Fransa beklenmedik bir hamle yaparak göçmen politikasını değiştirme kararı aldı. Fransa İçişleri Bakanı Gerald Darmanin, ırkçılık, insan haklarını ihlal gibi kimi solcu gruplardan gelebilecek suçlamaları göğüsleyerek suç makinesi haline gelen göçmenlere karşı sert önlemler alma yoluna gideceklerini açıkladı. News France'ın internet sitesindeki habere göre Darmanin rakam vererek ülkedeki ağır cezalık suçların önemli bölümünün bu göçmenler tarafından işlendiğine dikkat çekti.
Haber şu cümlelerle sürüyor:
"Fransa'da şu anda nüfusun yüzde 7'sini yabancılar oluşturuyor. Ancak ülke çapındaki suçların yüzde 17'si bu yabancılar tarafından işlenmiş. Büyük şehirlerde bu oran çok daha yükseliyor. Örneğin Lyon'da toplam suçların yüzde 39'unu,Paris'te yüzde 48'ini bu yabancılar işlemiş. Fransa cezaevlerinde yatan tutuklu ya da mahkumların yüzde 25'i yabancı uyruklular. İçişleri Bakanı Gerald Darmanin bu soruna köklü ve gerekli bir çözüm bulunması gerektiğini, yıl sonuna doğru bu konudaki programını açıklayacağını duyurdu. Buna göre suç işleyen bu göçmenler anında sınır dışı edilecekler."
LaProvence adlı Fransız internet sitesindeki habere göre de Darmanin Marsilya'da ağır suç işledikleri gerekçesiyle haklarında dava açılanların yüzde 55'inin bu göçmenler olduğunu açıkladı.
Öte yandan Le Figaro gazetesinde, Decomposition Française (Fransız Usulü Ayrışma)isimli bir kitap yazan Malika Sorel isimli yazarla bir söyleşi yayımlandı. Sorel bu söyleşide şu çarpıcı ifadeyi kullanıyor:
"Onlarca yıl hükümetlerin göçmen politikası, ayrıca da kimilerinin göçmenleri incitmemek uğruna izledikleri tutumlar bizleri bugünlere getirdi. Açıklanan rakamlar çok düşündürücü. Suç işleyen bu göçmenlerin yaşadıkları Fransa'ya karşı hiç bir saygı duymadıklarını gösteriyor. Toplum esas bu noktada endişe duymalıdır."
Bizdeyse Türkiye'nin sınırları eleğe dönmüş, kimin umurunda? Suriyelisi, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) elemanları, İhvancılar,IŞİD'ciler,Afganlısı, Pakistanlısı, memlekette cirit atıyor. Pek çoğunun ağır cezalık suçlar işlediği biliniyor. Buna rağmen kimseden çıt yok. Kilis, Siirt, Hatay, Gaziantep gibi sınır ya da sınıra yakın illerimizin demografisinin bu yasa dışı göç nedeniyle alt üst olma yolunda olduğuna dikkat çekenler anında "ırkçılık" ve "insan haklarına saygısızlık etmek"le suçlanıyorlar. Memleket elli yıl sonra yasa dışı göçmenlerin suç cenneti haline geldiğinde acaba bu aymazların söyleyecekleri söz ne olacak diye meraktayım.
Bu konuda yazar ve eğitmen Hulusi Üstün "Selahaddin'den Beri Fütuhat Görmeyen Arabın En Son Fethi Bu" başlıklı bir yazı yazmış. Onu sizinle paylaşmak istedim:
"Dün Fatih'teydim. Suriçi'nde yürümek benim için tarihin içinde seyahattir. Tarşhi kişiliklerle yoldaşlık, ecdadımla sohbet, ilk gençlik yıllarımı yad etmek, okul dönemlerini hatırlamak, evliliğim, ilk çocuğum.
"Her sokağı, her köşe başı ya yaşanmış, ya okunmuş, ya duyulmuş hatıraların mekanıdır. Dün Dülgerzade'den Zeyrek'e, Yavuzselim'den Balipaşa'ya yürüdüm. Fatih bambaşka bir yer olmuş. Rayihası değişmiş. Yasemin ve öd ağacı kokuyor. Sokakta Türkçe konuşan kimse yok.
