Bu yazımda sizlere MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’ı TBMM’de konuşmaya davet etmesi üstüne kopan fırtınadan söz etmeyeceğim. Bahçeli bu... Görevi sürekli ülkeyi karıştırmak. Ya da, yüksek güvenlikle korunması gereken devletin en stratejik savunma sanayii kuruluşu TUSAŞ’a (Türk Uçak Sanayii A.Ş.) yapılan terör saldırısına da hiç girmeyeceğim. Çok gerilere, Mart 2009’a gidip AKP’nin Fethullah Gülen Cemaati’yle sıkı ortaklığı döneminde bizlere yaşatılan kabuslardan bir kesit anlatacağım.
Günlerden 27 Mart. Yıl 2009. Sabah erken saatte telefonum çalıyor. Arayan, eski dostum, Marmara Grubu Vakfı AB’yle İlişkiler Platformu Başkanı Müjgan Suver. Sesi biraz endişeli. “Bugünkü Hürriyet gazetesinin manşetini gördün mü?” diye soruyor. Daha gazetelere bakmaya vakit olmamış. “Ne oldu?” diye soruyorum. “Gazeteye bak, sonra konuşuruz,” diyor.
Hemen Hürriyet’i açıyorum ki bir de ne göreyim? Sekiz sütuna manşet haber, spotunda da bir çok kişiyle birlikte benim de ismim yazılı. Başlık şu: “Ergenekon Sanıklarının Kiralık Kasaları BDDK Takibinde.” Başımdan aşağı kaynar sular iniyor. Ne kiralık kasası? Ne Ergenekon sanıklığı? Haberi yazan gazeteci, arkadaşım olan Gülden Aydın. Hürriyet’in o dönem Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök bir başka arkadaşım. Yahu, insan bu haberi yapmadan, söz konusu kişilere bankalarda kiralık kasanız var mı, diye sormaz mı? Gazetecilik etiği nerede kaldı?
Haber tam olarak şöyle:
“Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK), bankalardan 143 kişinin kiralık kasası olup olmadığı bilgisini sordu. 143 kişinin büyük bölümü Ergenekon davası sanıkları ve bunların akrabalarından oluşuyor.
“Bankalar da tüm şubelerine BDDK’nın listesini göndererek kasaların tespitini istedi. BDDK’nın Mart 2009’da bankalara yolladığı listede 143 kişinin TC kimlik numaraları dahil, tüm nüfus bilgileri yer alıyor.
“Listede Ergenekon davası sanıklarının yanı sıra eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, emekli orgeneraller Tuncer Kılınç ve Aytaç Yalman, eski Sky Turk yayın yönetmeni,Akşam gazetesi yazarı İbrahim Serdar Akinan, Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Prof.Dr. Türkan Saylan, RTÜK üyesi Şaban Sevinç, Başkent Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Mehmet Haberal, Cumhuriyet Gazetesi yazarı Leyla Tavşanoğlu, Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu, Emekli Albay Erdal Sarızeybek, Cumhuriyet Vakfı Başkanı (O sırada Başkan değil ikinci başkandı) Alev Coşkun gibi isimler de yer alıyor.
“Listede Ergenekon sanıklarından Doğu Perinçek, Kemal Alemdaroğlu, Turhan Çömez, emekli generaller Mehmet Şener Eruygur, Ahmet Hurşit Tolon ve Veli Küçük, gazeteci Güler Kömürcü, Tuncay Özkan, Yalçın Küçük, eski emniyetçi Adil Serdar Saçan, Sedat Peker, halen ABD’de bulunan Yeditepe Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Bedrettin Dalan’ın da isimleri var.
“Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılar kiralık kasa bilsiyle ilgili başvuruyu Mali Suçları Araştırma Komisyonu (MASAK) veya BDDK’ya yapabiliyor. 143 kişiyle ilgili başvurunun MASAK’a yapıldığı, MASAK’ın ise bu bilgiyi BDDK’dan istediği belirtiliyor.”
Haberin altında da kiralık banka kasası olup olmadığı soruşturulan 143 kişinin tam listesi yer alıyor. Listede, demin sayılan isimler dışında kimler yok ki? Mesela Cumhuriyet Vakfı Başkanı ve gazetenin imtiyaz sahibi İlhan Selçuk, karikatürist Turhan Selçuk, Marmara Grubu Vakfı Başkanı Dr. Akkan Suver, eşi Müjgan Suver, İstanbul Üniversitesi (İ.Ü) eski rektörü Prof.Dr. Kemal Alemdaroğlu, İ.Ü’nün gene eski rektörlerinden Prof.Dr. Bülent Berkarda, ünlü kamuoyu araştırmacısı merhum Erhan Göksel...
