Mukadder Özakman ismini duymama vesile olan eser, çok kıymetli ağabeyim Cihan Demirci'nin, "Bir Mizah Dehası Suavi Süalp" isimli kitabıdır. Bu kitabında Cihan Ağabey, Mukadder Özakman'ın Suavi Süalp için yazdığı, 19 Nisan 1968 tarihinde efsanevî Akbaba dergisinde yayınlanan şu dörtlüğe yer vermişti:
"Ünü selvi boyuna değildir hiç müsavi;
Tiyatroda Suavi, sinemada Suavi...
Hangi sayfayı açsak hep Suavi çıkıyor;
Gazetede Suavi, Akbaba'da Suavi..."
Mizah şiirine büyük bir merakım ve ilgim vardı. Naçizane birkaç parça karalıyor; ayrıca kıyıda köşede yayınlıyordum da.. Dolayısıyla bu dörtlük, Şair Eşref, Aziz Nesin, Neyzen Tevfik ve Ümit Yaşar Oğuzcan'dan sonra bana bir başka mizah şairini tanıtmış oluyordu. Çok mutlu oldum ve hemen Mukadder Özakman ismini araştırmaya başladım.
Ne yalan söyleyeyim, ismini ilk duyduğumda Mukadder Özakman'ı kadın zannetmiştim! Aynı zanna vaktiyle Aziz Nesin'in de kapıldığını, hatta İzmir'de yaşayan Mukadder Özakman'ın İstanbul'a önceden haberli gelişinde ve Akbaba yazıhanesine uğrayışında merakla onu beklediğini anlatmıştılar da kahkahalarla gülmüştüm... Meğer Aziz Bey, uzaktan uzağa şiirlerini takip ettiği Mukadder Özakman'ı kadın sanıp âşık olmuş; karşısında Mukadder isminde bir erkekle karşılaşınca da hemen bir bahane bulup oradan tüymüş!...
Mukadder Özakman ismi sonra gene merakla araştırmalar yaptığım Karagöz sahasında karşıma çıktı. Ünver Oral'ın kitaplarında okudum ismini... Manzum Karagöz piyesleri yazmıştı... Çok da lezzetliydiler... Tam sevdiğim tarz mizahı yapıyordu; kısa zamanda kendime örnek aldığım ustalar arasına girmişti gönlümde... Yaşadığını öğrenince de bir tanışma arzusu kıvılcımlandı içimde!
İnsan bir dileği can ü gönülden arzularsa olurmuş derler ya işte o hesap bir gün telefonum çaldı. Tok, yıllanmış bir ses, "Erdem Bey ile mi görüşüyorum?" diye sordu. "Evet", cevabını verip karşımdaki kişi kendini tanıtınca elim ayağıma dolanmıştı, "Ben de Mukadder Özakman!"...Tanışmak için fırsat kolladığım Mukadder Özakman beni arıyordu, üstelik mizah şiirlerimden övgüyle bahsederek... Kendinize usta olarak kabul ettiğiniz birinin sizin takipçiniz olduğunu öğrendiğiniz ân ne hissederseniz işte ben de hemen hemen o hisleri duymuştum Mukadder Bey ile cep telefonunda konuştuğum zamanda...
Birbirimize ısındık ve aramızdaki yaş farkına rağmen dost oluverdik hemen... Artık neredeyse haftada bir gün konuşuyor, fikir alışverişinde bulunuyorduk. O yaz İzmir'e, Mukadder Bey'e bir ziyarette bulundum. Sonra bu ziyaretler gelenekselleşti. Her yıl muhakkak bir kez Mukadder Bey'i ziyaret eder oldum...
Bir Ramazan ayında, TRT İstanbul Radyosu'nda Osman Nuri Boyacı'nın Mazideki Ses programına çıktık... Şimdi boşaltılan Harbiye'deki o abidevî binasına Karagöz'le alakalı konuşmak için gitmiştim... Ben, spiker Ebru Erkekli'nin konuğuydum; Mukadder Bey ve Sermet Erkin telefonla bağlandılar. Mukadder Bey o programda kısacık bir Karagöz-Hacivat oyunu icra etti sesiyle ve hepimize tebessüm ettirmeyi başardı...