"Haleb'in köylüsünden Lübnan'ın Dürzisine,Iraklısından Libyalısına,Tunuslusundan Ürdünlüsüne kadar Arab'ın envai çeşidi oradaydı. Entarili, kifayelisi de var,taytlısı, uzun saçlısı da. Marunisi de Nusayrisi de,Mesihisi de... Hepsi neşeli, hepsi gülümseyen, hepsi yüksek sesle konuşan, hepsi özgüvenli, bir çoğu özgürlüğün rüzgarıyla sermest, hoş görülecek olmanın bilinciyle sarhoş...
"Gruplar halinde yürüyorlar. Aralarında tek başına yürüyen,mutsuz yüzlü, suskun,ürkek Türkler fark ediliyor. Lokantalarda felafel,humus...Gar sabunu ve zahter yığınları...Her köşe başında egzotik kokular satan dükkanlar.
"İnsanın üstüne üstüne yürüyen, sokaktaki kadınlara aç nazarlarla bakan gençler,halinden tavrından şaşırtıcı bir özgüven dökülen kadınlar, köyündeymişçesine kaşınarak dolaşan entarili yaşlılar, sokak aralarında gürültüyle koşturan çocuklar...
"Dedim ki:'Selahaddin'den beri fütuhat görmeyen Arab'ın en son fethi bu.'Kuşatmayla aldığımız şehri farkında olmadan kendi elimizle başkalarına verdik.
"Arapça konuşan kalabalıkların içinden geçip Akdeniz Caddesi'ne döndüm. İki delikanlı küskün küskün konuşuyorlar birbiriyle. Yanlarından geçerken gülümsedim. 'Caddenin başından bu tarafa yürüyorum. Bir Türkçe söz değmedi kulağıma. Sizi görünce mutlu oldum,'dedim. 'Sorma abi, biz Türkçe konuşan biri geçince çevirip öpüyoruz,'diye espriyle karşılık verdi gençlerden biri.
"Ara sokaklarda onlarca satılık tabelası. Fatih'te satılık tabelası görmek nadirattandı. Arapça 'icar'tabelaları asılı camlarda. Fatih'in eskisi, Siirt Arabı bir tanıdığa uğradım. 'Bir binada beş-altı daireye Araplar oturunca binada kalan yerli aileler sayıp gidiyorZaten iç sokaklarda apartman katlarında yaşlı insanlar var. Dışarı çıkamaz oldular. Yerliler buraları terk edip gidiyor,'dedi.
"Akşemseddin Caddesi'ne Şam Caddesi der olmuşlar. Hiç bir devletkendi iradesi ve kendi tasarrufuyla ülkesinin demografik, etnik ve sosyal yapısını değiştiremez. Türkiye'nin etnik yapısı geri dönülemez bir şakilde değişti. Hiç bir devlet kalbi mesabesindeki tarihi şehri bir başka halkın istilasına açmaz. Mesela İtalya'ya giden mültecilerin Roma'nın şehir merkezinde, İngiltere'nin Buckingham'ında, şehrin yerlilerini dışarı çıkaracak ölçüde homojen bir şekilde yerleşmelerine izin verilmez."
Yazı bu şekilde uzayıp gidiyor. Hulusi Üstün hoca Türkiye'den sadece bir kesit, İstanbul'un Fatih semtini yazısında yansıtmış. Ne yazık ki bu yasa dışı göçmenler ve mülteciler her kentimizde homojen olarak semtlere çöküyorlar. Pek çok şehirde bu göçmenler yüzünden ağır cezalık suç oranlarının, mafyalaşmanın arttığını duyuyoruz. Hükümet ise bu halk yığınlarına oy deposu gözüyle bakıyor;koruyup kolluyor. Bizim aymaz entel dantel liberal solcu takımıyla insan hakları savunucuları da elele vermiş bu yasa dışı göçe kol kanat germek için birbirleriyle yarışıyor. Fransız yazarMalika Sorel'in Le Figaro gazetesinde yayımlanan söyleşisinde dediği gibi bu göçmenlerin yaşamak için sığındıkları topraklara saygıları yok.Dilerim bu göçmenler günün birinde sizlerin evlerinize çöksünler ya da sizleri hedef alan suçlar işlesinler. O zaman belki aklınız başınıza gelir.
