platnet
Forum Üyesi
Karanlığa esir edilmiş maddenin kurtuluşu
Masmavi bir gökyüzünün altında gözlerini açmıştı insanoğlu. Başını gökyüzüne kaldırdı ve bakışlarıyla o maviliğin enginliğinde hayretten hayrete dolaştı durdu.
Ruhuna ve aklına ilhamlar veren o masmavi göğü oluşturan maddeyi keşfetmeye çalıştı. İşte o göğün maviliğinin sunduğu ilhamlardan doğdu Esir (Ether) kavramı...
Esir (Ether) Yunanca kökenli bir kelimedir aslında. Önceki ifadelerimizden de anlayacağınız gibi göğün maviliği anlamına gelir.
İnsanoğlunun göğü oluşturan o temel maddeyi arayışı, dünya semasının maviliğiyle boyanarak terimleşti o günden beri. Daha sonra Aristo, gökteki yıldızların ve gezegenlerin de “Esir”den oluştuğunu savunarak yeni bir kapı aralamıştı maddeyi anlamak adına.
O gün bugündür tartışılıyor esir maddesi. Aslında bu maddenin var olmadığını hiçbir araştırma ispat edemedi bugüne kadar. Sadece Fizik bilimi, atom altı parçacıkların kesif dünyasında takıldı kaldı.
Bilimin gönüllü olarak dalıp gittiği bu enginliğin her bir zerresi ayrı cevaba sahip farklı bir soruyu gösteriyordu. Bu sorulara esir olan bilimin “Esir” maddesi konusunda konuşmaya mecali kalamazdı zaten.
1890’lı yıllarda, Lorentz ve Fitzgerald matematiksel yöntemlerle “Esir” maddesinin varlığını inkar edilmeyecek bir kesinlikte ispat ettiler. Ama bilimin şahlanmış gururu, binlerce yıllık bir kabulün doğruluğunu itirafa elbette yanaşamazdı. (
Yani siz bakmayın bugün “Esir” maddesini çok eski çağların bilim dışı bir iddiasıymış gibi göstermeye çalışanlara. Açıktır ki, bu maddenin varlığı akli ve bilimsel bir gerekliliktir.
saidnursi_higgsbozonu.jpgİşte 12. Lem’a’da Bediüzzaman bu nedenle “esir” maddesi hakkında şöyle bir temel kaide dile getiriyor:
“Birinci kaide: Fennen ve hikmeten sabittir ki, bu haddi yok feza-yı âlem, nihayetsiz bir boşluk değil, belki “esir” dedikleri madde ile doludur.”
Önceleri “Esir” maddesi adıyla anılan ve kainatın temel maddesi olarak tahayyül edilen bu gizemli madde, Modern Fizik tarafından reddedilmiş gözükse de, aslında farklı terimlerle yaşamaya devam etmektedir.
Yapılan sadece basit bir kelime değişikliğidir, maharetli bir illüzyondur. Eskilerin “Mavi Madde” (Esir) dediğini şimdiki bilim adamları, “Kara Madde” (Karanlık Madde) olarak adlandırmaktadır.
Kainatın kütlesinin yüzde 90’ını oluşturan bu Karanlık Madde, Bediüzzaman’ın terminolojisinde gelenekten tevarüs bir kullanımla “Esir Maddesi” olarak telaffuz edilir.
Adına ister Esir, ister Mavi Madde, isterseniz de Karanlık Madde deyin, kainatın unsurlarını oluşturan bütün atom altı parçacıkların hammaddesi olan bir temel parçacık vardır ve bilim CERN gibi deneylerle işte o maddeyi bulmaya çalışıyor bugün.
Bilimin bugün keşfettiği “Higgs Bozonu”nun varlığı, o temel hedefe, yani bütün parçacıkların esası olan Karanlık Maddeyi keşfe büyük bir kapı araladığından dolayı çok değerlidir.
