Sıklıkla duyduğumuz bir yorum vardır “Krizlerden fırsatlar doğar” diye. İklim Krizi de İklim İşleri yaratmaya başladı.
Krizlerden fırsat yaratmak anlamında kullanılan “Crisitunity” kavramının iş dünyası literatüründe yer alması da oldukça ilginç aslında. İş dünyasının önde gelen yayın organlarından biri olan PARA dergisinde okumuştum, bu kavram bir çizgi karakterin uydurması. Evet bir çizgi karakter hem de hemen hepimizin bildiği ve hatta her bir bölümün senaryosunda “kehanetler” e yer verilen bir çizgi dizi, The Simpson. 6 Şubat depremine atıf yapılan “Kahramanmaraş” olayı, ikiz kuleler felaketi, Covid 19, Epstein Skandalı, Donald Trump'ın başkanlığı, Disney ve Fox'un birleşmesi ve daha birçok bir çok olayı çok önceden tahmin eden çizgi dizi bu kavramın da yaratıcısı imiş. Dizinin karakteri Homer Simpson tarafından literatüre giren bu kavram “Cristunity”, krizlerle fırsatları birleştiren anlamında.
Crisitunity terimi, kriz içinde olumlu değişim ve büyüme fırsatlarının da olabileceği fikrini vurguluyor. Zorlukların ve krizlerin yalnızca olumsuz olaylar olarak değil, aynı zamanda olumlu değişim ve yenilik fırsatları olarak da görüldüğü bir bakış açısını ifade ediyor. Covid 19 ile Online satış kanallarının güçlenmesi gibi, Rusya-Ukrayna savaşının ardından yenilenebilir enerjiye yapılan yatırımlar gibi.
Küresel bir kriz olan İklim Değişikliğinin getirdiği zorluklarla mücadele ve uyumlanma çabaları da yeni iş alanları yaratmaya başlamış durumda. Uzmanlar diyorlar ki; geleceğin iklim işleri, geçmişteki işleri düşünme biçimimizi değiştirmeli. Yani bildiğinizden daha farklısını ve fazlasını bilmeniz gerekiyor diyorlar kısacası. Örneğin; Elektrikçilerin güneş panelleri kurmayı öğrenmesi, inşaat işçilerinin binalarda uygulanacak enerji verimliliğinden haberdar olması, bankacıların iklim riskini yönetmesi gibi.
Uzmanların iklim krizi ile mücadelede söyledikleri iki husus şu; biri krizin daha fazla büyümemesi için alınması gereken önlemler var, ikincisi de bu krizle baş edebilmek için uyumlanma çalışmaları yapmak gerekiyor. “Her iş iklim değişikliğinden etkilenecek" ve "Ekonominin her sektörüne bakıyoruz ve her sektörün değişmesi gerekecek. Bu küçük bir geçiş olmayacak” bu yorum Cornell Üniversitesi İklim İşleri Enstitüsü'nün kurucu yöneticisi Lara Skinner’dan geliyor.
Uyumlanma çalışmaları için ülkeler harekete geçmiş durumda. Bu çalışmalardan biri ABD’de büyük bir bütçe ile başlıyor. Geçtiğimiz yıl da Biden yönetimi, 20.000 genç Amerikalıyı küresel ısınmayla mücadeleye yönelik işlere yerleştirmek amacıyla Amerikan İklim Kolordusu ‘nu kurmuştu.
Bu yıl başlayacak çalışmalar, Kıyı dayanıklılığı ve deniz ekonomilerinin korunmasına odaklanıyor ve öncelikle bireylerin bilinçlendirilmesi ile başlıyor. İklim İletişimi Eğitimi deniliyor buna. İklim İletişimi Eğitimi İklim değişikliği konusunda farkındalık yaratmayı, bilgi paylaşmayı ve etkili iletişim stratejilerini öğretmeyi amaçlayan bir eğitim programıdır.
