alphatm
Forum Üyesi
Vaktin birinde şehrin en varlıklı adamı olan Mehmed beyin oğlu iş için gittiği ilçelerden birinde konaklaması gerekmişti. Büyük bir handa geceledikten sonra sabah kalktığında ilçe pazarının kurulduğunu görmüş. Pazarın içinden geçip giderken renga renk kumaşlarla donatılmış bir basmacı tezgahında kumaş beğenme ye çalışan iki kadın görmüş. Tam yanlarından geçip gidecekken kadınlardan birinin peçesi açılıvermişti. Genç delikanlı sadece bir kaç saniyeliğine gördüğü güzellik karşısında feleğini şaşırmış adeta aklını yitirmişti.
Karşısında gördüğü ve göreceği eşsiz güzellikteki genç kızdan gözlerini alamamış onun için kainattaki her şey anlamını yitirmiş sadece o yaşadığı anın tarif edilemez hazzından başka bir şey hissetmez olmuştu.
Oysa rasülüllah sallallahü aleyhi vesellem efendimiz:
“Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Bu onlar için daha arındırıcıdır. Allah onların bütün yaptıklarından haberdardır. Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar.” (Nur, 24/30-31) buyurmuşlardır.
Genç kız bu bakışlardaki nazardan sakınmış aceleyle yüzünü kapatıp alış veriş yapmaksızın yanındaki kadınla birlikte basmacı tezgahından derhal uzaklaşmak için harekete geçmişlerdi.
Bir an aklı başına gelen genç delikanlı hemen basmacı tezgahına yaklaşıp selam verdi. Hiç bir şey almadan üstelik hiç bir şey demeden tezgahtan uzaklaşan kadınların ardından şaşkın bakışlarla bakmakta olan basmacı onun selamını biraz keyifsiz almıştı.
- Efendi sana bir soru soracağım bana istediğim cevabı verirsen o hanımların bakıp ta almadıkları bütün kumaşları toplarıyla birlikte satın alacağım ne dersin ?
Basmacı bu cazip teklifin altından ne çıkacağını merak ederek
- Ne soracaksın delikanlı bildiğim bir şeyse derim bilmediğim bir şeyse kusura kalmayacaksın öyleyse.
- Az önce burada kumaş bakan hanımlar kimlerdir kimlerdendir? De hele bakalım !
Basmacı kısa bir kararsızlıktan biraz şüpheli bir tavırla :
- Bunu ne niyetle sorduğunu demezsen bende sana hiç bir şey demeyeceğim bilesin.
Delikanlı bir an düşündü basmacıyı ürkütmeden istediği cevabı alabilmek için dürüstçe cevap verdi:
- Efendi ben o genç hanımla izdivaç yapmayı düşünürüm ama kim olduğu bilmediğim için yanlış bir işe kalkışmamak için hakkında malumat edinmek gerektiğini düşünüyorum dedi.
- İşin zor delikanlı kendileri Elvin hanım sofi Ziya efendinin kerimeleri olur. Seçkin dindar bir ailedir. Bildiğim kadarıyla vergili değildir. Ziya efendi bu konuda çok seçici çok kuralcıdır. Çok gelen giden olmuştur ama henüz kerimelerine uygun vasıflarda bir damat adayı çıkmadığını duymuşluğum vardır.
- Nasıl bir kuralları varmış Ziya efendinin bilgin varmı dır ?
- Ben nerden bileyim delikanlı niyetin ciddiyse gider talip olursun böylece öğrenirsin neler istediklerini.
- Evleri ne taraftadır tarif edebilir misin ?
- Pazarın hemen bitiminde sağ tarafta bahçeli büyük bir konak göreceksin işte orasıdır.
İsmi Ömer olan bu delikanlı derhal baba ocağına dönüp babasına işler hakkında bilgi verir ama edebinden daha fazlasını diyemez. Uygun bir anda anacığına derhal olup biteni anlatıp usüliyle babasına anlatmasını ister. Fazilet hanım bu habere çok sevinir. Akşam yemeğinden sonra beyine oğlunun arzusunu iletir.
Baba bu talebi çok makul karşılar, derhal ulak çıkarıp kıymetli hediyelerle yola revan eder.
Elçiler Sofi Ziya efendinin konağına varıp beylerinin davet taleplerini arz ederler.