Haber şu cümlelerle sürüyor:
"Fransa'da şu anda nüfusun yüzde 7'sini yabancılar oluşturuyor. Ancak ülke çapındaki suçların yüzde 17'si bu yabancılar tarafından işlenmiş. Büyük şehirlerde bu oran çok daha yükseliyor. Örneğin Lyon'da toplam suçların yüzde 39'unu,Paris'te yüzde 48'ini bu yabancılar işlemiş. Fransa cezaevlerinde yatan tutuklu ya da mahkumların yüzde 25'i yabancı uyruklular. İçişleri Bakanı Gerald Darmanin bu soruna köklü ve gerekli bir çözüm bulunması gerektiğini, yıl sonuna doğru bu konudaki programını açıklayacağını duyurdu. Buna göre suç işleyen bu göçmenler anında sınır dışı edilecekler."
LaProvence adlı Fransız internet sitesindeki habere göre de Darmanin Marsilya'da ağır suç işledikleri gerekçesiyle haklarında dava açılanların yüzde 55'inin bu göçmenler olduğunu açıkladı.
Öte yandan Le Figaro gazetesinde, Decomposition Française (Fransız Usulü Ayrışma)isimli bir kitap yazan Malika Sorel isimli yazarla bir söyleşi yayımlandı. Sorel bu söyleşide şu çarpıcı ifadeyi kullanıyor:
"Onlarca yıl hükümetlerin göçmen politikası, ayrıca da kimilerinin göçmenleri incitmemek uğruna izledikleri tutumlar bizleri bugünlere getirdi. Açıklanan rakamlar çok düşündürücü. Suç işleyen bu göçmenlerin yaşadıkları Fransa'ya karşı hiç bir saygı duymadıklarını gösteriyor. Toplum esas bu noktada endişe duymalıdır."
Bizdeyse Türkiye'nin sınırları eleğe dönmüş, kimin umurunda? Suriyelisi, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) elemanları, İhvancılar,IŞİD'ciler,Afganlısı, Pakistanlısı, memlekette cirit atıyor. Pek çoğunun ağır cezalık suçlar işlediği biliniyor. Buna rağmen kimseden çıt yok. Kilis, Siirt, Hatay, Gaziantep gibi sınır ya da sınıra yakın illerimizin demografisinin bu yasa dışı göç nedeniyle alt üst olma yolunda olduğuna dikkat çekenler anında "ırkçılık" ve "insan haklarına saygısızlık etmek"le suçlanıyorlar. Memleket elli yıl sonra yasa dışı göçmenlerin suç cenneti haline geldiğinde acaba bu aymazların söyleyecekleri söz ne olacak diye meraktayım.
Bu konuda yazar ve eğitmen Hulusi Üstün "Selahaddin'den Beri Fütuhat Görmeyen Arabın En Son Fethi Bu" başlıklı bir yazı yazmış. Onu sizinle paylaşmak istedim:
"Dün Fatih'teydim. Suriçi'nde yürümek benim için tarihin içinde seyahattir. Tarşhi kişiliklerle yoldaşlık, ecdadımla sohbet, ilk gençlik yıllarımı yad etmek, okul dönemlerini hatırlamak, evliliğim, ilk çocuğum.
"Her sokağı, her köşe başı ya yaşanmış, ya okunmuş, ya duyulmuş hatıraların mekanıdır. Dün Dülgerzade'den Zeyrek'e, Yavuzselim'den Balipaşa'ya yürüdüm. Fatih bambaşka bir yer olmuş. Rayihası değişmiş. Yasemin ve öd ağacı kokuyor. Sokakta Türkçe konuşan kimse yok.