İklim iletişimi eğitimi, özellikle çevre bilimciler, aktivistler, eğitimciler, medya profesyonelleri ve politika yapıcılar için büyük önem taşır. Bu eğitimin bireyler ve kuruluşlar için de aynı önemi taşıması ideal olanıdır. Bu eğitimler ile birlikte İklim krizini hafifletmek için daha fazla fiziksel çalışma yapılabilir. Örneğin, iklim krizinin en sarsıcı sonuçlarından biridir seller. Aşırı hava olayları, aşırı yağışlar ile birleşen yanlış yapılaşma bu sonuçları doğuruyor maalesef. İşte bu felaketin zararlarını minimuma indirebilmek için sellere dayanıklı topluluklar inşa edilebilir.
Ulusal bir endüstri grubu olan Sel Azaltma Endüstrisi Derneği bunu programlamış. Ülke genelinde binlerce yapıyı yükseltmek ve sele dayanıklı hale getirmek için en az 600 çırağı eğitmek üzere altı haftalık bir pilot program yürütmek üzere NOAA (Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi) hibe programından 6,9 milyon dolar aldı.
“Uyum sağlamak ve hayatta kalmakla ilgili" bu projeler ABD’de Eylül sonu itibari ile başlayacak.
Dünyadaki gelişmelerden sonra dönelim ülkemize. Peki bizde neler oluyor son zamanlarda İklim Krizi ile ilgili?
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’dan çok önemli bir açıklama geldi. Bakan, Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün verilerini paylaşarak Temmuz 2024’ün Türkiye’nin son 53 yılda yaşadığı en sıcak temmuz ayı olarak kayıtlara geçtiğini duyurdu.
Bu açıklamadaki en önemli nokta, böyle bir rakamın resmi kaynaklardan açıklanıyor olması. Çünkü son 13 aydır her ay rekor kırılıyor sıcaklıklar ile ilgili ancak bu bilgi ilk kez resmi olarak açıklanıyor. Daha önceki açıklamalar ya konunun uzmanlarından, ya gönüllü kuruluşlardan ya araştırma şirketlerinden geliyordu. Artık bizim devletimizin de bu durumun vahametini fark ettiğinin göstergesidir bu. Karar alıcıların bunu fark etmesi ve açıklamasının ardından elbette vatandaş olarak bazı önlemler hatta bir eylem planı bekliyoruz haklı olarak. Yok beklemeyelim çünkü bakanın bu konuda şöyle bir davranışı oldu;
19-25 Ağustos Pazartesi gününden itibaren de hava sıcaklıklarının artmaya devam edeceğini duyurdu ve “Bu nedenle vatandaşlarımızdan daha tedbirli olmalarını rica ediyorum” dedi. Artık tedbir nedir onu bizler sizler bir şekilde bulacağız, bakan rica etti çünkü, karar alıcı olarak üzerine düşeni yaptı. Tedbiri buldunuz bulamadınız o sizin sorununuz.
Başka ne oldu ülkemizde; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası artan sıcaklık ve azalan yağışlarla birlikte düşen arz ve yükselen maliyetlerin taze meyve ve sebze fiyatlarına yansıdığını açıkladı.
Merkez Bankası’nın (TCMB) blog sayfası Merkezin Güncesi’nde yer alan “İklim Değişikliği ve Gıda Enflasyonu” başlıklı analizde, aşırı iklim olaylarının, kısa vadeli arz şoklarına sebebiyet vererek başta gıda grubu olmak üzere genel fiyat seviyesi açısından risk oluşturduğunun bilindiği, bu nedenle iklim değişikliği konusunun, öncelikli hedefinin fiyat istikrarı olan merkez bankalarının araştırma gündeminde yerini aldığı bildirildi.
Yapılan çalışmalar, iklim değişikliğinin 2035’e kadar her yıl küresel gıda maliyetlerini ortalama %1,5 ila %1,8 puan arasında artıracağını öngörüyor” ifadeleri kullanıldı. Analizde, şunlar kaydedildi:
“Nitekim, Türkiye’nin önde gelen meyve ve sebze üreticisi 5 ilin (Mersin, Adana, Antalya, Hatay, Muğla) iklim özelliklerine baktığımızda, bu illerde yaşanan ciddi kuraklıkların sebze ve meyve üretimini olumsuz etkilediği görülmekte. Daha sıcak ve az yağışlı yaz ayları, sulama ihtiyacını ve dolayısıyla tarımsal faaliyette kullanılan elektrik miktarını artırıyor. Artan sıcaklık ve azalan yağışlarla birlikte düşen arz ve yükselen maliyetlerin ise taze meyve ve sebze fiyatlarına yansıdığı görülmekte.”
