1989 yılının sonlarında bir akşam, Viyana'da bir İtalyan restoranında, sonradan CIA'nin başına gelecek olan, ABD AKKA* Heyet Başkanı Büyükelçi James (Jim) Woolsey anlatıyordu: "Başkan Nixon'la Çin'e gittik. Bizi gezdirdikleri bir müzede, MÖ 2000'li yıllarda yapılmış, ağzında metal bir top tutan, bir ejderha heykeli vardı. Rehberimiz bize, bunun bir depremölçer olduğunu, 7 şiddetinden büyük bir deprem olduğunda, ejderhanın öne eğildiğini ve topu ağzından düşürdüğünü söyledi. Şaşkınlığımızı gören Çinli rehberimiz, "Evet" dedi. "Bu bin yıl Çin için iyi geçmedi. Ama gelecek bin yıldan umutluyuz!"
Bin yıllarla düşünen Çin büyük bir uygarlıktır. Oradan buradan toplanmış insanlarla kurulmuş, sadece bir kaç yüz yıldan beri var olan ABD ile karşılaştırma kabul etmez.
Çin'den başlayan İpek Yolu ile Orta Asya'da onunla birleşip Batı'ya devam eden Baharat Yolu, yaklaşık bin yıldan fazla bir zaman dünya ticaretine hâkim olan iki önemi güzergâhtı. Unutmayalım ki Osmanlı da, bu iki yol, büyük keşifler, özellikle Portekizlilerin Ümit Burnu üzerinden Hindistan'a giden denizyolunu keşfetmeleri nedeniyle eski işlevlerini kaybettiği ve Osmanlı, olan bitenin farkına varan Şehzade Mustafa, Pargalı İbrahim ve Piri Reis gibi ileri görüşlü devlet adamlarını da boğdurduğu için bu gelişmeye ayak uyduramayıp, batmıştı. En azından son yirmi yıldır, bu kez AKP yönetimindeki Türkiye Cumhuriyeti, etrafında olup biteni iyi okuyamadığı için bugünkü perişan duruma geldi.
Bir an için Avrupa'yı, Ukrayna savaşını, ABD'nin dünyayı savaşa sürükleyebilecek, düşlerde bile başarıya ulaşması olanaksız, dünya hâkimiyeti politikasını bir yana bırakalım, Orta Doğu'ya, Doğu'ya dönelim.
Çin, ABD'nin onu bir numaralı rakip/düşman gören saldırgan politikasına yıllardır, son derece sakin, akılcı bir yaklaşımla, dostluk, barış ve ticaret temelinde adımlarla yanıt veriyor. Hatta yanıt da vermiyor, kendi işine bakıyor. "Kuşak ve Yol Projesi", Çin'in bu politikasının en çarpıcı örneklerinden birisi.
Kuşak ve Yol, çok yakın bir geçmişte, demiryolu bağlantısı ile kuzeyden İspanya'ya kadar ulaştı. Şimdi de tarihi İpek Yolu'nun, İran, Irak, Suudi Arabistan üzerinden Suriye (Lazkiye) ve Mısır (Süveyş Kanalı ve İskenderiye) tarihi varış noktalarına ulaşması için yeni adımlar atılmaktadır. Şanghay İşbirliği Örgütü'nün etkili, kurucu üyesi Çin'in, Hindistan ve Pakistan'dan sonra yakın geçmişte Örgüt'e alınan İran ile henüz Örgüt'e dâhil olmayan Suudi Arabistan arasında yakınlaşma sağlamaya çalışması, önemi bir gelişmedir. Her iki ülkenin bu girişime olumlu yanıt vermeleri hem İran hem Suudi Arabistan açısından doğru bir yaklaşımdır.
ABD'yi Suriye'den çıkmaya davet etmesi ve onu güç duruma düşürecek bazı bilgileri açık etmesi Çin'in, Kuşak ve Yol Projesi ile Orta Doğu'da daha etkili bir rol oynamaya hatta bölgeye yön vermeye çalıştığını gösteriyor.
Bu bağlamda ABD'nin gerek değişen dünya koşullarında gerekse izlediği, çağın gereklerine ve gerçeklerine çok da uygun düşmeyen politikaları nedeniyle, ekonomik ve siyasi ağırlığını yitirmekte olduğu görüntüsünü verdiği de gözden uzak tutulmamalıdır. Ancak bunu yaparken, ABD'nin yoğa sayılacak veya küçümsenecek bir ülke ve güç olduğu ham hayaline de kapılmamak gerekir.
Körfez ülkeleriyle ilişkilerini daha da ileri götürmeye çalışan İsrail'in, bir yandan da, İran'la yakınlaşmaya sıcak bakan Suudi Arabistan'la bile ilişkilerini yeni bir çerçeveye oturtmaya çalıştığını düşününce, bölgede ve dünyada hemen bütün ülkelerin, değişen koşullarda kendilerini yeniden konumlandırmaya çalıştıkları görülüyor.
Türkiye'nin ise yıllardır, AKP'nin gerçeklerden kopuk, bilgiye ve deneyime dayanmayan politikaları sonucunda etrafında olup bitene giderek yabancılaştığı, gelişmeleri izleyemediği, hata üzerine hata yaptığı görülüyor. İran ve Suriye gibi komşularıyla bile neredeyse ancak Rusya'nın aracılığı ile Astana Süreci çerçevesinde bir araya gelebilmesi, nasıl bir yanışlık ve yalnızlık içinde olduğunu anlatıyor. Türkiye için her yönden önemli bir bölge olan Orta Doğu denklemine dâhil olabilmenin tek yolu gibi görünen Astana Süreci'nde Rusya'ya veya onun işaret edeceği diğer aktörlere ödenecek bedel ise dış politikada yapılan yanlışların ne denli pahalıya patlayabileceğini, fazla söze yer bırakmayacak açıklıkla gösteriyor.