Bediüzzaman, bugünkü bilimin Karanlık Madde için ortaya koyduğu iddiaları daha o günlerde Esir adı altında dile getirir:
“Madde-i esiriye, esir kalmakla beraber, sair maddeler gibi muhtelif teşekkülâta ve ayrı ayrı suretlerde bulunduğu tecrübeten sabittir. Evet, nasıl ki buhar, su, buz gibi havâî, mâyi, câmid üç nevi eşya aynı maddeden oluyor. Öyle de, madde-i esiriyeden dahi yedi nevi tabakat olmasına hiçbir mâni-i aklî olmadığı gibi, hiçbir itiraza medar olmaz.”
Bediüzzaman, eskilerin hareketsiz, bölünemez, hayali ve ulaşılamaz bir madde olarak kabul ettiği Esirin “madde” cinsinden bir parçacık olduğunu, Modern Fizik’in “Karanlık Madde” anlayışına paralel bir şekilde şöyle zikreder:
“Arşı su üzerindeyken...” Hûd Sûresi, 11:7. âyeti, şu madde-i esiriyeye işarettir ki, Cenâb-ı Hakkın arşı, su hükmünde olan şu esir maddesi üzerinde imiş. Esir maddesi yaratıldıktan sonra, Sâniin ilk icadlarının tecellîsine merkez olmuştur. Yani esirii halk ettikten sonra, cevâhir-i ferde (parçacıklara) kalb etmiştir. Sonra bir kısmını kesif kılmıştır ve bu kesif kısımdan, meskûn olmak üzere yedi küre yaratmıştır. Arz, bunlardandır. (İşaretül İcaz Bakara 29)
Bediüzzaman’ın yukarıdaki izahlarında kullandığı “Cevahir-i Ferd” (temel parçacıklar) kavramı oldukça manidardır.
Karanlık Maddenin bütün atom altı parçacıklara kaynaklık ettiğini gösteren bu tefsir, tamamıyla Modern bilimin verileriyle uygunluk arz etmektedir.
29. Lem’ada da geçen bu Cevahir-i Ferd terimiyle Bediüzzaman yıldızların, güneşlerin bu temel parçacıklardan oluştuğunu şöyle ortaya koyar:
"Hem nasıl ki cevâhir-i ferd üzerine esir zerrâtıyla bir Kur'ân-ı hikmet yazmak, semâvat sayfaları üzerine yıldızlar ve güneşler mürekkebiyle bir Kur'ân-ı azîm yazmaktan cezalet itibarıyla daha aşağı değildir.”
Bu tefsirinde Bediüzzaman açık bir şekilde “esir zerratıyla” tabirini kullanarak “Esir” maddesinin zerrelerden (parçacıklardan) oluşan bir madde olduğunu da ortaya koymuş olur.
Bediüzzaman’ın 16. Söz’de dile getirdiği hakikatler ise “Esir” maddesinin modern bilimin “Karanlık Madde” tanımlarına uygun bir şekilde hareketli olduğunu ortaya koyar:
“Evet, nasıl cismâniyâta cam ve su gibi şeyler ayna olur; öyle de, ruhâniyâta dahi hava ve esîr ve âlem-i misâlin bâzı mevcûdâtı ayna hükmünde ve berk ve hayal süratinde bir vâsıta-i seyir ve seyahat sûretine geçerler. Ve o ruhânîler, hayal süratiyle o merâyâ-i nazîfede, o menâzil-i latîfede gezerler. Bir anda binler yerlere girerler.”
Yukarıdaki ifadelerde geçen “berk” tabiri Karanlık Maddeden müteşekkil fotonlar gibi kimi parçacıkların “ışık” hızında hareketini resmeder.
Yine aynı ifadelerde geçen “hayal süratinde” tabiri ise “Esir” maddesinin (Karanlık Madde) ışıktan daha yüksek hızlarda hareket edebilme kabliyetine de vurgu yapar.
1970'li yıllarda Washington Carnegie Enstitüsü'nden Vera Rubin ve arkadaşları yaptıkları bilimsel deneylerde yıldızların hızlarının düşmek yerine sabit kaldıklarını ortaya koyarak karanlık maddenin varlığını bilimsel olarak da ispat etmiştir.