Bu tespitler daha önce hiç duyulmamış tespitler değil. Uzmanların uzun süredir bas bas bağırdığı konular. Ama tıpkı bir önceki sıcaklık konusu gibi bu durumun da resmi kanaldan açıklanması mühim bir olay. Ancak yine tıpkı bir önceki sıcaklık olayı gibi herhangi bir çözüm sunulmamış. Bir eylem planı, çözüme ilişkin somut bir adım yok. Burada bir “rica” yok. Zira meyve sebze yemeyin denilemez.
Ama çok önemli bir konuda atılan somut bir adım var. Son olarak da onu paylaşmak istiyorum. Her yıl yapılan dünyanın en büyük iklim toplantısı COP, 29. Kez Azerbaycan’da yapılacak. Ve bu toplantıya her yıl olduğu gibi hükümetimiz onlarca insanı götürecek. Aralarında uzmanlarında olduğu onlarca insandan biri hepimizin dizi sektöründen tanıdığı ada aşina olduğu bir isim Engin Altan Düzyatan. Kim olduğunu bilmeyenler için; iklim uzmanı falan değil, iklim krizi ile ilgili araştırmaları, yazıları, makaleleri yok. “İklim Değişikliği” okumuşluğu var mı? Onu bilmiyorum. İklim Değişimi, İklim Krizi ile ilgili herhangi bir çalışmasını, açıklamasını da duymadım.
Yazının en başında ülkelerin bu konuyu ne kadar ciddiye alarak neler yaptığından kısaca söz ettim. Bizim ülkemizin bu konuya verdiği önem de Engin Altan Düzyatan kadar. Bu toplantıya ülkemizi temsilen Düzyatan yerine Homer Simpson gitse daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Çizgi dizinin son bölümlerinde dikkat çekilen konu aşırı sıcaklıklar ve kuraklık. Homer epeyce endişeli bu konuda. Ve şahane de çözümleri var. Benden söylemesi.
Krizlerden fırsat yaratmak anlamında kullanılan “Crisitunity” kavramının iş dünyası literatüründe yer alması da oldukça ilginç aslında. İş dünyasının önde gelen yayın organlarından biri olan PARA dergisinde okumuştum, bu kavram bir çizgi karakterin uydurması. Evet bir çizgi karakter hem de hemen hepimizin bildiği ve hatta her bir bölümün senaryosunda “kehanetler” e yer verilen bir çizgi dizi, The Simpson. 6 Şubat depremine atıf yapılan “Kahramanmaraş” olayı, ikiz kuleler felaketi, Covid 19, Epstein Skandalı, Donald Trump'ın başkanlığı, Disney ve Fox'un birleşmesi ve daha birçok bir çok olayı çok önceden tahmin eden çizgi dizi bu kavramın da yaratıcısı imiş. Dizinin karakteri Homer Simpson tarafından literatüre giren bu kavram “Cristunity”, krizlerle fırsatları birleştiren anlamında.
Crisitunity terimi, kriz içinde olumlu değişim ve büyüme fırsatlarının da olabileceği fikrini vurguluyor. Zorlukların ve krizlerin yalnızca olumsuz olaylar olarak değil, aynı zamanda olumlu değişim ve yenilik fırsatları olarak da görüldüğü bir bakış açısını ifade ediyor. Covid 19 ile Online satış kanallarının güçlenmesi gibi, Rusya-Ukrayna savaşının ardından yenilenebilir enerjiye yapılan yatırımlar gibi.
Küresel bir kriz olan İklim Değişikliğinin getirdiği zorluklarla mücadele ve uyumlanma çabaları da yeni iş alanları yaratmaya başlamış durumda. Uzmanlar diyorlar ki; geleceğin iklim işleri, geçmişteki işleri düşünme biçimimizi değiştirmeli. Yani bildiğinizden daha farklısını ve fazlasını bilmeniz gerekiyor diyorlar kısacası. Örneğin; Elektrikçilerin güneş panelleri kurmayı öğrenmesi, inşaat işçilerinin binalarda uygulanacak enerji verimliliğinden haberdar olması, bankacıların iklim riskini yönetmesi gibi.
Uzmanların iklim krizi ile mücadelede söyledikleri iki husus şu; biri krizin daha fazla büyümemesi için alınması gereken önlemler var, ikincisi de bu krizle baş edebilmek için uyumlanma çalışmaları yapmak gerekiyor. “Her iş iklim değişikliğinden etkilenecek" ve "Ekonominin her sektörüne bakıyoruz ve her sektörün değişmesi gerekecek. Bu küçük bir geçiş olmayacak” bu yorum Cornell Üniversitesi İklim İşleri Enstitüsü'nün kurucu yöneticisi Lara Skinner’dan geliyor.
Uyumlanma çalışmaları için ülkeler harekete geçmiş durumda. Bu çalışmalardan biri ABD’de büyük bir bütçe ile başlıyor. Geçtiğimiz yıl da Biden yönetimi, 20.000 genç Amerikalıyı küresel ısınmayla mücadeleye yönelik işlere yerleştirmek amacıyla Amerikan İklim Kolordusu ‘nu kurmuştu.
Bu yıl başlayacak çalışmalar, Kıyı dayanıklılığı ve deniz ekonomilerinin korunmasına odaklanıyor ve öncelikle bireylerin bilinçlendirilmesi ile başlıyor. İklim İletişimi Eğitimi deniliyor buna. İklim İletişimi Eğitimi İklim değişikliği konusunda farkındalık yaratmayı, bilgi paylaşmayı ve etkili iletişim stratejilerini öğretmeyi amaçlayan bir eğitim programıdır.
İklim iletişimi eğitimi, özellikle çevre bilimciler, aktivistler, eğitimciler, medya profesyonelleri ve politika yapıcılar için büyük önem taşır. Bu eğitimin bireyler ve kuruluşlar için de aynı önemi taşıması ideal olanıdır. Bu eğitimler ile birlikte İklim krizini hafifletmek için daha fazla fiziksel çalışma yapılabilir. Örneğin, iklim krizinin en sarsıcı sonuçlarından biridir seller. Aşırı hava olayları, aşırı yağışlar ile birleşen yanlış yapılaşma bu sonuçları doğuruyor maalesef. İşte bu felaketin zararlarını minimuma indirebilmek için sellere dayanıklı topluluklar inşa edilebilir.
Ulusal bir endüstri grubu olan Sel Azaltma Endüstrisi Derneği bunu programlamış. Ülke genelinde binlerce yapıyı yükseltmek ve sele dayanıklı hale getirmek için en az 600 çırağı eğitmek üzere altı haftalık bir pilot program yürütmek üzere NOAA (Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi) hibe programından 6,9 milyon dolar aldı.
“Uyum sağlamak ve hayatta kalmakla ilgili" bu projeler ABD’de Eylül sonu itibari ile başlayacak.
Dünyadaki gelişmelerden sonra dönelim ülkemize. Peki bizde neler oluyor son zamanlarda İklim Krizi ile ilgili?
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’dan çok önemli bir açıklama geldi. Bakan, Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün verilerini paylaşarak Temmuz 2024’ün Türkiye’nin son 53 yılda yaşadığı en sıcak temmuz ayı olarak kayıtlara geçtiğini duyurdu.
Bu açıklamadaki en önemli nokta, böyle bir rakamın resmi kaynaklardan açıklanıyor olması. Çünkü son 13 aydır her ay rekor kırılıyor sıcaklıklar ile ilgili ancak bu bilgi ilk kez resmi olarak açıklanıyor. Daha önceki açıklamalar ya konunun uzmanlarından, ya gönüllü kuruluşlardan ya araştırma şirketlerinden geliyordu. Artık bizim devletimizin de bu durumun vahametini fark ettiğinin göstergesidir bu. Karar alıcıların bunu fark etmesi ve açıklamasının ardından elbette vatandaş olarak bazı önlemler hatta bir eylem planı bekliyoruz haklı olarak. Yok beklemeyelim çünkü bakanın bu konuda şöyle bir davranışı oldu;
19-25 Ağustos Pazartesi gününden itibaren de hava sıcaklıklarının artmaya devam edeceğini duyurdu ve “Bu nedenle vatandaşlarımızdan daha tedbirli olmalarını rica ediyorum” dedi. Artık tedbir nedir onu bizler sizler bir şekilde bulacağız, bakan rica etti çünkü, karar alıcı olarak üzerine düşeni yaptı. Tedbiri buldunuz bulamadınız o sizin sorununuz.
