Simon Kuper'in bütün dünyaca ünlü çok önemli bir kitabı vardır, "Futbol asla sadece futbol değildir" Son günlerde yaşanan olaylarla buna biz de başka bir pencereden şahitlik ediyoruz. Uzun zamandır durum öyle bir yere geldi ki bütün dünya açısından futbol artık bir spor dalı dahi değil zaten. Birçoklarının söylediği gibi bir endüstri. Çok büyük paraların söz konusu olduğu bir endüstri hem de, bu kadar paranın söz konusu olduğu bir ortamda zaten ne amatör bir ruh, ne de hakkaniyet kalmaz.
Zaten dünyanın her tarafında ve özellikle de en büyük marka değerlerinin olduğu yerlerde çoğunlukla Arap ve Çin sermayesi devrede. Elbette her endüstri gibi bir teknolojisi de var bu işin.
Biz de ise durum tamamen ülkemizin genel hali gibi, Avrupa'nın en yavaş oynanan en yaşlı liginde herkes üstüne düşeni yapıyormuş gibi bütün hataların faturaları başkalarına kesilmeye devam ediliyor. Burada ağırlıklı olarak muhatap hakemler oluyor. Hakemler de ülkemizin genel durumuna uyumlu şekilde kendilerinden beklenen adaleti tesis etmek konusunda son derece başarısızlar orası da kesin. Yani futbolun diğer bileşenlerine yeterince malzeme veriyorlar.
Yani özetle Türk futbolu da Türkiye gibi. En son Adanademirspor- Fenerbahçe maçında yaşananlarla beraber durum ayyuka çıktı. Fenerbahçe isyanında haklıydı. Ama mesela daha önce de Galatasaray'ın böyle isyanları olmuş, Fenerbahçe ve diğer kulüpler bu isyanlara kulak tıkamıştı. Yine de isyanları ses getirmişti elbette. Bu gün de Fenerbahçe'nin isyanı ses getiriyor.
Önce şu soruyu soralım, aynı adaletsizliğe büyük kulüpler dışında muhatap olan başka kulüpler yok mu elbette var, hem de daha sık daha çok. Peki onlar isyan etmiyor mu elbette ediyor peki o isyanlar ses getiriyor mu elbette hayır.
Sonra mesela Galatasaray'ın isyan ettiği dönemde yöneticisi Erden Timur'un "Bu ligi bitirtmeyiz" cümlesini bir Anadolu takımı yöneticisi yapabilir miydi? Erden Timur bu açıklamayı yapınca herhangi biri kendisine "Peki bitirtmeyip ne yaparsın, nasıl bitirtmezsin" dedi mi, hayır.
Peki Ali Koç'un hakemler için son söylediklerini duydunuz mu 3Tenmuz süreci ile ilgili de hakemlerle ilgili de çok ağır sözler sarf etti. Bakalım birileri oa da ne biliyorsan söyle diyecekler mi. Sanmam.
Baştan da söyledim bu isyanlar haklı. Ama standart yok, kimsenin kendisi dışında birisi için adalet talebi yok. Son derece sert bir dil var. Söylenen o sert sözlerin bedelini ödeme durumu kimin söylediğine göre değişiyor tıpkı Türkiye gibi.
Bütün bu yaygaranın koptuğu ülke futbolu Avrupa'nın dibinde, alt yapıdan oyuncu yetiştirmek yerine 35 yaşında yabancı oyuncuların gelip de gitmedikleri bir ülke. Bu ülkedeki futbolu seyretmekten tek zevk alanlar da ne oynanırsa oynansın seyretmeye tahammül gösterebilen fanatikler. Türkiye gibi dedim ya.
Bu oyunun içindeki her bileşen özellikle de futbolcular, bu ülkenin gençleri ve çocukları için birer rol modeller ayrıca. Çocuklarımız onlara benzesinler mi diye hepimiz kendimize soralım bakalım nasıl bir cevap bulacağız.
Soruyu sosyal medya fenomenleri için, popüler sanatçılar için falan da sorabiliriz kendimize. Ama ben bu soruyu en çok siyasiler için sormayı öneriyorum. Özellikle ülkeyi yönetenler olmak üzere bütün siyasiler için. Her gün ekranlarımızı işgal eden o büyük adamların söylediklerini çocuklarımız örnek alsın mı mesela.
Yarın evde size posta koyan oğlunuz ya da kızınız tuttuğu takımın yöneticisinin tarzını kullanıyor olabilir. Hiçbir şey ifade etmeyen basma kalıp cümlelerle konuşan bir tanesi sevdiği bir futbolcunun bahaneleri ile karşınızda olabilir.
