Dünya büyük bir darboğaz ile karşı karşıya ve bu seferki geçmiş tecrübelerimizden çok farklı... Bu yaşananlara ekonomik kriz mi, enerji krizi mi yoksa iklim krizi mi demeli? İşte tam da bu yüzden diğer tecrübelerimizden çok farklı. Bir yanda 2021 yılının ilk aylarında baş gösteren ve 2022'de Ukrayna Savaşı ile iyiden iyiye kendini hissettiren enerji krizi diğer yanda pandemi ile iyice derinleşen, toplumun her kesiminin hissetmeye başladığı ekonomik kriz. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de elimizi kolumuzu bağlayan iklim krizi ve buna bağlı olarak Paris Antlaşması, COP26 gibi platformlarda verilen enerji dönüşümü taahhütleri... İnsanlık olarak öyle bir noktadayız ki, bir krizi durdurmak için bir diğer krizi çözmekten feragat edemiyoruz, bulacağımız çözüm kapsayıcı ve hatasız olmalı.
Enerji Krizinin Başlangıcı
Öncelikle yaşadığımız krizi iyi anlamaya çalışarak başlayalım. Mevcut krizin dört başlıca sebebi var, bunlar yüksek enflasyon, enerji krizi, gıda kıtlığı ve iklim krizi. Bu sebepler arasından şu an en revaçta olanının enerji krizi olduğunda hem fikirizdir. Enerji krizi aslında Ukrayna Savaşı ile başlamadı. Daha bütüncül düşünmek gerekirse bugüne kadar süregelmiş diğer enerji krizleri ile 2022'de yaşananların sebepleri çok benzer. Enerji sağlanan kanalların çeşitliliği burada çok büyük bir etken. Küresel çapta hem enerji hem de gıda tedarik sistemlerindeki çeşitliliğin dar olması bu krizi ileri noktalara taşıdı. Dünya'nın hiçbir yerinde enerji ve sağlıklı gıdaya erişim adil değil ve aynı zamanda enerji ve gıda tedarikini sağlayan ülkeler büyük çoğunlukla sabit kalıyor. 2020 başlarında pandemi ile birlikte petrol ve LNG fiyatları rekor düşük seviyeleri gördü ve düşük talep sayesinde hava kirliliği bile belirli oranlarda düşmüştü. Düşük talep diyorum çünkü birçok fabrika ve üretim tesisi üretim kapasitelerini pandemi boyunca neredeyse %50 oranında düşürmüştü. Bu sebeplerden yatırımlar durduruldu, işçiler işlerinden çıkarıldı. Bu noktaya kadar enerji fiyatları ve kullanılan enerjiye erişim noktasında bir sorun yoktu. Ancak bu, pandemi sonrasında insanların maddi durumlarının yerine gelmesi ile başlayacak talep dalgasını gizleyen bir örtüydü sadece. Bugüne kadar tedarik sorunlarını alt etmek için kurulan sistem pandemi sonrası talep tarafından beklenmedik darbeyi yediğinde çökmüş oldu.
Tabi yukarıdaki etkenler enerji krizinin ekonomik yüzünü yansıtıyor. Bir de enerji krizinde yukarıda bahsedilen darboğazlara iklim krizi ve buna bağlı olarak taahhüt edilen kömürden çıkış, sıfır emisyon gibi hedefler de eklenince problem iyice karmaşık bir hal aldı. Özellikle geçtiğimiz on yılda enerji dönüşümünün hızlanması ülkeler ve özel sektör için oldukça zorlu bir sürece dönüştü. Bu süreçte insanlık 18.yüzyıldan beri kullandığı kömürü hayatından çıkarmaya ve hatta henüz 1930'lu yıllarda hayatımıza giren doğalgazı bile rüzgar, güneş ve diğer yenilenebilir enerji kaynakları ile değiştirmeye başladı. Bu değişim süreci kademeli olarak planlanmıştı. Önce kömür tesisleri kapatılacak ve kömürden elde edilen enerjinin yerine yine ucuz ve yüksek enerji üretebilen diğer kaynaklar kullanılacaktı. Kömürün önde gelen alternatifleri elektrik ve doğalgaz olarak planlanmıştı. Bu senaryoda doğalgaz kaynaklarına olan bağlılık çok önemli seviyelerde olacaktı ancak 2020 yılının başında gelişen süreç bu dengeleri bozdu ve Ukrayna Savaşı ile birlikte Rusya'nın doğalgaz tedarikinde sorun çıkarması bırakın kömürden çıkmayı, kömüre geri dönüş sürecini başlatmış oldu. Bu kapsamda birçok Avrupa ülkesi tam anlamıyla kömüre dönüş gerçekleştirmese de B planlarını kömür tesisleri üzerine kurmaya başladı. Bu adımlara örnek olarak Fransa 647MW'lık Emile Huchet kömür santralini ve Avusturya 246MW'lık Mellach santralini yedek plan olarak hazır etmeye çalışıyor. Bu gelişmeler maalesef Fransa'nın 2022 kömürden çıkış planlarını birkaç ay ileri atacak gibi gözüküyor.