"Haleb'in köylüsünden Lübnan'ın Dürzisine,Iraklısından Libyalısına,Tunuslusundan Ürdünlüsüne kadar Arab'ın envai çeşidi oradaydı. Entarili, kifayelisi de var,taytlısı, uzun saçlısı da. Marunisi de Nusayrisi de,Mesihisi de... Hepsi neşeli, hepsi gülümseyen, hepsi yüksek sesle konuşan, hepsi özgüvenli, bir çoğu özgürlüğün rüzgarıyla sermest, hoş görülecek olmanın bilinciyle sarhoş...
"Gruplar halinde yürüyorlar. Aralarında tek başına yürüyen,mutsuz yüzlü, suskun,ürkek Türkler fark ediliyor. Lokantalarda felafel,humus...Gar sabunu ve zahter yığınları...Her köşe başında egzotik kokular satan dükkanlar.
"İnsanın üstüne üstüne yürüyen, sokaktaki kadınlara aç nazarlarla bakan gençler,halinden tavrından şaşırtıcı bir özgüven dökülen kadınlar, köyündeymişçesine kaşınarak dolaşan entarili yaşlılar, sokak aralarında gürültüyle koşturan çocuklar...
"Dedim ki:'Selahaddin'den beri fütuhat görmeyen Arab'ın en son fethi bu.'Kuşatmayla aldığımız şehri farkında olmadan kendi elimizle başkalarına verdik.
"Arapça konuşan kalabalıkların içinden geçip Akdeniz Caddesi'ne döndüm. İki delikanlı küskün küskün konuşuyorlar birbiriyle. Yanlarından geçerken gülümsedim. 'Caddenin başından bu tarafa yürüyorum. Bir Türkçe söz değmedi kulağıma. Sizi görünce mutlu oldum,'dedim. 'Sorma abi, biz Türkçe konuşan biri geçince çevirip öpüyoruz,'diye espriyle karşılık verdi gençlerden biri.
"Ara sokaklarda onlarca satılık tabelası. Fatih'te satılık tabelası görmek nadirattandı. Arapça 'icar'tabelaları asılı camlarda. Fatih'in eskisi, Siirt Arabı bir tanıdığa uğradım. 'Bir binada beş-altı daireye Araplar oturunca binada kalan yerli aileler sayıp gidiyorZaten iç sokaklarda apartman katlarında yaşlı insanlar var. Dışarı çıkamaz oldular. Yerliler buraları terk edip gidiyor,'dedi.
"Akşemseddin Caddesi'ne Şam Caddesi der olmuşlar. Hiç bir devletkendi iradesi ve kendi tasarrufuyla ülkesinin demografik, etnik ve sosyal yapısını değiştiremez. Türkiye'nin etnik yapısı geri dönülemez bir şakilde değişti. Hiç bir devlet kalbi mesabesindeki tarihi şehri bir başka halkın istilasına açmaz. Mesela İtalya'ya giden mültecilerin Roma'nın şehir merkezinde, İngiltere'nin Buckingham'ında, şehrin yerlilerini dışarı çıkaracak ölçüde homojen bir şekilde yerleşmelerine izin verilmez."
Yazı bu şekilde uzayıp gidiyor. Hulusi Üstün hoca Türkiye'den sadece bir kesit, İstanbul'un Fatih semtini yazısında yansıtmış. Ne yazık ki bu yasa dışı göçmenler ve mülteciler her kentimizde homojen olarak semtlere çöküyorlar. Pek çok şehirde bu göçmenler yüzünden ağır cezalık suç oranlarının, mafyalaşmanın arttığını duyuyoruz. Hükümet ise bu halk yığınlarına oy deposu gözüyle bakıyor;koruyup kolluyor. Bizim aymaz entel dantel liberal solcu takımıyla insan hakları savunucuları da elele vermiş bu yasa dışı göçe kol kanat germek için birbirleriyle yarışıyor. Fransız yazarMalika Sorel'in Le Figaro gazetesinde yayımlanan söyleşisinde dediği gibi bu göçmenlerin yaşamak için sığındıkları topraklara saygıları yok.Dilerim bu göçmenler günün birinde sizlerin evlerinize çöksünler ya da sizleri hedef alan suçlar işlesinler. O zaman belki aklınız başınıza gelir.