Son dönemlerde birçok haber kanalında, sosyal medya platformlarında çokça, 2024 yılında gerçekleşmesi beklenen mega güneş fırtınasından ve bu olayın getireceği küresel felaketlerden bahsedilir oldu. Sayısız komplo teorisyeni bu olayların insanları tekrardan evlere hapsetmek amaçlı yapay bir olay olduğunu savundu. Kimileri ise Dünya’nın sonunun geldiğini, eşi benzeri görülmemiş enerji kesintileri yaşanacağını iddia etti. Daha da ileri giderek, bu sebeple hükümetlerin düşeceğini söyleyen bile oldu. Hatta tüm bu komplo teorisyenlerinin akıl karıştırıcı lafları üzerine bir de İngiltere Başbakan Yardımcısı Oliver Dowden’ın “Elektrik ve internet kesintisine sebep olacak felaketlere insanlık hazır olmalı. Bunun için analog çağa herkesin bireysel olarak hazırlanması gerekir.” gibi sözleri de eklenince haberleri takip eden kesim oldukça endişelendi.
Öncelikle endişeye mahal vermeden şunu söylemek gerekir, bilim insanlarının “solar maximum” adını verdikleri bu olayın her 11 yılda bir tekrarlanması beklenir ve olağan bir durumdur. Ancak bazı yıllarda bu olay Güneş yüzeyinde beklenenden çok daha şiddetli patlamalar meydana getirir ve dünyamız da bu patlamalardan jeomanyetik fırtınalara maruz kalarak nasibini almış olur. Sizlere “Tüm bu komplo teorileri yalan, hiçbir enerji sıkıntısı yaşanmayacak.” desem sizi yanıltmış olurum. Geçmişteki örneklerine baktığımızda insanlığın elektriğe ve teknolojiye çok daha az bağımlı olmasına rağmen ciddi enerji ve iletişim problemleri yaratmış olduğunu görüyoruz.
Dünyanın gördüğü en şiddetli jeomanyetik fırtınalardan biri 1 ve 2 Eylül 1859'da gerçekleşti. Dünyanın dört bir yanındaki telgraf sistemleri feci şekilde arızalandı. Telgraf operatörleri elektrik şokları aldıklarını ve telgraf kağıtlarının alev aldığını bildirdi. Bu olay kayıtlara Carrington Olayı olarak geçecekti. O dönemde yaşanan fırtına o kadar şiddetliydi ki uzmanlara göre günümüzde yaşanmış olsaydı, telgraf ağlarından çok daha fazlası zarar görebilir ve günlük yaşantımız ciddi şekilde etkilenebilirdi.
Bu olayın ardından kayıtlara geçen en şiddetli solar fırtınalardan biri de Mart 1989'da Kanada'nın Quebec eyaletinde gerçekleşti. Carrington Olayı’ndan üç kat daha küçük bir fırtına olmasına rağmen Hydro-Quebec elektrik şebekesinin çökmesine neden oldu. 5 milyondan fazla insan 9 saat boyunca elektriksiz kaldı.
Günümüze dönersek, NOAA'nın Uzay Hava Tahmin Merkezi’nin yenilenen tahminlerine göre Solar Döngü 25’in 2024 yılının Ocak ve Ekim ayları arasında maksimum seviyelere ulaşacağı, tahmin edilenden daha erken ve çok daha şiddetli şekilde gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Carrington Olayı kadar şiddetli bir fırtınanın gerçekleşmesi durumunda Dünyamız ciddi elektrik ve enerji kesintileri yaşayabilir ve bu durumun haftalarca sürmesi bile beklenebilir. Üstelik bu durum için önceden hazırlık yapabilecek süremiz yok. Şu anki teknolojimiz ile ancak ve ancak birkaç saat öncesinde geleceklerden haberimiz olabiliyor.