Başka ne oldu ülkemizde; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası artan sıcaklık ve azalan yağışlarla birlikte düşen arz ve yükselen maliyetlerin taze meyve ve sebze fiyatlarına yansıdığını açıkladı.
Merkez Bankası’nın (TCMB) blog sayfası Merkezin Güncesi’nde yer alan “İklim Değişikliği ve Gıda Enflasyonu” başlıklı analizde, aşırı iklim olaylarının, kısa vadeli arz şoklarına sebebiyet vererek başta gıda grubu olmak üzere genel fiyat seviyesi açısından risk oluşturduğunun bilindiği, bu nedenle iklim değişikliği konusunun, öncelikli hedefinin fiyat istikrarı olan merkez bankalarının araştırma gündeminde yerini aldığı bildirildi.
Yapılan çalışmalar, iklim değişikliğinin 2035’e kadar her yıl küresel gıda maliyetlerini ortalama %1,5 ila %1,8 puan arasında artıracağını öngörüyor” ifadeleri kullanıldı. Analizde, şunlar kaydedildi:
“Nitekim, Türkiye’nin önde gelen meyve ve sebze üreticisi 5 ilin (Mersin, Adana, Antalya, Hatay, Muğla) iklim özelliklerine baktığımızda, bu illerde yaşanan ciddi kuraklıkların sebze ve meyve üretimini olumsuz etkilediği görülmekte. Daha sıcak ve az yağışlı yaz ayları, sulama ihtiyacını ve dolayısıyla tarımsal faaliyette kullanılan elektrik miktarını artırıyor. Artan sıcaklık ve azalan yağışlarla birlikte düşen arz ve yükselen maliyetlerin ise taze meyve ve sebze fiyatlarına yansıdığı görülmekte.”
Bu tespitler daha önce hiç duyulmamış tespitler değil. Uzmanların uzun süredir bas bas bağırdığı konular. Ama tıpkı bir önceki sıcaklık konusu gibi bu durumun da resmi kanaldan açıklanması mühim bir olay. Ancak yine tıpkı bir önceki sıcaklık olayı gibi herhangi bir çözüm sunulmamış. Bir eylem planı, çözüme ilişkin somut bir adım yok. Burada bir “rica” yok. Zira meyve sebze yemeyin denilemez.
Ama çok önemli bir konuda atılan somut bir adım var. Son olarak da onu paylaşmak istiyorum. Her yıl yapılan dünyanın en büyük iklim toplantısı COP, 29. Kez Azerbaycan’da yapılacak. Ve bu toplantıya her yıl olduğu gibi hükümetimiz onlarca insanı götürecek. Aralarında uzmanlarında olduğu onlarca insandan biri hepimizin dizi sektöründen tanıdığı ada aşina olduğu bir isim Engin Altan Düzyatan. Kim olduğunu bilmeyenler için; iklim uzmanı falan değil, iklim krizi ile ilgili araştırmaları, yazıları, makaleleri yok. “İklim Değişikliği” okumuşluğu var mı? Onu bilmiyorum. İklim Değişimi, İklim Krizi ile ilgili herhangi bir çalışmasını, açıklamasını da duymadım.
Yazının en başında ülkelerin bu konuyu ne kadar ciddiye alarak neler yaptığından kısaca söz ettim. Bizim ülkemizin bu konuya verdiği önem de Engin Altan Düzyatan kadar. Bu toplantıya ülkemizi temsilen Düzyatan yerine Homer Simpson gitse daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Çizgi dizinin son bölümlerinde dikkat çekilen konu aşırı sıcaklıklar ve kuraklık. Homer epeyce endişeli bu konuda. Ve şahane de çözümleri var. Benden söylemesi.
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.