Hiciv ve taşlamayla mizah şiiri arasındaki farkı Mukadder Bey'den öğrendim... Hangi mizah şiirinin dergilere uygun olduğunu; hangilerinin gazetelere ya da hangilerinin sosyal medyaya münasip düştüğünü de... Usta dediğim kişinin takdiri ve ilgisi gelişimimi de şüphesiz müspet şekilde etkiliyordu, etkiledi de... Mukadder Bey vefat ettikten sonra O'nun mizahî manzumelerini son yayınladığı mecra olan İzmir'deki Haber Hürriyeti gazetesinde mizah şiirleri ve taşlamalar yayınlamaya ben devam ettim... Adeta bir halef gibi... Ne saadet!
En son beraber bir piyes yazıyorduk, bir kabare piyesi... İsmine de "Yalanlar" koymuştuk... Tamamlayamadık... Mukadder Bey bir ânda hastalandı ve neredeyse bir ay içinde de, bir 3 Ekim günü kayıp gitti hayatımızdan...
Cenazesinde yakın dostlarını, İzmir Karikatürcüler Derneği'ndeki arkadaşlarını ve yakın çevresini tanıdım... Hepsinin de övgüyle ve iyilikle bahsettiği mümtaz bir insandı... Sonra İzmir Karikatürcüler Derneğinin de binasından koparıldığını sevgili karikatürcü ağabeyim Birol Çün'den öğreniverdim... Mukadder Bey ile olan hatıraların mekânları bile birer birer silinmeye başlamıştı demek.. Zaman bu kadar acımasızdı...
Üç yıldır hayatımda Mukadder Bey yok... Benim için ne büyük bir boşluk olduğunu tasavvur edemezsiniz! Anlattığı fıkralar, hatıralar hepsi zihnimde inadına canlı... İçim hüzünle, gözüm yaşla dolu...
Ruhun şâd olsun Mukadder Bey!... Dostluğun ve yol göstericiliğin için müteşekkirim ve daima müteşekkir kalacağım...
"Ünü selvi boyuna değildir hiç müsavi;
Tiyatroda Suavi, sinemada Suavi...
Hangi sayfayı açsak hep Suavi çıkıyor;
Gazetede Suavi, Akbaba'da Suavi..."
Mizah şiirine büyük bir merakım ve ilgim vardı. Naçizane birkaç parça karalıyor; ayrıca kıyıda köşede yayınlıyordum da.. Dolayısıyla bu dörtlük, Şair Eşref, Aziz Nesin, Neyzen Tevfik ve Ümit Yaşar Oğuzcan'dan sonra bana bir başka mizah şairini tanıtmış oluyordu. Çok mutlu oldum ve hemen Mukadder Özakman ismini araştırmaya başladım.
Ne yalan söyleyeyim, ismini ilk duyduğumda Mukadder Özakman'ı kadın zannetmiştim! Aynı zanna vaktiyle Aziz Nesin'in de kapıldığını, hatta İzmir'de yaşayan Mukadder Özakman'ın İstanbul'a önceden haberli gelişinde ve Akbaba yazıhanesine uğrayışında merakla onu beklediğini anlatmıştılar da kahkahalarla gülmüştüm... Meğer Aziz Bey, uzaktan uzağa şiirlerini takip ettiği Mukadder Özakman'ı kadın sanıp âşık olmuş; karşısında Mukadder isminde bir erkekle karşılaşınca da hemen bir bahane bulup oradan tüymüş!...
Mukadder Özakman ismi sonra gene merakla araştırmalar yaptığım Karagöz sahasında karşıma çıktı. Ünver Oral'ın kitaplarında okudum ismini... Manzum Karagöz piyesleri yazmıştı... Çok da lezzetliydiler... Tam sevdiğim tarz mizahı yapıyordu; kısa zamanda kendime örnek aldığım ustalar arasına girmişti gönlümde... Yaşadığını öğrenince de bir tanışma arzusu kıvılcımlandı içimde!