Büyük resme baktığımızda aslında iklim krizi ve enerji krizinin birbiriyle sıkı sıkıya ilişkili olduklarını görüyoruz. İklim krizi bizi enerji konusunda oldukça sıkı önlemler almaya iterken, enerji krizi ise iklim krizini önleme aşamasında elimizi kolumuzu bağlamış durumda. Bu çıkmaz noktada Uluslararası Enerji Ajansı icra direktörlüğü yapan Fatih Birol'un oldukça basit ama çözüm odaklı bir sözü var:
"Avrupa öncelikle Rusya'dan gelen petrol ve gazın yerine yeni bir kaynaktan gelecek petrol ve gazı koymalı. Bunu sağladıktan sonra farklı enerji kaynaklarına odaklanmalı."
Şunu anlamalıyız ki şu an için yenilenebilir enerji kaynakları hem maddi olarak hem de altyapı olarak her ülkenin elde edebileceği bir konumda değil ve insanlık bu geçiş sürecini yaşarken mutlaka ve mutlaka petrol ve doğalgaza erişimi sorunsuz olmalı. Geçiş süreci kademeli olarak yapılacağından ilk önce petrol ve doğalgaz tedariki güven altına alınmalı. Ancak ondan sonra bu kaynakların yerine alternatif sürdürülebilir enerji kaynakları getirilebilir.
Yazar Hakkında:
Utku Şenel lise öğrenimini TED Ankara Koleji'nde tamamladı. İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde Endüstri Mühendisliği bölümünü bitirdi. Doğa ve çevre konularına küçük yaşlarda başlayan hassasiyeti üniversite yıllarında STK çalışmaları ve blog yazılarıyla hayata geçmiş oldu. Sürdürülebilir Çözümler ve Geçmişe Mektup adlı blog sitelerini kurdu ve bu platformlarda sesini duyurmaya çalıştı. Günümüzde ise Utku, bu uğraşlarının yanında Ankara'da savunma sanayii bünyesinde çalışmaktadır.
Enerji Krizinin Başlangıcı
Öncelikle yaşadığımız krizi iyi anlamaya çalışarak başlayalım. Mevcut krizin dört başlıca sebebi var, bunlar yüksek enflasyon, enerji krizi, gıda kıtlığı ve iklim krizi. Bu sebepler arasından şu an en revaçta olanının enerji krizi olduğunda hem fikirizdir. Enerji krizi aslında Ukrayna Savaşı ile başlamadı. Daha bütüncül düşünmek gerekirse bugüne kadar süregelmiş diğer enerji krizleri ile 2022'de yaşananların sebepleri çok benzer. Enerji sağlanan kanalların çeşitliliği burada çok büyük bir etken. Küresel çapta hem enerji hem de gıda tedarik sistemlerindeki çeşitliliğin dar olması bu krizi ileri noktalara taşıdı. Dünya'nın hiçbir yerinde enerji ve sağlıklı gıdaya erişim adil değil ve aynı zamanda enerji ve gıda tedarikini sağlayan ülkeler büyük çoğunlukla sabit kalıyor. 2020 başlarında pandemi ile birlikte petrol ve LNG fiyatları rekor düşük seviyeleri gördü ve düşük talep sayesinde hava kirliliği bile belirli oranlarda düşmüştü. Düşük talep diyorum çünkü birçok fabrika ve üretim tesisi üretim kapasitelerini pandemi boyunca neredeyse %50 oranında düşürmüştü. Bu sebeplerden yatırımlar durduruldu, işçiler işlerinden çıkarıldı. Bu noktaya kadar enerji fiyatları ve kullanılan enerjiye erişim noktasında bir sorun yoktu. Ancak bu, pandemi sonrasında insanların maddi durumlarının yerine gelmesi ile başlayacak talep dalgasını gizleyen bir örtüydü sadece. Bugüne kadar tedarik sorunlarını alt etmek için kurulan sistem pandemi sonrası talep tarafından beklenmedik darbeyi yediğinde çökmüş oldu.