Biraz sonra, o sırada yazarı olduğum Cumhuriyet gazetesine gidiyor, hemen hukuk bürosundaki avukatlarla görüşüyorum. Ortaya çıkıyor ki Ergenekon soruşturması ikinci ek iddianamesinde benim de ismim geçiyor. Hem de nasıl! Meğer telefonum uzun zamandır teknik takibe alınmış, yani dinlenmiş. Dinleyenler savcılığa benimle ilgili şöyle bir rapor vemişler: “Bu isimli şahıs telefonda çok fazla küfrediyor.” İyi de küfretmek suç mu? Küfretmemle Ergenekon örgütü arasında nasıl bir bağ kurulabilir? İddianamenin bir başka yerinde ise benim Ergenekon sanıklarından olan emekli Orgeneral Şener Eruygur’la bir telefon konuşması yaptığım yazılı.
Altı ay süreyle her sabah saat beşte uyanıp, Fethullahçı polisler acaba bu sabah mı kapıya dayanacak, diye bekliyorum. Sonuçta bir şey olmuyor; listedeki isimlerde ne banka kasası ne bir şey çıkıyor. Başta Zekeriya Öz denilen yaratık olmak üzere Fethullahçı savcı ve hakimlerin, çamur at izi kalsın taktikleri yüzünden koca bir millet yıllarca Ergenekon’la yatıp kalkıyor. Bense, sadece sinirlerimin bozulduğuyla kalıyorum. Sinirlerimi sadece bu olay bozmuyor. Gün geçmiyor ki Fethullahçı bir gazeteci (özellikle Zaman gazetesi ve Cihan Haber Ajansı’ndan) beni arayıp, “Haberin var mı? Ortalık gene hareketli. Şu kişiyi de Ergenekon’dan içeri alıyorlar,” demesin. Sadece onlar da değil. Başka gazete ve televizyonlarda çalışan sözüm ona arkadaşlarım ve bazı siyasiler de benzer haberleri vermek için birbirleriyle yarışıyorlar: “Ergenekon’da, ikinci, üçüncü dalgalar geliyor. Şu, şu, şu isimler de gözaltına alınacak.” Sanki Fethullahçı hakim ve savcılar bunların ellerine içeri atılacakların listesini tutuşturmuş. Ya da bu sözüm ona gazeteciler ve siyasiler o hakim ve savcıların eline gözaltına alınmasını istedikleri kişilerin isimlerini vermişler.
Aradan bir süre geçtikten sonra da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan, yapılan soruşturma sonucu benim Ergenekon örgütüyle bir ilişiğimin olmadığının saptandığı yazısını alıyorum.
Bitmedi. AKP’nin Fethullah Gülen örgütüyle yollarını ayırmasından sonra bu kez Fethullahçı olup olmadığımı saptamak için telefonum yasa dışı dinlemeye takılmış. Bunu da İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nden aldığım bilgiyle öğrendim. Beni izlemeye alanlara dava açıp kazandım.
Bunları yazmaktaki amacım çektiğim sıkıntıyı değil, sadece o karışık ve karmaşık dönemde kimlerin kimlerle iş tuttuğunu anlatmaktı. Bugün de Türkiye çok karışık ve karmaşık bir dönemden geçiyor. Kimlerin kimlerle iş tuttuğuna iyi dikkat edin.
Günlerden 27 Mart. Yıl 2009. Sabah erken saatte telefonum çalıyor. Arayan, eski dostum, Marmara Grubu Vakfı AB’yle İlişkiler Platformu Başkanı Müjgan Suver. Sesi biraz endişeli. “Bugünkü Hürriyet gazetesinin manşetini gördün mü?” diye soruyor. Daha gazetelere bakmaya vakit olmamış. “Ne oldu?” diye soruyorum. “Gazeteye bak, sonra konuşuruz,” diyor.
Hemen Hürriyet’i açıyorum ki bir de ne göreyim? Sekiz sütuna manşet haber, spotunda da bir çok kişiyle birlikte benim de ismim yazılı. Başlık şu: “Ergenekon Sanıklarının Kiralık Kasaları BDDK Takibinde.” Başımdan aşağı kaynar sular iniyor. Ne kiralık kasası? Ne Ergenekon sanıklığı? Haberi yazan gazeteci, arkadaşım olan Gülden Aydın. Hürriyet’in o dönem Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök bir başka arkadaşım. Yahu, insan bu haberi yapmadan, söz konusu kişilere bankalarda kiralık kasanız var mı, diye sormaz mı? Gazetecilik etiği nerede kaldı?
Haber tam olarak şöyle:
“Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK), bankalardan 143 kişinin kiralık kasası olup olmadığı bilgisini sordu. 143 kişinin büyük bölümü Ergenekon davası sanıkları ve bunların akrabalarından oluşuyor.
“Bankalar da tüm şubelerine BDDK’nın listesini göndererek kasaların tespitini istedi. BDDK’nın Mart 2009’da bankalara yolladığı listede 143 kişinin TC kimlik numaraları dahil, tüm nüfus bilgileri yer alıyor.
“Listede Ergenekon davası sanıklarının yanı sıra eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, emekli orgeneraller Tuncer Kılınç ve Aytaç Yalman, eski Sky Turk yayın yönetmeni,Akşam gazetesi yazarı İbrahim Serdar Akinan, Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Prof.Dr. Türkan Saylan, RTÜK üyesi Şaban Sevinç, Başkent Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Mehmet Haberal, Cumhuriyet Gazetesi yazarı Leyla Tavşanoğlu, Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu, Emekli Albay Erdal Sarızeybek, Cumhuriyet Vakfı Başkanı (O sırada Başkan değil ikinci başkandı) Alev Coşkun gibi isimler de yer alıyor.