Ziya efendi onları oldukça güzel karşılar ancak cevabını yarın verebileceğini söyleyip onları konaklarında ağırlar.
Elvin kız konağa gelen misafirlerin ne niyetle geldiklerini öğrenince annesiyle birlikte olup bitecekleri merakla beklemekteydiler. Uzak yoldan gelen bu kimselerin kendisine talip olmalarına bir anlam veremez. Ancak babacığının emin olmadan kendisini kimselere vermeyeceğini bildiğinden içi rahattır. Aklına pazar yerinde peçesi düştüğünde gözlerini kendisine dikip bakan genç adam gelir. Acaba bu elçileri gönderen omuydu. Sadece göz açıp kapayıncaya kadar gördüğü bu gence gönül bağı olması düşünülemezdi. Kendisi zaten yeterince utanmış mahcup olmuş pazar yerinden alış verişini bile yapmadan kaçıp konağına dönmüştü. Rabbine tövbe istiğfar edip bağışlanmak için dualar edip onun affına sığınmıştı.
Yatsı namazından sonra istihareye yatan Ziya efendi istiharenin olumlu çıkması sonucu olumlu cevap vermeyi düşündüğü anda
dergah şeyhi onu huzuruna davet etmişti.
Ziya efendi derhal dergaha gidip şeyhinin huzuruna çıkmıştı.
Şeyhi ona bir rüya gördüğünü kerimelerinin kısmetinin Mekke'de olduğunu ancak vaktini zamanını ancak Allahın bileceğini söyler.
Ziya efendi büyük bir teslimiyetiyle efendisinin sözlerine icabet etmek üzere konağına dönünce, ağırladığı misafirlerine cevaplarının müspet olamadığı söyledi.
Olumsuz cevap nedeniyle moralleri bozulan elçiler geri dönüp olup biteni beylerine anlatmışlardı.
Mehmed bey bu duruma hem üzülmüş hem de çok kırılmıştı. Ancak zorla güzellik olmayacağını bilenlerdendi.
Bu olup bitenden sonra Ömer ise tarif edilemez bir acıyla içine kapanır. İçindeki sevda ateşi onu adeta yakar kül eder. Dayanamaz yine sevdiğinin olduğu ilçeye gider. Günlerce onu bir daha görebilmek için konağın etrafında dolanır durur. Ancak nafıle bir türlü sevdalandığı kız konaktan çıkmaz.
Günler sonra yüreğine taş basıp geri döner. Ancak dünya işlerinden nimetlerinden gönlü geçmiştir. Babacığından müsade isteyip şehir medresesine ilim tahsil etmek üzere oraya kapanır.
Aradan aylar geçer ilmi bilgilerini arttırıp hıfzını tamamlayıp hafız olur. Gördüğü bir rüya üzerine hocasından müsade alıp Mekke'ye gitmek üzere yol hazırlıklarına başlar. Anne ve babası her ne kadar üzülselerde onun bu kararına boyun eğerler. Babası onun ihtiyacından çok fazla tedarik ile uğurlar.
Bir kervan ile yola koyulan genç adam Mekke’ye varınca bir dükkan satın alıp orada ticarete başlar. Bütün kazancını yoksul kimsesiz yetimlere dağıtır. Günler böyle geçip gider. Aklındaki sevdasını unutmaya başlamıştır. Ne gariptir ki o kadar hayrat yapmasına rağmen dükkanda malı azalmak şöyle dursun sürekli işleri artar serveti çoğalır. Serveti arttıkça o daha çok hayır yapmaya devam eder. Hac için Mekke'ye gelen bir şeyhin kendisini davet etmesiyle derhal Beytullaha gidip şeyhi bulur. Büyük bir hürmet ile emrine amade olduğunu söyler. Şeyh efendi hazretleri ona ticaretten elini ayağını çekip hac süresince kendi ders ve sohbetlerine katılmasını ister.
Ömer büyük bir teslimiyetle bunu kabul eder. O andan itibaren şeyhinin yanından ayrılmaz. Hac farizası bitince Şeyhi ona
- Evladım vaktinde birinde bir rüyamda bu mübarek beldede bir nikah kıymıştım. Şimdi vakti geldi senin uygun gördüğümüz biriyle burada izdivaç yapmanı arzularız ne dersiniz ?.
Ömer boynunu büküp:
- Efendim Rabbim beni affetsin vaktin birinde bir pazar yerinde gözüm harama değdi, ona gönlüm düşmüştü lakin izdivaç nasip değilmiş olmadı. Bende bir karar alıp elimi ayağımı dünyadan çektim. Baba sermayesiyle ancak Rabbimin rızasını kazanmak onun affına mazhar olabilmek için yaptığım ticaret dışında hiç bir dünya aşkım kalmadı. Bir nikahın benim yeniden dünyaya meyletmeme sebep olmasından endişe duyarım.
- Bilakis evladım bu nikah senin Rabbine olan muhabbetinin sonucu olarak sana bir ikramdır. Zevcen olacak kızımıza ikramdır. Sizin soyunuzdan gelecek hayırlı evlatlar ümmeti Muhammed'e çok faydalı olacaklardır inşaellah.
- Siz öyle diyorsanız izdivaç yapacağım her kim olursa olsun kabulüm dür başım üstünedir efendi hazretleri.
- İzdivaç yapacağın asil bir ailenin kerimesi, dini mübine yakışır iffetli hafize bir hanım efendidir. Belki çok önce olacaktı ama sen ham idin olgunlaşman gerekiyordu evladım. Rabbimiz vaktini saatini bildirdi bize icabet düşer elhamdülillah.
Ömer huzurdan hazırlık yapmak üzere izin isteyip ayrılmıştı.
Şeyh efendi yanındaki bir müridine dönüp:
- Evladım derhal gidip kız evine selamımızı söyleyip kerimelerinin nikah için hazırlanmasını söylesin, akşam namazına mütabiken nikahın kıyılmasını uygun bulduğumuzu iletiver.
Kız evinin beyi olan muhterem zat beklediği haber gelince derhal hazırlıklara başlamışlardı. Gelin adayı genç kız büyük bir tevekkül ve teslimiyetle babasının buyruğuna ram edip heyecanla nikah anını beklemeye başlamıştı.
Akşam namazından sonra şahitler huzurunda Ömer henüz adını bile bilmediği kızın nikahları kıyıldı. Yatsı namazından sonra davete icap eden davetlilere sünnete uygun olarak verilen yemekten sonra yeni nikahlı çitf baş başa kalmışlardı.
İki rekat namazlarını kılıp dualarını da edip, karşı karşıya geldiler. Ömer gelin kızın duvağını kaldırınca şaşkınlıktan hayret etmekten kendisini alamamıştı. Bu uğruna dünya hayatından soğuduğu adeta elini ayağını çektiği rabbine iltica ettiği kızın ta kendisiydi.
- Rabbim , rabbim sen ne büyüksün Allahım ! deyip şükür secdesine kapanmış göz yaşlarına boğulmuştu.
Genç gelin ise olup bitenleri şaşkınlıkla izliyor du. O ana kadar mahcubiyetinden başını çevirip bakmadığı kişinin, secdeden ayağa kalkıp kendisine sarılan kocasının yüzüne dikkatle bakınca
onu tanımıştı. Hayatı boyunca haram bakış olarak kendisini ilk ve son alarak gören gözlerin sahibini Rabbi helali olarak olarak ona ikram edivermişti. Kendisini tutamadı oda derhal şükür secdesine kapandı.
Rabbimiz ne güzel buyurmuştur:
“Olur ki siz bir şeyden hoşlanmazsınız, hâlbuki hakkınızda o bir hayırdır. Ve olur ki bir şeyi seversiniz, hâlbuki hakkınızda o bir şerdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara, 2/216).
“Yerde ve göklerde olan her şeyi bilir.” (Âl-i İmran, 3/29).
“Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. (Allah) Onun durduğu ve emanet bırakıldığı yeri bilir. Bunların hepsi apaçık bir kitaptadır.” (Hûd, 11/6).
“Allah, onların geçmişlerini de, geleceklerini de bilir; onlar ise O’nu ilmen ihata edemez.” (Tâhâ, 20/110).
“Allah, insana bilmediklerini öğretti.” (Alak, 96/5).
“Gaybın anahtarları O’nun katındadır; onları ancak O bilir. O, karada ve denizde olan her şeyi bilir.” (En’am, 6/59).
“Rabbimin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa, bir o kadarını da katsak, Rabbimin sözleri tükenmeden denizler tükenirdi.” (Kehf, 18/110).