Her pazartesi iyi yaşam, güzellik okuyacağını düşünen sevgili okur, bugün sana hastalıktan bildiriyorum.
İnsanlar mevsim itibariyle griple mücadele için kalkanlarını hazırlaya dursun, ben savaşa bu sene sinüzit cephesinden katılıyorum. Öyle "ıslak saçla gezme tamam" diyip geçmeyelim arkadaşlar bu sinüzit ne beter bi illetmiş bu yaşımda bana sinsi yüzünü gösterdi.
Kulakların zonklaması, şakaklara vuran bıçak gibi keskin ağrılar, bitmeyen bir geniz akıntısı, geniz akıntısı yüzünden yaşanan mide bulantısı, nefes alamayan burun delikleri, oksijene aç kalmış bir beyin ve nefes zorluğu yüzünden kapanmayan bir ağız...
Hele şu bulantı yüzünden 2 gün yemek yiyemeyince sonunda soluğu en yakın acilde alıp, hayata geri dönmek için kendimi sağlık çalışanlarına emanet ettim.
Ya sosyal medyada dönüp duran bir söz var ya, ah bilseniz o kadar içi doldurularak yazılıyor ki o söz: "Sağlık çalışanlarının hakkı ödenmez"
Gecenin bir yarısı, Göztepe Eğitim Araştırma'nın Acil servisi yine ana baba günü...
"Kaza mı oldu nooldu?" diyorum. "Yok burası her zaman böyle" diyorlar.
Ortalık gürültüden, karmaşadan geçilmezken onlar sistemlerini hiç bozmadan tıkır tıkır işlerini yapıp sırayla tek tek ilgileniyorlar herkesle. Arada aynı soruyu 4 kere soran mı dersin, saçma cümlelerle kafalarını karıştıran mı dersin valla izlerken bana sinir geldi.
Kolumda serumumla gözlem alanında yatarken, perdenin aralık kalan kısmından dışarıda olup bitenleri seyrediyorum. Aksiyonu hiç durmayan bir sahne gibi. Bir ara sakinleşiyor, sonra bakıyorum 5 dakika içinde hareket yine artıyor.
Beni muayene eden doktoruma küçük bebeğimin uyku saati geleceği için 1 saat içinde çıkmış olmam lazım diyorum. "Tamam" diyor, "ben seni 1 saate ayağa kaldırırım..."
Söz verdiği gibi 1 saat içinde muayene, tahliller, serum herşey bitiyor. Ağrım geçti ama serum feci şekilde uyku yaptığı için iyice sersemlemiş bir halde yerimden doğruluyorum. Hastane içine girmelerini istemediğim oğlum ve eşim de cadde turu atmışlar, arayıp gelin beni alın diyorum.
Ben odayı boşaltır boşaltmaz arkamdan bir personel içeri girip odaya yeni yatacak kişi için herşeyi değiştiriyor. Ben çıkıyorum ama acile yeni insanlar giriyor.
Ben iyileşirken, birileri yine şifa bulmak için onlara koşuyor.
Acil'de işi bitenler çıkıyor, sayı eksiliyor, ama kalabalık hiç azalmıyor.
Bu gece 2 şeyi tekrardan anladım:
İnsanlar mevsim itibariyle griple mücadele için kalkanlarını hazırlaya dursun, ben savaşa bu sene sinüzit cephesinden katılıyorum. Öyle "ıslak saçla gezme tamam" diyip geçmeyelim arkadaşlar bu sinüzit ne beter bi illetmiş bu yaşımda bana sinsi yüzünü gösterdi.
Kulakların zonklaması, şakaklara vuran bıçak gibi keskin ağrılar, bitmeyen bir geniz akıntısı, geniz akıntısı yüzünden yaşanan mide bulantısı, nefes alamayan burun delikleri, oksijene aç kalmış bir beyin ve nefes zorluğu yüzünden kapanmayan bir ağız...
Hele şu bulantı yüzünden 2 gün yemek yiyemeyince sonunda soluğu en yakın acilde alıp, hayata geri dönmek için kendimi sağlık çalışanlarına emanet ettim.
Ya sosyal medyada dönüp duran bir söz var ya, ah bilseniz o kadar içi doldurularak yazılıyor ki o söz: "Sağlık çalışanlarının hakkı ödenmez"
Gecenin bir yarısı, Göztepe Eğitim Araştırma'nın Acil servisi yine ana baba günü...
"Kaza mı oldu nooldu?" diyorum. "Yok burası her zaman böyle" diyorlar.
Ortalık gürültüden, karmaşadan geçilmezken onlar sistemlerini hiç bozmadan tıkır tıkır işlerini yapıp sırayla tek tek ilgileniyorlar herkesle. Arada aynı soruyu 4 kere soran mı dersin, saçma cümlelerle kafalarını karıştıran mı dersin valla izlerken bana sinir geldi.
Kolumda serumumla gözlem alanında yatarken, perdenin aralık kalan kısmından dışarıda olup bitenleri seyrediyorum. Aksiyonu hiç durmayan bir sahne gibi. Bir ara sakinleşiyor, sonra bakıyorum 5 dakika içinde hareket yine artıyor.
Beni muayene eden doktoruma küçük bebeğimin uyku saati geleceği için 1 saat içinde çıkmış olmam lazım diyorum. "Tamam" diyor, "ben seni 1 saate ayağa kaldırırım..."
Söz verdiği gibi 1 saat içinde muayene, tahliller, serum herşey bitiyor. Ağrım geçti ama serum feci şekilde uyku yaptığı için iyice sersemlemiş bir halde yerimden doğruluyorum. Hastane içine girmelerini istemediğim oğlum ve eşim de cadde turu atmışlar, arayıp gelin beni alın diyorum.
Ben odayı boşaltır boşaltmaz arkamdan bir personel içeri girip odaya yeni yatacak kişi için herşeyi değiştiriyor. Ben çıkıyorum ama acile yeni insanlar giriyor.
Ben iyileşirken, birileri yine şifa bulmak için onlara koşuyor.
Acil'de işi bitenler çıkıyor, sayı eksiliyor, ama kalabalık hiç azalmıyor.
Bu gece 2 şeyi tekrardan anladım:
- Sağlığın değeri kaybedilince anlaşılıyor.
- Sağlık çalışanlarının hakkı asla ödenmiyor...