“Listede Ergenekon sanıklarından Doğu Perinçek, Kemal Alemdaroğlu, Turhan Çömez, emekli generaller Mehmet Şener Eruygur, Ahmet Hurşit Tolon ve Veli Küçük, gazeteci Güler Kömürcü, Tuncay Özkan, Yalçın Küçük, eski emniyetçi Adil Serdar Saçan, Sedat Peker, halen ABD’de bulunan Yeditepe Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Bedrettin Dalan’ın da isimleri var.
“Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılar kiralık kasa bilsiyle ilgili başvuruyu Mali Suçları Araştırma Komisyonu (MASAK) veya BDDK’ya yapabiliyor. 143 kişiyle ilgili başvurunun MASAK’a yapıldığı, MASAK’ın ise bu bilgiyi BDDK’dan istediği belirtiliyor.”
Haberin altında da kiralık banka kasası olup olmadığı soruşturulan 143 kişinin tam listesi yer alıyor. Listede, demin sayılan isimler dışında kimler yok ki? Mesela Cumhuriyet Vakfı Başkanı ve gazetenin imtiyaz sahibi İlhan Selçuk, karikatürist Turhan Selçuk, Marmara Grubu Vakfı Başkanı Dr. Akkan Suver, eşi Müjgan Suver, İstanbul Üniversitesi (İ.Ü) eski rektörü Prof.Dr. Kemal Alemdaroğlu, İ.Ü’nün gene eski rektörlerinden Prof.Dr. Bülent Berkarda, ünlü kamuoyu araştırmacısı merhum Erhan Göksel...
Biraz sonra, o sırada yazarı olduğum Cumhuriyet gazetesine gidiyor, hemen hukuk bürosundaki avukatlarla görüşüyorum. Ortaya çıkıyor ki Ergenekon soruşturması ikinci ek iddianamesinde benim de ismim geçiyor. Hem de nasıl! Meğer telefonum uzun zamandır teknik takibe alınmış, yani dinlenmiş. Dinleyenler savcılığa benimle ilgili şöyle bir rapor vemişler: “Bu isimli şahıs telefonda çok fazla küfrediyor.” İyi de küfretmek suç mu? Küfretmemle Ergenekon örgütü arasında nasıl bir bağ kurulabilir? İddianamenin bir başka yerinde ise benim Ergenekon sanıklarından olan emekli Orgeneral Şener Eruygur’la bir telefon konuşması yaptığım yazılı.
Altı ay süreyle her sabah saat beşte uyanıp, Fethullahçı polisler acaba bu sabah mı kapıya dayanacak, diye bekliyorum. Sonuçta bir şey olmuyor; listedeki isimlerde ne banka kasası ne bir şey çıkıyor. Başta Zekeriya Öz denilen yaratık olmak üzere Fethullahçı savcı ve hakimlerin, çamur at izi kalsın taktikleri yüzünden koca bir millet yıllarca Ergenekon’la yatıp kalkıyor. Bense, sadece sinirlerimin bozulduğuyla kalıyorum. Sinirlerimi sadece bu olay bozmuyor. Gün geçmiyor ki Fethullahçı bir gazeteci (özellikle Zaman gazetesi ve Cihan Haber Ajansı’ndan) beni arayıp, “Haberin var mı? Ortalık gene hareketli. Şu kişiyi de Ergenekon’dan içeri alıyorlar,” demesin. Sadece onlar da değil. Başka gazete ve televizyonlarda çalışan sözüm ona arkadaşlarım ve bazı siyasiler de benzer haberleri vermek için birbirleriyle yarışıyorlar: “Ergenekon’da, ikinci, üçüncü dalgalar geliyor. Şu, şu, şu isimler de gözaltına alınacak.” Sanki Fethullahçı hakim ve savcılar bunların ellerine içeri atılacakların listesini tutuşturmuş. Ya da bu sözüm ona gazeteciler ve siyasiler o hakim ve savcıların eline gözaltına alınmasını istedikleri kişilerin isimlerini vermişler.
Aradan bir süre geçtikten sonra da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan, yapılan soruşturma sonucu benim Ergenekon örgütüyle bir ilişiğimin olmadığının saptandığı yazısını alıyorum.
Bitmedi. AKP’nin Fethullah Gülen örgütüyle yollarını ayırmasından sonra bu kez Fethullahçı olup olmadığımı saptamak için telefonum yasa dışı dinlemeye takılmış. Bunu da İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nden aldığım bilgiyle öğrendim. Beni izlemeye alanlara dava açıp kazandım.
Bunları yazmaktaki amacım çektiğim sıkıntıyı değil, sadece o karışık ve karmaşık dönemde kimlerin kimlerle iş tuttuğunu anlatmaktı. Bugün de Türkiye çok karışık ve karmaşık bir dönemden geçiyor. Kimlerin kimlerle iş tuttuğuna iyi dikkat edin.
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.