Bu doğal afet de depremler, yangınlar ve seller kadar önlem alınması gereken ve Dünyanın doğasında olan olaylardan. İnsanlık nasıl daha sağlam yapılarla depremler için önlem alıyorsa, ormanları korumak için acil müdahale sistemleri oluşturuyorsa aynı önemi jeomanyetik fırtınaların etkilerini azaltacak enerji ve iletişim sistemlerinin geliştirilmesine de vermeli. Elektrik ve enerji sistemlerine bağımlı bir düzende yaşıyoruz ancak bu, gelecekte bizim en büyük zayıflıklarımızdan biri haline gelebilir…
Öncelikle endişeye mahal vermeden şunu söylemek gerekir, bilim insanlarının “solar maximum” adını verdikleri bu olayın her 11 yılda bir tekrarlanması beklenir ve olağan bir durumdur. Ancak bazı yıllarda bu olay Güneş yüzeyinde beklenenden çok daha şiddetli patlamalar meydana getirir ve dünyamız da bu patlamalardan jeomanyetik fırtınalara maruz kalarak nasibini almış olur. Sizlere “Tüm bu komplo teorileri yalan, hiçbir enerji sıkıntısı yaşanmayacak.” desem sizi yanıltmış olurum. Geçmişteki örneklerine baktığımızda insanlığın elektriğe ve teknolojiye çok daha az bağımlı olmasına rağmen ciddi enerji ve iletişim problemleri yaratmış olduğunu görüyoruz.
Dünyanın gördüğü en şiddetli jeomanyetik fırtınalardan biri 1 ve 2 Eylül 1859'da gerçekleşti. Dünyanın dört bir yanındaki telgraf sistemleri feci şekilde arızalandı. Telgraf operatörleri elektrik şokları aldıklarını ve telgraf kağıtlarının alev aldığını bildirdi. Bu olay kayıtlara Carrington Olayı olarak geçecekti. O dönemde yaşanan fırtına o kadar şiddetliydi ki uzmanlara göre günümüzde yaşanmış olsaydı, telgraf ağlarından çok daha fazlası zarar görebilir ve günlük yaşantımız ciddi şekilde etkilenebilirdi.
Bu olayın ardından kayıtlara geçen en şiddetli solar fırtınalardan biri de Mart 1989'da Kanada'nın Quebec eyaletinde gerçekleşti. Carrington Olayı’ndan üç kat daha küçük bir fırtına olmasına rağmen Hydro-Quebec elektrik şebekesinin çökmesine neden oldu. 5 milyondan fazla insan 9 saat boyunca elektriksiz kaldı.
Günümüze dönersek, NOAA'nın Uzay Hava Tahmin Merkezi’nin yenilenen tahminlerine göre Solar Döngü 25’in 2024 yılının Ocak ve Ekim ayları arasında maksimum seviyelere ulaşacağı, tahmin edilenden daha erken ve çok daha şiddetli şekilde gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Carrington Olayı kadar şiddetli bir fırtınanın gerçekleşmesi durumunda Dünyamız ciddi elektrik ve enerji kesintileri yaşayabilir ve bu durumun haftalarca sürmesi bile beklenebilir. Üstelik bu durum için önceden hazırlık yapabilecek süremiz yok. Şu anki teknolojimiz ile ancak ve ancak birkaç saat öncesinde geleceklerden haberimiz olabiliyor.
Bu doğal afet de depremler, yangınlar ve seller kadar önlem alınması gereken ve Dünyanın doğasında olan olaylardan. İnsanlık nasıl daha sağlam yapılarla depremler için önlem alıyorsa, ormanları korumak için acil müdahale sistemleri oluşturuyorsa aynı önemi jeomanyetik fırtınaların etkilerini azaltacak enerji ve iletişim sistemlerinin geliştirilmesine de vermeli. Elektrik ve enerji sistemlerine bağımlı bir düzende yaşıyoruz ancak bu, gelecekte bizim en büyük zayıflıklarımızdan biri haline gelebilir…
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.