Sizi bilmem ama benim için yeni bir kavram Türkçemize girdi: "hybrid". Önce bazı otomobillerin arkasında okuduk." Nedir bu?" diye sorunca, otomotiv teknolojisinden anlayanlar, "duruma göre fosil yakıt, duruma göre yeşil yakıt ya da elektrik ile yol alan araç" anlamına geldiğini söylediler.
Düşününce" bu durum insanoğluna uyarlanabilir mi?" sorusu aklıma takıldı. Hepimiz için geçerli olan anlık reaksiyonlarımız acaba bizleri de "hybrid" insan sınıflandırmasına sokmaz mı? Daha doğrusu hepimiz için geçerli bir "hybrid hiyerarşisi" olabilir mi? Örneğin ne kadar iyi? Ne kadar kötü? Ne kadar karşısındakine saygılı? Ne kadar bencil? Ne kadar insan haklarına saygılı? Ne kadar hayvan sever? Vs.
Soru işaretlerinin sınırının ne olduğunu bilebilmenin imkanı yok gibi. Ama görüldüğü kadarı ile ekonomik yapı bozuldukça, insanoğlunun içine girdiği ve cinnet ruh hali olarak değerlendirebileceğimiz algı, soru işaretlerinin olumsuz tarafına bizleri yönlendiriyor. Adam aşık, sevdiği kadın ona yüz vermeyince, çekip silahı kadını vuruyor. Adam hayvan sever diye geçinip çocuğuna aldığı köpeği tatil bitince sokak ortasında bırakıp evine geri dönüyor, vs. vs...
"İnsanoğlunun bireysel psikolojisinin değerlendirmesini psikologlara bırakalım.
Ülke sistemleri "hybrid" olabilir mi? sorusuna cevap arayalım.
Bu sıralarda siyaset bilimcilerin üzerinde en fazla çalıştıkları konu başlıklarından bir tanesi bu soru işaretine cevap getirmekle ilgili.
Siz ülke olarak kendinizi çok demokratik olarak değerlendirebilirsiniz, ancak çok demokrat olmanın kriterleri yok mu? Diğer ifadesi ile sadece seçim yaparak ülke yönetiminin başına gelmek demokrasi için yeterli olabilir mi?
Zaten demokrasinin ön koşulu olan seçim bile yoksa, tasnif dışısınız. Doğrudan otoriter, diktatoryal bir rejimin varlığı söz konusu.
Tamam, seçim yaptınız, yönetimin başına geçtiniz, peki ya sonrası?
Ülkenizde kuvvetler ayrılığını askıya alıp bütün yetkileri kendinizde topladıysanız, bütün unsurlarıyla işleyen bir demokrasiden ne kadar bahsedebilirsiniz? Basın özgürlüğü, eleştirme özgürlüğü tam olarak ortadan kalkmamış olsa bile, bireyler oto sansür uygulama gereksinimi duyuyorsa "hybrid hiyerarşisi" demokrasinizi hangi noktada tarif ediyor?
Ne yazık ki ülkemiz için yapılan değerlendirmelerde giderek alt sınıra doğru yaklaştığımız gözlemleniyor. Diğer ifadesi ile adı demokrasi ama pek de demokrasi olmayan ülke sınıflandırmasına doğru kayıyoruz. Görüntü bu olunca da ekonomi bozuluyor, ihtiyaç duyulan sermaye gelmiyor, bırakın yeni sermayenin gelmesini, mevcut olanlar duyulan güvensizliğe bağlı olarak kaçmaya çalışıyor. Giriş bölümünde ifade etmeye çalıştığımız cinnete varan ruh hali toplumun genelinde yaygınlaşıyor.
Doğal olarak üzerinde durulması gereken bir diğer soru da "güvenlik endişelerinin arttığı ortamlarda, diğer ifadesi ile özgürlük endişesi ile yaşamak yerine, güvenlik endişesi ile daha fazla yaşamaya itilen toplumlarda demokrasi ne kadar gerçekçi olabilir?" Belki de "hybrid hiyerarşisini" bu sorunun içinde de aramak gerekebilir. Ancak ne olursa olsun bizlerin ihtiyacı dengeyi özgürlük endişesi içinde aramak ve hiyerarşi içinde hızla yukarılara yönelmek.
Seçimlerin arifesinde bu soruları daha fazla soracağımız aşikar.
Demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan hak ve özgürlüklerine saygılı müesses bir nizamı, ekonomi yönetiminde yer alan kurumların özerkliğini, istatistik verilerine inanırlığı sağlayabildiğimiz oranda hiyerarşinin alt sınırlarından üst sınırlarına doğru hızla tırmanabiliriz.
Yoksa...
Düşününce" bu durum insanoğluna uyarlanabilir mi?" sorusu aklıma takıldı. Hepimiz için geçerli olan anlık reaksiyonlarımız acaba bizleri de "hybrid" insan sınıflandırmasına sokmaz mı? Daha doğrusu hepimiz için geçerli bir "hybrid hiyerarşisi" olabilir mi? Örneğin ne kadar iyi? Ne kadar kötü? Ne kadar karşısındakine saygılı? Ne kadar bencil? Ne kadar insan haklarına saygılı? Ne kadar hayvan sever? Vs.
Soru işaretlerinin sınırının ne olduğunu bilebilmenin imkanı yok gibi. Ama görüldüğü kadarı ile ekonomik yapı bozuldukça, insanoğlunun içine girdiği ve cinnet ruh hali olarak değerlendirebileceğimiz algı, soru işaretlerinin olumsuz tarafına bizleri yönlendiriyor. Adam aşık, sevdiği kadın ona yüz vermeyince, çekip silahı kadını vuruyor. Adam hayvan sever diye geçinip çocuğuna aldığı köpeği tatil bitince sokak ortasında bırakıp evine geri dönüyor, vs. vs...
"İnsanoğlunun bireysel psikolojisinin değerlendirmesini psikologlara bırakalım.
Ülke sistemleri "hybrid" olabilir mi? sorusuna cevap arayalım.
Bu sıralarda siyaset bilimcilerin üzerinde en fazla çalıştıkları konu başlıklarından bir tanesi bu soru işaretine cevap getirmekle ilgili.
Siz ülke olarak kendinizi çok demokratik olarak değerlendirebilirsiniz, ancak çok demokrat olmanın kriterleri yok mu? Diğer ifadesi ile sadece seçim yaparak ülke yönetiminin başına gelmek demokrasi için yeterli olabilir mi?
Zaten demokrasinin ön koşulu olan seçim bile yoksa, tasnif dışısınız. Doğrudan otoriter, diktatoryal bir rejimin varlığı söz konusu.
Tamam, seçim yaptınız, yönetimin başına geçtiniz, peki ya sonrası?
Ülkenizde kuvvetler ayrılığını askıya alıp bütün yetkileri kendinizde topladıysanız, bütün unsurlarıyla işleyen bir demokrasiden ne kadar bahsedebilirsiniz? Basın özgürlüğü, eleştirme özgürlüğü tam olarak ortadan kalkmamış olsa bile, bireyler oto sansür uygulama gereksinimi duyuyorsa "hybrid hiyerarşisi" demokrasinizi hangi noktada tarif ediyor?
Ne yazık ki ülkemiz için yapılan değerlendirmelerde giderek alt sınıra doğru yaklaştığımız gözlemleniyor. Diğer ifadesi ile adı demokrasi ama pek de demokrasi olmayan ülke sınıflandırmasına doğru kayıyoruz. Görüntü bu olunca da ekonomi bozuluyor, ihtiyaç duyulan sermaye gelmiyor, bırakın yeni sermayenin gelmesini, mevcut olanlar duyulan güvensizliğe bağlı olarak kaçmaya çalışıyor. Giriş bölümünde ifade etmeye çalıştığımız cinnete varan ruh hali toplumun genelinde yaygınlaşıyor.
Doğal olarak üzerinde durulması gereken bir diğer soru da "güvenlik endişelerinin arttığı ortamlarda, diğer ifadesi ile özgürlük endişesi ile yaşamak yerine, güvenlik endişesi ile daha fazla yaşamaya itilen toplumlarda demokrasi ne kadar gerçekçi olabilir?" Belki de "hybrid hiyerarşisini" bu sorunun içinde de aramak gerekebilir. Ancak ne olursa olsun bizlerin ihtiyacı dengeyi özgürlük endişesi içinde aramak ve hiyerarşi içinde hızla yukarılara yönelmek.
Seçimlerin arifesinde bu soruları daha fazla soracağımız aşikar.
Demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan hak ve özgürlüklerine saygılı müesses bir nizamı, ekonomi yönetiminde yer alan kurumların özerkliğini, istatistik verilerine inanırlığı sağlayabildiğimiz oranda hiyerarşinin alt sınırlarından üst sınırlarına doğru hızla tırmanabiliriz.
Yoksa...