Tabi yukarıdaki etkenler enerji krizinin ekonomik yüzünü yansıtıyor. Bir de enerji krizinde yukarıda bahsedilen darboğazlara iklim krizi ve buna bağlı olarak taahhüt edilen kömürden çıkış, sıfır emisyon gibi hedefler de eklenince problem iyice karmaşık bir hal aldı. Özellikle geçtiğimiz on yılda enerji dönüşümünün hızlanması ülkeler ve özel sektör için oldukça zorlu bir sürece dönüştü. Bu süreçte insanlık 18.yüzyıldan beri kullandığı kömürü hayatından çıkarmaya ve hatta henüz 1930'lu yıllarda hayatımıza giren doğalgazı bile rüzgar, güneş ve diğer yenilenebilir enerji kaynakları ile değiştirmeye başladı. Bu değişim süreci kademeli olarak planlanmıştı. Önce kömür tesisleri kapatılacak ve kömürden elde edilen enerjinin yerine yine ucuz ve yüksek enerji üretebilen diğer kaynaklar kullanılacaktı. Kömürün önde gelen alternatifleri elektrik ve doğalgaz olarak planlanmıştı. Bu senaryoda doğalgaz kaynaklarına olan bağlılık çok önemli seviyelerde olacaktı ancak 2020 yılının başında gelişen süreç bu dengeleri bozdu ve Ukrayna Savaşı ile birlikte Rusya'nın doğalgaz tedarikinde sorun çıkarması bırakın kömürden çıkmayı, kömüre geri dönüş sürecini başlatmış oldu. Bu kapsamda birçok Avrupa ülkesi tam anlamıyla kömüre dönüş gerçekleştirmese de B planlarını kömür tesisleri üzerine kurmaya başladı. Bu adımlara örnek olarak Fransa 647MW'lık Emile Huchet kömür santralini ve Avusturya 246MW'lık Mellach santralini yedek plan olarak hazır etmeye çalışıyor. Bu gelişmeler maalesef Fransa'nın 2022 kömürden çıkış planlarını birkaç ay ileri atacak gibi gözüküyor.
Büyük resme baktığımızda aslında iklim krizi ve enerji krizinin birbiriyle sıkı sıkıya ilişkili olduklarını görüyoruz. İklim krizi bizi enerji konusunda oldukça sıkı önlemler almaya iterken, enerji krizi ise iklim krizini önleme aşamasında elimizi kolumuzu bağlamış durumda. Bu çıkmaz noktada Uluslararası Enerji Ajansı icra direktörlüğü yapan Fatih Birol'un oldukça basit ama çözüm odaklı bir sözü var:
"Avrupa öncelikle Rusya'dan gelen petrol ve gazın yerine yeni bir kaynaktan gelecek petrol ve gazı koymalı. Bunu sağladıktan sonra farklı enerji kaynaklarına odaklanmalı."
Şunu anlamalıyız ki şu an için yenilenebilir enerji kaynakları hem maddi olarak hem de altyapı olarak her ülkenin elde edebileceği bir konumda değil ve insanlık bu geçiş sürecini yaşarken mutlaka ve mutlaka petrol ve doğalgaza erişimi sorunsuz olmalı. Geçiş süreci kademeli olarak yapılacağından ilk önce petrol ve doğalgaz tedariki güven altına alınmalı. Ancak ondan sonra bu kaynakların yerine alternatif sürdürülebilir enerji kaynakları getirilebilir.
Yazar Hakkında:
Utku Şenel lise öğrenimini TED Ankara Koleji'nde tamamladı. İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde Endüstri Mühendisliği bölümünü bitirdi. Doğa ve çevre konularına küçük yaşlarda başlayan hassasiyeti üniversite yıllarında STK çalışmaları ve blog yazılarıyla hayata geçmiş oldu. Sürdürülebilir Çözümler ve Geçmişe Mektup adlı blog sitelerini kurdu ve bu platformlarda sesini duyurmaya çalıştı. Günümüzde ise Utku, bu uğraşlarının yanında Ankara'da savunma sanayii bünyesinde çalışmaktadır.