Masmavi bir gökyüzünün altında gözlerini açmıştı insanoğlu. Başını gökyüzüne kaldırdı ve bakışlarıyla o maviliğin enginliğinde hayretten hayrete dolaştı durdu.
Ruhuna ve aklına ilhamlar veren o masmavi göğü oluşturan maddeyi keşfetmeye çalıştı. İşte o göğün maviliğinin sunduğu ilhamlardan doğdu Esir (Ether) kavramı...
Esir (Ether) Yunanca kökenli bir kelimedir aslında. Önceki ifadelerimizden de anlayacağınız gibi göğün maviliği anlamına gelir.
İnsanoğlunun göğü oluşturan o temel maddeyi arayışı, dünya semasının maviliğiyle boyanarak terimleşti o günden beri. Daha sonra Aristo, gökteki yıldızların ve gezegenlerin de “Esir”den oluştuğunu savunarak yeni bir kapı aralamıştı maddeyi anlamak adına.
O gün bugündür tartışılıyor esir maddesi. Aslında bu maddenin var olmadığını hiçbir araştırma ispat edemedi bugüne kadar. Sadece Fizik bilimi, atom altı parçacıkların kesif dünyasında takıldı kaldı.
Bilimin gönüllü olarak dalıp gittiği bu enginliğin her bir zerresi ayrı cevaba sahip farklı bir soruyu gösteriyordu. Bu sorulara esir olan bilimin “Esir” maddesi konusunda konuşmaya mecali kalamazdı zaten.
1890’lı yıllarda, Lorentz ve Fitzgerald matematiksel yöntemlerle “Esir” maddesinin varlığını inkar edilmeyecek bir kesinlikte ispat ettiler. Ama bilimin şahlanmış gururu, binlerce yıllık bir kabulün doğruluğunu itirafa elbette yanaşamazdı. (
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
)Yani siz bakmayın bugün “Esir” maddesini çok eski çağların bilim dışı bir iddiasıymış gibi göstermeye çalışanlara. Açıktır ki, bu maddenin varlığı akli ve bilimsel bir gerekliliktir.
saidnursi_higgsbozonu.jpgİşte 12. Lem’a’da Bediüzzaman bu nedenle “esir” maddesi hakkında şöyle bir temel kaide dile getiriyor:
“Birinci kaide: Fennen ve hikmeten sabittir ki, bu haddi yok feza-yı âlem, nihayetsiz bir boşluk değil, belki “esir” dedikleri madde ile doludur.”
Önceleri “Esir” maddesi adıyla anılan ve kainatın temel maddesi olarak tahayyül edilen bu gizemli madde, Modern Fizik tarafından reddedilmiş gözükse de, aslında farklı terimlerle yaşamaya devam etmektedir.
Yapılan sadece basit bir kelime değişikliğidir, maharetli bir illüzyondur. Eskilerin “Mavi Madde” (Esir) dediğini şimdiki bilim adamları, “Kara Madde” (Karanlık Madde) olarak adlandırmaktadır.
Kainatın kütlesinin yüzde 90’ını oluşturan bu Karanlık Madde, Bediüzzaman’ın terminolojisinde gelenekten tevarüs bir kullanımla “Esir Maddesi” olarak telaffuz edilir.
Adına ister Esir, ister Mavi Madde, isterseniz de Karanlık Madde deyin, kainatın unsurlarını oluşturan bütün atom altı parçacıkların hammaddesi olan bir temel parçacık vardır ve bilim CERN gibi deneylerle işte o maddeyi bulmaya çalışıyor bugün.
Bilimin bugün keşfettiği “Higgs Bozonu”nun varlığı, o temel hedefe, yani bütün parçacıkların esası olan Karanlık Maddeyi keşfe büyük bir kapı araladığından dolayı çok değerlidir.
