alphatm
Forum Üyesi
Dünyanın Mutlu Adamı
M.Ö. 687’de kurulup 150 yıl, bu günkü Ege bölgemizde hakimiyet kuran LİDYA uygarlığı, dönemin bölgedeki en zengin ve güçlü devleti idi. Başkenti bugün Salihli ilçemiz sınırlarında harabeleri olan Sard idi. Buradaki Sard çayından çıkardıkları altın ile çok zenginleşmişler, güçlü bir ordu kurarak çevrelerindeki İON kent devletlerini hakimiyeti altına alıp, vergiye bağlamışlardı.
Son imparatorları Kroisos döneminde İç Anadolu’da PERS’lerle, batıda da Ege’nin karşı kıyısında Antik Yunan devleti ile komşu olan bu devlet, ihtişamının doruğuna ermiş, adeta altın değersizleşmişti. Bu kadar zenginlik doğal olarak bazı ahlaksızlıkları, çekişmeleri de beraberinde getirmekteydi. O sırada Antik Yunanda SOLON adlı bilge ve devlet adamı, Solon kanunları olarak bilinen kurallarla devletine çeki düzen vermekle uğraşıyordu. Devlet adamlığı yanında bir bilge olan Solon, görgüsünü, bilgisini arttırmak üzere seyahate çıkar ve Lidya’ya da uğrar. Solon’un geldiğini duyan Kroisos bilge bir kişi olarak kendisini sarayına davet eder. Onuruna davetler, toplantılar, eğlenceler tertipleyerek zenginliği, kudreti ve ihtişamıyla etkilemeğe çalışır. Altın rafinelerini, at çiftliklerini, tarım alanlarını, agorayı gezdirir.
Yeterince etkilediğini düşünüp, konukluğunun son gününde cevabından emin olarak Solon’a sorar:
“Sen çok gezmiş, çok görmüş bilge kişi. Bu güne kadar gördüğün en mutlu kişi kimdi?”
“Atinalı Tellos’u gördüm.” Hiç duymadığı, kimsenin tanıdığını sanmadığı adı duyunca Kroisos şaşırmıştı. Solon anlatır: “Tellos zengin bir ülke olan Atina’da yaşıyordu. Güzel ve erdemli çocukları oldu. Onların doğumlarını ve yaşamlarını gördü. (Ölümlerini değil) Atinalılara komşu bir kentle savaşta kahramanlıklar gösterdi. Ölüm onu savaş sırasında buldu. Kahramanlıklarından ötürü adına anıt diktiler, güzel bir törenle gömdüler, ulular katına çıkardılar.
Kroisos ikinci sıranın kendisi olabileceği ümidiyle tekrar sordu: “Ondan sonra kim gelir?”
“Atinalı Klebis ve Biton kardeşler. Onlar Hera onuruna düzenlenen törene, analarını, tapınağa kadar arabasını yaklaşık 10 km boyunca çekerek götürdüler. Gık demediler. Tapınakta bulunanlar, onların maneviyatına, analarına saygılarına ve güçlerine hayran kaldılar. Anaları da mutluluk içinde oğullarına dualar etmekteydi. Sonra delikanlılar tapınağın bir köşesine kıvrılıp yattılar ve bir daha uyanmadılar.”
Kroisos dayanamaz ve açıkça cevabını beklediği soruyu sorar: “Peki ya biz? Saydıkların basit insanlar yanında bizim mutluluğumuz?”
“Yüce kral, ben Tanrıların insanlara karşı ne kadar kıskanç olduklarını bilirim. İnsan ömrü boyunca görmek istemeyeceği bir çok şeyi görebilir. Görüyorum ki çok zenginsin; çok insana, kente, devlete hükmediyorsun. Ama sorduğun soruyu şimdi cevaplayamam.
Çünkü; önce ömrünün güzel bir sona bağlandığını öğrenmem gerekir. Tanrı çok insana mutluluğu yem olarak sunar.”
Öykünün devamında önce oğlu (kendisinin de bir zaman ilişki kurduğu) bir fahişeye gönül verir, daha sonra barış zamanında bir av kazasında ölür, sonunda kendi ailesinden kız vererek akraba olduğu Perslere karşı, hırsına yenilir, kendi çevresinin ihanetleri ile ağır bir bozguna uğrar, rezil bir şekilde ölür, ülkesi talan edilerek tarihin bir yaprağı daha sona erer.
Altının Laneti isimli tarihi-belgesel romandan aldığım bu öykü, tarihin her devrinde tekrarlanmış, her zaman Kreosisler, Solonlar olagelmiş ve ayette belirtildiği gibi Allah’ın sünneti değişmemiştir.
(İsra 17/16- Biz bir ülkeyi yok etmek istediğimiz zaman, şımarık varlıklılarına emrederiz, onlar itaat etmeyip orada kötülük işlerler. Böylece, o ülke helâke müstahak olur, biz de onu yerle bir ederiz.)
M.Ö. 687’de kurulup 150 yıl, bu günkü Ege bölgemizde hakimiyet kuran LİDYA uygarlığı, dönemin bölgedeki en zengin ve güçlü devleti idi. Başkenti bugün Salihli ilçemiz sınırlarında harabeleri olan Sard idi. Buradaki Sard çayından çıkardıkları altın ile çok zenginleşmişler, güçlü bir ordu kurarak çevrelerindeki İON kent devletlerini hakimiyeti altına alıp, vergiye bağlamışlardı.
Son imparatorları Kroisos döneminde İç Anadolu’da PERS’lerle, batıda da Ege’nin karşı kıyısında Antik Yunan devleti ile komşu olan bu devlet, ihtişamının doruğuna ermiş, adeta altın değersizleşmişti. Bu kadar zenginlik doğal olarak bazı ahlaksızlıkları, çekişmeleri de beraberinde getirmekteydi. O sırada Antik Yunanda SOLON adlı bilge ve devlet adamı, