Erzincan’da altın madenciliği bölgelerindeki ihmallerin sebep olduğu can kayıpları ve çevre felaketini büyük üzüntüyle takip ederken, Netflix yapımı “AVGRUNDEN” filmi Türk sinemasının bu konuya ne kadar kayıtsız kaldığını düşündürüyor. Yanlış olmayı tercih ederim ancak belgeselleri hariç tutarak söylersek, Yavuz Özkan’ın “Maden” ve Halit Refiğ’in “Yaşam Kavgası” dışında 1978’den bu yana madencilerle ve maden ocakları ile ilgili film yapılmadı. Bir başka deyişle, son 45 yıldan beri böylesine ciddi ve vahim bir sorun senaristlerin veya yapımcıların ilgisini çekmedi.
İsveç'in en kuzeyinde kutup çizgisinde bulunan Kiruna kasabasında 1900 yılında kurulmuş devlete ait LKAB maden şirketi var. Dünyanın en büyük yeraltı madenlerinden biri olarak faaliyet gösteren LKAB, Avrupa'da işlenen demir cevherinin yaklaşık yüzde 90'ını buradan çıkarıyor.
Avgrunden (Uçurum) 17 Mayıs 2020'de işte bu maden ocağının yol açtığı 4.8 şiddetindeki depremin tüm Kiruna kasabasını göçük ve yarıklarla yok edişine dikkat çekiyor. Bu felaket sebebiyle 20 bin nüfuslu kasabanın 3 kilometre uzağa taşınması kurgusal bir hikaye üzerinden anlatılıyor. Kişiler ve ilişkiler kurgu olsa bile yaşanan deprem benzeri sismik olay tamamen gerçek ve zaten filmin esas meselesi benzeri felaketlerin tekrar yaşanmaması.
Gelelim toplumsal gerçekçi sinemanın en yetkin örneği 1978 yapımı Maden filmine: Maden ocağındaki kötü çalışma koşullarına itiraz eden İlyas (Cüneyt Arkın) diğer işçilere haklarını anlatmaya çalışır ve o sırada göçük altında kalan işçilerin can vermesinin de etkisiyle Nurettin (Tarık Akan) ve arkadaşlarını sarı sendikadan kurtarır. Bu arada işçilerin huzursuzluğunu yatıştırmak için maden sahibinin bulduğu çözüm, şehre lunapark getirmektir! İlyas ve Nurettin çalışma koşullarının düzeltilmesi için imza kampanyası düzenler, buna karşılık patronun adamları İlyas'ı ortadan kaldırma planını devreye sokar. Yaşanan olaylar işçi dayanışmasını güçlendirir ve önce iş yavaşlatma eylemine, daha sonra İlyas'ın göçük altında kalmasıyla greve gidilir.
“Avgrunden” farkındalık yaratmak isteyen bir film ve bu anlamda çok kıymetli. Biz ise farkındalık meselesini çoktan 45 yıl önceki bir filmin omzuna yükleyip, şu anda İliç’te yaşananların gelip geçici olduğu, binlerce ton siyanürlü toprağın sağlığa zarar vermeyeceği, çevresel etki raporunun madende herhangi bir olumsuzluk görmediği şeklinde Andersen’den masallar dinlemekteyiz. Çevresel etki raporuna imza atanın daha sonra maden şirketinin yönetim kuruluna geçmesini, elbette kaderin ilginç bir tesadüfü sayıyoruz!
İsveç'in en kuzeyinde kutup çizgisinde bulunan Kiruna kasabasında 1900 yılında kurulmuş devlete ait LKAB maden şirketi var. Dünyanın en büyük yeraltı madenlerinden biri olarak faaliyet gösteren LKAB, Avrupa'da işlenen demir cevherinin yaklaşık yüzde 90'ını buradan çıkarıyor.
Avgrunden (Uçurum) 17 Mayıs 2020'de işte bu maden ocağının yol açtığı 4.8 şiddetindeki depremin tüm Kiruna kasabasını göçük ve yarıklarla yok edişine dikkat çekiyor. Bu felaket sebebiyle 20 bin nüfuslu kasabanın 3 kilometre uzağa taşınması kurgusal bir hikaye üzerinden anlatılıyor. Kişiler ve ilişkiler kurgu olsa bile yaşanan deprem benzeri sismik olay tamamen gerçek ve zaten filmin esas meselesi benzeri felaketlerin tekrar yaşanmaması.
Gelelim toplumsal gerçekçi sinemanın en yetkin örneği 1978 yapımı Maden filmine: Maden ocağındaki kötü çalışma koşullarına itiraz eden İlyas (Cüneyt Arkın) diğer işçilere haklarını anlatmaya çalışır ve o sırada göçük altında kalan işçilerin can vermesinin de etkisiyle Nurettin (Tarık Akan) ve arkadaşlarını sarı sendikadan kurtarır. Bu arada işçilerin huzursuzluğunu yatıştırmak için maden sahibinin bulduğu çözüm, şehre lunapark getirmektir! İlyas ve Nurettin çalışma koşullarının düzeltilmesi için imza kampanyası düzenler, buna karşılık patronun adamları İlyas'ı ortadan kaldırma planını devreye sokar. Yaşanan olaylar işçi dayanışmasını güçlendirir ve önce iş yavaşlatma eylemine, daha sonra İlyas'ın göçük altında kalmasıyla greve gidilir.
“Avgrunden” farkındalık yaratmak isteyen bir film ve bu anlamda çok kıymetli. Biz ise farkındalık meselesini çoktan 45 yıl önceki bir filmin omzuna yükleyip, şu anda İliç’te yaşananların gelip geçici olduğu, binlerce ton siyanürlü toprağın sağlığa zarar vermeyeceği, çevresel etki raporunun madende herhangi bir olumsuzluk görmediği şeklinde Andersen’den masallar dinlemekteyiz. Çevresel etki raporuna imza atanın daha sonra maden şirketinin yönetim kuruluna geçmesini, elbette kaderin ilginç bir tesadüfü sayıyoruz!
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.