belli ettiği de bir gerçek. Çin'in nükleer gücünü geliştirmek için ABD'den çok daha fazla harcama yaptığı da bir sır değil.
Son 40 yılda Batı'dan almış olduğu ilham ve destek sayesinde ABD'ye rakip olabilecek bir ekonomik güç haline gelen Çin'in şimdi sürdürülebilir bir kapitalizmin öncülüğünü yapma konusunda da Batı'ya meydan okumaya çalıştığı görülüyor. Çin'in küresel birer dev haline gelen Ali Baba ve Tencent gibi şirketlerine ülkenin tek hakiminin Çin Komünist Partisi'ni temsilen kendisi olduğunu hatırlatan Xi Jinping'in daha eşitlikçi bir kapitalizmin patentine sahip çıkmaya niyetli olduğu anlaşılıyor.
Tüm bu gelişmeler Batı'da kaygıyla izleniyor ama liberal demokrasinin Batı'nın kendi bünyesinde bile tehdit altında olduğu bir ortamda kapitalizmin geleceğini kimin belirleyeceği hiç de net değil. ABD'de Biden yönetiminin de, daha adil ve sürdürülebilir bir yeni düzen arayışında olduğu bir gerçek ama sistemin işleyiş biçimi içinde köşe başlarını tutmuş olan sermaye gruplarının etkili bir vergi reformunu ve sosyal harcama programını baltalamak için çaba harcadığı da ortada.
Gözler şimdi Fed'de
2007 yılında ABD'de başlayıp 2008'den itibaren dünyaya yayılan küresel finansal krizin ABD ve diğer Batı ülkelerinin ekonomilerinde büyük bir çöküşe yol açmaması için başta ABD Merkez Bankası (Fed) olmak üzere merkez bankaları imdada çağrıldı ve muazzam bir parasal genişlemeyle sistem ayakta tutuldu. Bu para bolluğu 2009'dan itibaren dünya hisse senedi borsalarında başlayan büyük yükselişi tetikledi.
Pandemi süreci bile borsalardaki bu tırmanışı durduramadı, bu kez pandeminin ekonomileri çökertmemesi için ortalığa saçılan trilyonlarca dolar, başta ABD borsaları olmak borsalardaki yükselişin sürmesini sağladı. Bu uygulama başta Fed olmak üzere önde gelen merkez bankalarının borsalardaki yükselişin garantörü haline gelmesine yol açtı. Ancak 2021 yılında, pandeminin etkisinin azaldığı ortamda özellikle zengin gelişmiş ülkelerde ekonomilerin hızla canlanmaya başlaması bu muazzam parasal genişlemenin enflasyonist etkilerini gündeme getirdi. Enflasyon gelişmiş ülkelerde belaların en büyüğü olarak algılandığı için de şimdi Fed'in parasal genişlemeyi durdurup faizleri artırmaya başlaması ve bilançosunu küçültmesi gündemde. Bu yolda atılacak adımlarla ilgili açıklamanın Fed'in bugün sona erecek toplantısı sonrasında yapılması bekleniyor. Bu açıklamanın içeriği ve geçen hafta düşüşe geçen ABD borsalarında yaratacağı tepki ise doğal olarak yoğun merak konusu. Bu tepki borsalarda yeni bir dönemin ilk işareti de olabilir ama ilk tepkinin yanıltıcı olabileceğini de unutmayın ve paniğe kapılmayın.