Vay Canına
Forum Üyesi
Osmanım der ki çekin kıratım
Piyade askeri sipere yatın
Durmayın evlatlar, Bağdad'ı tutun,
Bağdat'ta yalnız kaldı Genç Osman
Kalenin kapusun Genç Osman açtı
Görenlerin tedbiri şaştı,
Kelle koltuğunda üç gün savaştı.
Şehitlere serdar oldu Genç Osman
Bağdad’ın içinde durulmaz yastan
Her ana doğurmaz böyle bir arslan
Sağından vuruldun, soluna yaslan
Yiğitlere serdar oldu Genç Osman.
İnsanlığın inkar edilemeyen vasıflarından biri, fazileti ve onu destanlaştıran kahramanlıklardır. Her ne şekilde olursa olsun milletlerin kahramanlıklarıyla övünmesi ve bu gurur tablosunu bir şeref levhası haline getirmesi kadar tabii bir şey yoktur. Bu vasfı,duyguyu kaybeden ve kaybettirmeye çalışan milletlerin kendine yön vermesi mümkün değildir!..
İşte bizim tarihimizde de, şarkın ve garbın insanını hayran bırakan, dilden dile, gönülden gönüle dolaşarak her yörenin ruhuna girip destanlaşan, 7’den 70e insanımızın dilinden düşmeyen kahramanlar dizisi mevcuttur.
Dillere destan olan bahadırlığının yanında Bağdat surlarına Türk sancağını dikip şehid olan ve sinelerde ölümsüz bir kahraman olarak kalan “Genç Osman” da bunlardan sadece biridir. Halk edebiyatımıza da ml olup renk katan “Genç Osman” IV. Murad zamanında katıldığı Bağdad seferiyle tarihimizin kahramanlar sayfasından birini daha açıyordu.
Şah Abbas tarafından zabtedilen Bağdad, kendine has güzelliğiyle Osmanoğullarına hüzünlü bir tebessüm gamzediyordu. Bunun üzerine IV. Murad, burayı tekrar fethetmek için sefere karar vermiş, ordular toplanıp hazırlanmaya başlamıştı. Fakat IV. Murad, yayınladığı ferman ile, henüz bıyığına tarak batmayacak kadar genç olanların askere alınmasını yasaklamıştı. Nitekim bugün de Anadolu’nun bazı yerlerinde bir gencin bir cemiyete girebilmesi için bıyığında tarak durması şartına riayet olunur.
Nihayet ordular toplanıp sefere hazır hale gelince, büyük bir sevinç ve coşku içinde Türk ordusu yola koyulmuştu. Bu seferden zaferle dönmek en büyük arzularıydı.
Bağdad’ a varıncaya kadar aşılması güç olan sarp kayalar vardı. Bunları, yara almadan aşıp, heyecanlarına heyecan katarak tepelerden Bağdad’ ın bağrına inmeliydiler... İşte ilk engel... Takvimler 15 Haziran 1630’u gösterirken Vezir-i Azam Hüsrev Paşa, IV. Murad’ dan aldığı fermanla, Mihriman kalesini dört taraftan çevirmişti. Cenk, öğleye doğru amansız bir mücadeleye sahne olmaya başladı. Karşı tarafın ordusu sayıca çok üstündü. Ama kanında Malazgirt kahramanının kanını taşıyan Yavuz’un torunları böyle dengesiz durumları çok görmüşlerdi ve kaybeden daima karşı taraf olmuştu. Gerçekten de Şah’ın orduları pek dayanacağa benzemiyordu. Büyük ve kahraman bir asker olan Hüsrev Paşa en ön saflarda savaşıyor, askerine güç ve kuvvet veriyordu. Atının üstünde arslan gibi kükrüyor, kasırga gibi kılıç sallıyordu. Hüsrev Paşa bu coşkunluk içinde etrafının Şah’ın askerleri tarafından sarıldığının farkında bile değildi. Düşman subaylarından biri Hüsrev Paşa’yı yok etmeyi aklına koyup bir gurup askerle hücuma geçmişti. 0 sırada cenk meydanının korkunç uğultusu altında ince bir ses yükselmişti:
— Savulun kafirler! Yüce serdarımızı çevirip tuzak kurarsınız ha! Savulun!