*AKKA. Avrupa'da Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Antaşması
Bin yıllarla düşünen Çin büyük bir uygarlıktır. Oradan buradan toplanmış insanlarla kurulmuş, sadece bir kaç yüz yıldan beri var olan ABD ile karşılaştırma kabul etmez.
Çin'den başlayan İpek Yolu ile Orta Asya'da onunla birleşip Batı'ya devam eden Baharat Yolu, yaklaşık bin yıldan fazla bir zaman dünya ticaretine hâkim olan iki önemi güzergâhtı. Unutmayalım ki Osmanlı da, bu iki yol, büyük keşifler, özellikle Portekizlilerin Ümit Burnu üzerinden Hindistan'a giden denizyolunu keşfetmeleri nedeniyle eski işlevlerini kaybettiği ve Osmanlı, olan bitenin farkına varan Şehzade Mustafa, Pargalı İbrahim ve Piri Reis gibi ileri görüşlü devlet adamlarını da boğdurduğu için bu gelişmeye ayak uyduramayıp, batmıştı. En azından son yirmi yıldır, bu kez AKP yönetimindeki Türkiye Cumhuriyeti, etrafında olup biteni iyi okuyamadığı için bugünkü perişan duruma geldi.
Bir an için Avrupa'yı, Ukrayna savaşını, ABD'nin dünyayı savaşa sürükleyebilecek, düşlerde bile başarıya ulaşması olanaksız, dünya hâkimiyeti politikasını bir yana bırakalım, Orta Doğu'ya, Doğu'ya dönelim.
Çin, ABD'nin onu bir numaralı rakip/düşman gören saldırgan politikasına yıllardır, son derece sakin, akılcı bir yaklaşımla, dostluk, barış ve ticaret temelinde adımlarla yanıt veriyor. Hatta yanıt da vermiyor, kendi işine bakıyor. "Kuşak ve Yol Projesi", Çin'in bu politikasının en çarpıcı örneklerinden birisi.
Kuşak ve Yol, çok yakın bir geçmişte, demiryolu bağlantısı ile kuzeyden İspanya'ya kadar ulaştı. Şimdi de tarihi İpek Yolu'nun, İran, Irak, Suudi Arabistan üzerinden Suriye (Lazkiye) ve Mısır (Süveyş Kanalı ve İskenderiye) tarihi varış noktalarına ulaşması için yeni adımlar atılmaktadır. Şanghay İşbirliği Örgütü'nün etkili, kurucu üyesi Çin'in, Hindistan ve Pakistan'dan sonra yakın geçmişte Örgüt'e alınan İran ile henüz Örgüt'e dâhil olmayan Suudi Arabistan arasında yakınlaşma sağlamaya çalışması, önemi bir gelişmedir. Her iki ülkenin bu girişime olumlu yanıt vermeleri hem İran hem Suudi Arabistan açısından doğru bir yaklaşımdır.
ABD'yi Suriye'den çıkmaya davet etmesi ve onu güç duruma düşürecek bazı bilgileri açık etmesi Çin'in, Kuşak ve Yol Projesi ile Orta Doğu'da daha etkili bir rol oynamaya hatta bölgeye yön vermeye çalıştığını gösteriyor.
Bu bağlamda ABD'nin gerek değişen dünya koşullarında gerekse izlediği, çağın gereklerine ve gerçeklerine çok da uygun düşmeyen politikaları nedeniyle, ekonomik ve siyasi ağırlığını yitirmekte olduğu görüntüsünü verdiği de gözden uzak tutulmamalıdır. Ancak bunu yaparken, ABD'nin yoğa sayılacak veya küçümsenecek bir ülke ve güç olduğu ham hayaline de kapılmamak gerekir.
Körfez ülkeleriyle ilişkilerini daha da ileri götürmeye çalışan İsrail'in, bir yandan da, İran'la yakınlaşmaya sıcak bakan Suudi Arabistan'la bile ilişkilerini yeni bir çerçeveye oturtmaya çalıştığını düşününce, bölgede ve dünyada hemen bütün ülkelerin, değişen koşullarda kendilerini yeniden konumlandırmaya çalıştıkları görülüyor.
Türkiye'nin ise yıllardır, AKP'nin gerçeklerden kopuk, bilgiye ve deneyime dayanmayan politikaları sonucunda etrafında olup bitene giderek yabancılaştığı, gelişmeleri izleyemediği, hata üzerine hata yaptığı görülüyor. İran ve Suriye gibi komşularıyla bile neredeyse ancak Rusya'nın aracılığı ile Astana Süreci çerçevesinde bir araya gelebilmesi, nasıl bir yanışlık ve yalnızlık içinde olduğunu anlatıyor. Türkiye için her yönden önemli bir bölge olan Orta Doğu denklemine dâhil olabilmenin tek yolu gibi görünen Astana Süreci'nde Rusya'ya veya onun işaret edeceği diğer aktörlere ödenecek bedel ise dış politikada yapılan yanlışların ne denli pahalıya patlayabileceğini, fazla söze yer bırakmayacak açıklıkla gösteriyor.
*AKKA. Avrupa'da Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Antaşması