Bir ara ikinci Cumhuriyetçiler vardı. 90'larda epey de popülerdiler daha çok sol liberallerden oluşuyordu bu grup. Ahmet Altan'ın başı çektiği gazeteci yazar ağırlıklı bir gruptu. Canan Barlas'ın ağabeyi, doğal olarak Mehmet Barlas'ın kayınbiraderi ve Cemil Barlas'ın da dayısı olan Soros Vakfı'nın eski üyelerinden Can Paker de bu ekibin teknik direktörü diye anılıyordu. Doğal olarak kadroda Barlas vardı
Cengiz Çandar, Etyen Mahçupyan, Hasan Cemal ve daha niceleri de bu sol liberalizm üzerinden 'ileri demokrasi' talep ediyorlardı. Tırnak içindeki ifadeye takılmayın, gerçekten demokrasi talepleri konusunda samimi olanları çoğunlukta idi. Özetle demokrasi olmadan var olan Cumhuriyetin kıymetinin düştüğünü söylüyorlardı. Ama biraz ayrıntıya girmeye başlayınca demokrasi talebine Federasyon talebi falan da ekleniyordu.
İkinci Cumhuriyetçiler önceleri Erdoğan'ı ve AKP'yi gerçekten desteklediler. Askeri ve bürokratik vesayetin tasfiyesi, çözüm süreci, yetmez ama evet falan derken 2000'li yılların ikinci Cumhuriyetçi modeli olarak ortaya çıkan Taraf gazetesi ile de bu hedefleri desteklemeye devam ettiler.
Sonra önemli bir kısmı Erdoğan ve AKP'den uzaklaştı ama mesela Barlas'lar falan bir yere gitmediler.
Bu girizgahı yapma sebebim şu, kilometrenin sıfırlanması meselesi aslında. Yani bir ikinci Cumhuriyet hali. Bugün 90'ların ikinci Cumhuriyetçilerinin hayal ettiği yerden çok uzakta durum elbette ancak ortak bir sonuca tekabül edebilir. 1923'de kurulan Cumhuriyetin kodlarından memnuniyetsizlik ortak paydası kilometrenin sıfırlanması konusunun sonuçları üzerine düşünmeyi gerektirebilir.
Yani sayın Cumhurbaşkanının 3 kez Cumhurbaşkanı olarak seçilmesi ile yeni sistemin ilk Başkanı olarak 2. Kez seçilmesi aynı şey değildir.
Belki de mesele sadece bir kez daha seçilebilme arzusundan ibarettir. Ama ben yine de buraya bir not düşeyim istedim, bu sistem değişikliği için evet diyen vatandaşlar ve bu sistemi savunan bazı siyasetçiler okursa diye.
Bu arada dünyada başkanlık sistemi denince akla gelen Amerika Birleşik Devletleri'nde, aynı kişinin en fazla iki kez başkan olabilmesinin anayasaya neden ve ne zaman yazıldığını da bir hatırlamakta fayda var sanırım:
ABD Anayasası 1787'de yazıldı, 1789'da kabul süreci tamamlandı.
O tarihten Franklin D. Roosevelt'in 1940'da başkanlığının ikinci dönemi bitene kadar, 151 yıl boyunca hiç kimse iki dönemden fazla başkan olmadı, olmayı aklından bile geçirmedi.
Franklin D. Roosevelt'in başkanlığının ilk dönemi Büyük Buhran'a ikinci dönemi de II.Dünya Savaşı'na denk gelmişti.
1940'ın sonunda Roosevelt üçüncü kez başkanlığa aday oldu ve kazandı.
1944'te hâlâ Dünya Savaşı bitmemişti, yine aday oldu ve dördüncü kez kazandı, 1945'te öldü. Roosevelt Amerikan tarihinde iki dönemden fazla başkanlık yapan tek kişidir.
Roosevelt'in olağan üstü şartlar yani Büyük buhran ve dünya savaşı gibi durumlar nedeniyle pekâlâ hoş görülebilecek bu tavrı, Amerikan demokrasisini tedbir almaya zorladı.
Truman'ın ikinci dönemindeyken, bir anayasa maddesi ile Roosevelt hadisesinin tekrar etmesini engelleme yolunu seçtiler. 1951 yılında Anayasaya madde eklediler.