Piyade askeri sipere yatın
Durmayın evlatlar, Bağdad'ı tutun,
Bağdat'ta yalnız kaldı Genç Osman
Kalenin kapusun Genç Osman açtı
Görenlerin tedbiri şaştı,
Kelle koltuğunda üç gün savaştı.
Şehitlere serdar oldu Genç Osman
Bağdad’ın içinde durulmaz yastan
Her ana doğurmaz böyle bir arslan
Sağından vuruldun, soluna yaslan
Yiğitlere serdar oldu Genç Osman.
İnsanlığın inkar edilemeyen vasıflarından biri, fazileti ve onu destanlaştıran kahramanlıklardır. Her ne şekilde olursa olsun milletlerin kahramanlıklarıyla övünmesi ve bu gurur tablosunu bir şeref levhası haline getirmesi kadar tabii bir şey yoktur. Bu vasfı,duyguyu kaybeden ve kaybettirmeye çalışan milletlerin kendine yön vermesi mümkün değildir!..
İşte bizim tarihimizde de, şarkın ve garbın insanını hayran bırakan, dilden dile, gönülden gönüle dolaşarak her yörenin ruhuna girip destanlaşan, 7’den 70e insanımızın dilinden düşmeyen kahramanlar dizisi mevcuttur.
Dillere destan olan bahadırlığının yanında Bağdat surlarına Türk sancağını dikip şehid olan ve sinelerde ölümsüz bir kahraman olarak kalan “Genç Osman” da bunlardan sadece biridir. Halk edebiyatımıza da ml olup renk katan “Genç Osman” IV. Murad zamanında katıldığı Bağdad seferiyle tarihimizin kahramanlar sayfasından birini daha açıyordu.
Şah Abbas tarafından zabtedilen Bağdad, kendine has güzelliğiyle Osmanoğullarına hüzünlü bir tebessüm gamzediyordu. Bunun üzerine IV. Murad, burayı tekrar fethetmek için sefere karar vermiş, ordular toplanıp hazırlanmaya başlamıştı. Fakat IV. Murad, yayınladığı ferman ile, henüz bıyığına tarak batmayacak kadar genç olanların askere alınmasını yasaklamıştı. Nitekim bugün de Anadolu’nun bazı yerlerinde bir gencin bir cemiyete girebilmesi için bıyığında tarak durması şartına riayet olunur.
Nihayet ordular toplanıp sefere hazır hale gelince, büyük bir sevinç ve coşku içinde Türk ordusu yola koyulmuştu. Bu seferden zaferle dönmek en büyük arzularıydı.
Bağdad’ a varıncaya kadar aşılması güç olan sarp kayalar vardı. Bunları, yara almadan aşıp, heyecanlarına heyecan katarak tepelerden Bağdad’ ın bağrına inmeliydiler... İşte ilk engel... Takvimler 15 Haziran 1630’u gösterirken Vezir-i Azam Hüsrev Paşa, IV. Murad’ dan aldığı fermanla, Mihriman kalesini dört taraftan çevirmişti. Cenk, öğleye doğru amansız bir mücadeleye sahne olmaya başladı. Karşı tarafın ordusu sayıca çok üstündü. Ama kanında Malazgirt kahramanının kanını taşıyan Yavuz’un torunları böyle dengesiz durumları çok görmüşlerdi ve kaybeden daima karşı taraf olmuştu. Gerçekten de Şah’ın orduları pek dayanacağa benzemiyordu. Büyük ve kahraman bir asker olan Hüsrev Paşa en ön saflarda savaşıyor, askerine güç ve kuvvet veriyordu. Atının üstünde arslan gibi kükrüyor, kasırga gibi kılıç sallıyordu. Hüsrev Paşa bu coşkunluk içinde etrafının Şah’ın askerleri tarafından sarıldığının farkında bile değildi. Düşman subaylarından biri Hüsrev Paşa’yı yok etmeyi aklına koyup bir gurup askerle hücuma geçmişti. 0 sırada cenk meydanının korkunç uğultusu altında ince bir ses yükselmişti:
— Savulun kafirler! Yüce serdarımızı çevirip tuzak kurarsınız ha! Savulun!