Bediüzzaman, bugünkü bilimin Karanlık Madde için ortaya koyduğu iddiaları daha o günlerde Esir adı altında dile getirir:
“Madde-i esiriye, esir kalmakla beraber, sair maddeler gibi muhtelif teşekkülâta ve ayrı ayrı suretlerde bulunduğu tecrübeten sabittir. Evet, nasıl ki buhar, su, buz gibi havâî, mâyi, câmid üç nevi eşya aynı maddeden oluyor. Öyle de, madde-i esiriyeden dahi yedi nevi tabakat olmasına hiçbir mâni-i aklî olmadığı gibi, hiçbir itiraza medar olmaz.”
Bediüzzaman, eskilerin hareketsiz, bölünemez, hayali ve ulaşılamaz bir madde olarak kabul ettiği Esirin “madde” cinsinden bir parçacık olduğunu, Modern Fizik’in “Karanlık Madde” anlayışına paralel bir şekilde şöyle zikreder:
“Arşı su üzerindeyken...” Hûd Sûresi, 11:7. âyeti, şu madde-i esiriyeye işarettir ki, Cenâb-ı Hakkın arşı, su hükmünde olan şu esir maddesi üzerinde imiş. Esir maddesi yaratıldıktan sonra, Sâniin ilk icadlarının tecellîsine merkez olmuştur. Yani esirii halk ettikten sonra, cevâhir-i ferde (parçacıklara) kalb etmiştir. Sonra bir kısmını kesif kılmıştır ve bu kesif kısımdan, meskûn olmak üzere yedi küre yaratmıştır. Arz, bunlardandır. (İşaretül İcaz Bakara 29)
Bediüzzaman’ın yukarıdaki izahlarında kullandığı “Cevahir-i Ferd” (temel parçacıklar) kavramı oldukça manidardır.
Karanlık Maddenin bütün atom altı parçacıklara kaynaklık ettiğini gösteren bu tefsir, tamamıyla Modern bilimin verileriyle uygunluk arz etmektedir.
29. Lem’ada da geçen bu Cevahir-i Ferd terimiyle Bediüzzaman yıldızların, güneşlerin bu temel parçacıklardan oluştuğunu şöyle ortaya koyar:
"Hem nasıl ki cevâhir-i ferd üzerine esir zerrâtıyla bir Kur'ân-ı hikmet yazmak, semâvat sayfaları üzerine yıldızlar ve güneşler mürekkebiyle bir Kur'ân-ı azîm yazmaktan cezalet itibarıyla daha aşağı değildir.”
Bu tefsirinde Bediüzzaman açık bir şekilde “esir zerratıyla” tabirini kullanarak “Esir” maddesinin zerrelerden (parçacıklardan) oluşan bir madde olduğunu da ortaya koymuş olur.
Bediüzzaman’ın 16. Söz’de dile getirdiği hakikatler ise “Esir” maddesinin modern bilimin “Karanlık Madde” tanımlarına uygun bir şekilde hareketli olduğunu ortaya koyar:
“Evet, nasıl cismâniyâta cam ve su gibi şeyler ayna olur; öyle de, ruhâniyâta dahi hava ve esîr ve âlem-i misâlin bâzı mevcûdâtı ayna hükmünde ve berk ve hayal süratinde bir vâsıta-i seyir ve seyahat sûretine geçerler. Ve o ruhânîler, hayal süratiyle o merâyâ-i nazîfede, o menâzil-i latîfede gezerler. Bir anda binler yerlere girerler.”
Yukarıdaki ifadelerde geçen “berk” tabiri Karanlık Maddeden müteşekkil fotonlar gibi kimi parçacıkların “ışık” hızında hareketini resmeder.
Yine aynı ifadelerde geçen “hayal süratinde” tabiri ise “Esir” maddesinin (Karanlık Madde) ışıktan daha yüksek hızlarda hareket edebilme kabliyetine de vurgu yapar.
1970'li yıllarda Washington Carnegie Enstitüsü'nden Vera Rubin ve arkadaşları yaptıkları bilimsel deneylerde yıldızların hızlarının düşmek yerine sabit kaldıklarını ortaya koyarak karanlık maddenin varlığını bilimsel olarak da ispat etmiştir.