O tarihten sonra da zaten anayasal olarak iki dönemde fazla başkanlık konusu hiç mevzu olmadı. Muhtemelen yasa maddesi her okuyanın aynı şeyi anlayabildiği şekilde yazılmış olduğundan şansını denemek isteyen kimse de olmadı.
Cengiz Çandar, Etyen Mahçupyan, Hasan Cemal ve daha niceleri de bu sol liberalizm üzerinden 'ileri demokrasi' talep ediyorlardı. Tırnak içindeki ifadeye takılmayın, gerçekten demokrasi talepleri konusunda samimi olanları çoğunlukta idi. Özetle demokrasi olmadan var olan Cumhuriyetin kıymetinin düştüğünü söylüyorlardı. Ama biraz ayrıntıya girmeye başlayınca demokrasi talebine Federasyon talebi falan da ekleniyordu.
İkinci Cumhuriyetçiler önceleri Erdoğan'ı ve AKP'yi gerçekten desteklediler. Askeri ve bürokratik vesayetin tasfiyesi, çözüm süreci, yetmez ama evet falan derken 2000'li yılların ikinci Cumhuriyetçi modeli olarak ortaya çıkan Taraf gazetesi ile de bu hedefleri desteklemeye devam ettiler.
Sonra önemli bir kısmı Erdoğan ve AKP'den uzaklaştı ama mesela Barlas'lar falan bir yere gitmediler.
Bu girizgahı yapma sebebim şu, kilometrenin sıfırlanması meselesi aslında. Yani bir ikinci Cumhuriyet hali. Bugün 90'ların ikinci Cumhuriyetçilerinin hayal ettiği yerden çok uzakta durum elbette ancak ortak bir sonuca tekabül edebilir. 1923'de kurulan Cumhuriyetin kodlarından memnuniyetsizlik ortak paydası kilometrenin sıfırlanması konusunun sonuçları üzerine düşünmeyi gerektirebilir.
Yani sayın Cumhurbaşkanının 3 kez Cumhurbaşkanı olarak seçilmesi ile yeni sistemin ilk Başkanı olarak 2. Kez seçilmesi aynı şey değildir.
Belki de mesele sadece bir kez daha seçilebilme arzusundan ibarettir. Ama ben yine de buraya bir not düşeyim istedim, bu sistem değişikliği için evet diyen vatandaşlar ve bu sistemi savunan bazı siyasetçiler okursa diye.
Bu arada dünyada başkanlık sistemi denince akla gelen Amerika Birleşik Devletleri'nde, aynı kişinin en fazla iki kez başkan olabilmesinin anayasaya neden ve ne zaman yazıldığını da bir hatırlamakta fayda var sanırım:
ABD Anayasası 1787'de yazıldı, 1789'da kabul süreci tamamlandı.
O tarihten Franklin D. Roosevelt'in 1940'da başkanlığının ikinci dönemi bitene kadar, 151 yıl boyunca hiç kimse iki dönemden fazla başkan olmadı, olmayı aklından bile geçirmedi.
Franklin D. Roosevelt'in başkanlığının ilk dönemi Büyük Buhran'a ikinci dönemi de II.Dünya Savaşı'na denk gelmişti.
1940'ın sonunda Roosevelt üçüncü kez başkanlığa aday oldu ve kazandı.
1944'te hâlâ Dünya Savaşı bitmemişti, yine aday oldu ve dördüncü kez kazandı, 1945'te öldü. Roosevelt Amerikan tarihinde iki dönemden fazla başkanlık yapan tek kişidir.
Roosevelt'in olağan üstü şartlar yani Büyük buhran ve dünya savaşı gibi durumlar nedeniyle pekâlâ hoş görülebilecek bu tavrı, Amerikan demokrasisini tedbir almaya zorladı.
Truman'ın ikinci dönemindeyken, bir anayasa maddesi ile Roosevelt hadisesinin tekrar etmesini engelleme yolunu seçtiler. 1951 yılında Anayasaya madde eklediler.
O tarihten sonra da zaten anayasal olarak iki dönemde fazla başkanlık konusu hiç mevzu olmadı. Muhtemelen yasa maddesi her okuyanın aynı şeyi anlayabildiği şekilde yazılmış olduğundan şansını denemek isteyen kimse de olmadı.