Ama hepsinden önemlisi çocuğunuz arkadaşlarına ve hatta belki de size kızıp "Bir çakarım bir daha belini doğrultamazsın" diyebilir. Siz de bu cümleyi kullanmanın ayıp olduğunu onlara söyleyemezsiniz. Söyleseniz de anlatamazsınız.
Zaten dünyanın her tarafında ve özellikle de en büyük marka değerlerinin olduğu yerlerde çoğunlukla Arap ve Çin sermayesi devrede. Elbette her endüstri gibi bir teknolojisi de var bu işin.
Biz de ise durum tamamen ülkemizin genel hali gibi, Avrupa'nın en yavaş oynanan en yaşlı liginde herkes üstüne düşeni yapıyormuş gibi bütün hataların faturaları başkalarına kesilmeye devam ediliyor. Burada ağırlıklı olarak muhatap hakemler oluyor. Hakemler de ülkemizin genel durumuna uyumlu şekilde kendilerinden beklenen adaleti tesis etmek konusunda son derece başarısızlar orası da kesin. Yani futbolun diğer bileşenlerine yeterince malzeme veriyorlar.
Yani özetle Türk futbolu da Türkiye gibi. En son Adanademirspor- Fenerbahçe maçında yaşananlarla beraber durum ayyuka çıktı. Fenerbahçe isyanında haklıydı. Ama mesela daha önce de Galatasaray'ın böyle isyanları olmuş, Fenerbahçe ve diğer kulüpler bu isyanlara kulak tıkamıştı. Yine de isyanları ses getirmişti elbette. Bu gün de Fenerbahçe'nin isyanı ses getiriyor.
Önce şu soruyu soralım, aynı adaletsizliğe büyük kulüpler dışında muhatap olan başka kulüpler yok mu elbette var, hem de daha sık daha çok. Peki onlar isyan etmiyor mu elbette ediyor peki o isyanlar ses getiriyor mu elbette hayır.
Sonra mesela Galatasaray'ın isyan ettiği dönemde yöneticisi Erden Timur'un "Bu ligi bitirtmeyiz" cümlesini bir Anadolu takımı yöneticisi yapabilir miydi? Erden Timur bu açıklamayı yapınca herhangi biri kendisine "Peki bitirtmeyip ne yaparsın, nasıl bitirtmezsin" dedi mi, hayır.
Peki Ali Koç'un hakemler için son söylediklerini duydunuz mu 3Tenmuz süreci ile ilgili de hakemlerle ilgili de çok ağır sözler sarf etti. Bakalım birileri oa da ne biliyorsan söyle diyecekler mi. Sanmam.
Baştan da söyledim bu isyanlar haklı. Ama standart yok, kimsenin kendisi dışında birisi için adalet talebi yok. Son derece sert bir dil var. Söylenen o sert sözlerin bedelini ödeme durumu kimin söylediğine göre değişiyor tıpkı Türkiye gibi.
Bütün bu yaygaranın koptuğu ülke futbolu Avrupa'nın dibinde, alt yapıdan oyuncu yetiştirmek yerine 35 yaşında yabancı oyuncuların gelip de gitmedikleri bir ülke. Bu ülkedeki futbolu seyretmekten tek zevk alanlar da ne oynanırsa oynansın seyretmeye tahammül gösterebilen fanatikler. Türkiye gibi dedim ya.
Bu oyunun içindeki her bileşen özellikle de futbolcular, bu ülkenin gençleri ve çocukları için birer rol modeller ayrıca. Çocuklarımız onlara benzesinler mi diye hepimiz kendimize soralım bakalım nasıl bir cevap bulacağız.
Soruyu sosyal medya fenomenleri için, popüler sanatçılar için falan da sorabiliriz kendimize. Ama ben bu soruyu en çok siyasiler için sormayı öneriyorum. Özellikle ülkeyi yönetenler olmak üzere bütün siyasiler için. Her gün ekranlarımızı işgal eden o büyük adamların söylediklerini çocuklarımız örnek alsın mı mesela.
Yarın evde size posta koyan oğlunuz ya da kızınız tuttuğu takımın yöneticisinin tarzını kullanıyor olabilir. Hiçbir şey ifade etmeyen basma kalıp cümlelerle konuşan bir tanesi sevdiği bir futbolcunun bahaneleri ile karşınızda olabilir.
Ama hepsinden önemlisi çocuğunuz arkadaşlarına ve hatta belki de size kızıp "Bir çakarım bir daha belini doğrultamazsın" diyebilir. Siz de bu cümleyi kullanmanın ayıp olduğunu onlara söyleyemezsiniz. Söyleseniz de anlatamazsınız.