İnsan bir dileği can ü gönülden arzularsa olurmuş derler ya işte o hesap bir gün telefonum çaldı. Tok, yıllanmış bir ses, "Erdem Bey ile mi görüşüyorum?" diye sordu. "Evet", cevabını verip karşımdaki kişi kendini tanıtınca elim ayağıma dolanmıştı, "Ben de Mukadder Özakman!"...Tanışmak için fırsat kolladığım Mukadder Özakman beni arıyordu, üstelik mizah şiirlerimden övgüyle bahsederek... Kendinize usta olarak kabul ettiğiniz birinin sizin takipçiniz olduğunu öğrendiğiniz ân ne hissederseniz işte ben de hemen hemen o hisleri duymuştum Mukadder Bey ile cep telefonunda konuştuğum zamanda...
Birbirimize ısındık ve aramızdaki yaş farkına rağmen dost oluverdik hemen... Artık neredeyse haftada bir gün konuşuyor, fikir alışverişinde bulunuyorduk. O yaz İzmir'e, Mukadder Bey'e bir ziyarette bulundum. Sonra bu ziyaretler gelenekselleşti. Her yıl muhakkak bir kez Mukadder Bey'i ziyaret eder oldum...
Bir Ramazan ayında, TRT İstanbul Radyosu'nda Osman Nuri Boyacı'nın Mazideki Ses programına çıktık... Şimdi boşaltılan Harbiye'deki o abidevî binasına Karagöz'le alakalı konuşmak için gitmiştim... Ben, spiker Ebru Erkekli'nin konuğuydum; Mukadder Bey ve Sermet Erkin telefonla bağlandılar. Mukadder Bey o programda kısacık bir Karagöz-Hacivat oyunu icra etti sesiyle ve hepimize tebessüm ettirmeyi başardı...
Hiciv ve taşlamayla mizah şiiri arasındaki farkı Mukadder Bey'den öğrendim... Hangi mizah şiirinin dergilere uygun olduğunu; hangilerinin gazetelere ya da hangilerinin sosyal medyaya münasip düştüğünü de... Usta dediğim kişinin takdiri ve ilgisi gelişimimi de şüphesiz müspet şekilde etkiliyordu, etkiledi de... Mukadder Bey vefat ettikten sonra O'nun mizahî manzumelerini son yayınladığı mecra olan İzmir'deki Haber Hürriyeti gazetesinde mizah şiirleri ve taşlamalar yayınlamaya ben devam ettim... Adeta bir halef gibi... Ne saadet!
En son beraber bir piyes yazıyorduk, bir kabare piyesi... İsmine de "Yalanlar" koymuştuk... Tamamlayamadık... Mukadder Bey bir ânda hastalandı ve neredeyse bir ay içinde de, bir 3 Ekim günü kayıp gitti hayatımızdan...
Cenazesinde yakın dostlarını, İzmir Karikatürcüler Derneği'ndeki arkadaşlarını ve yakın çevresini tanıdım... Hepsinin de övgüyle ve iyilikle bahsettiği mümtaz bir insandı... Sonra İzmir Karikatürcüler Derneğinin de binasından koparıldığını sevgili karikatürcü ağabeyim Birol Çün'den öğreniverdim... Mukadder Bey ile olan hatıraların mekânları bile birer birer silinmeye başlamıştı demek.. Zaman bu kadar acımasızdı...
Üç yıldır hayatımda Mukadder Bey yok... Benim için ne büyük bir boşluk olduğunu tasavvur edemezsiniz! Anlattığı fıkralar, hatıralar hepsi zihnimde inadına canlı... İçim hüzünle, gözüm yaşla dolu...
Ruhun şâd olsun Mukadder Bey!... Dostluğun ve yol göstericiliğin için müteşekkirim ve daima müteşekkir kalacağım...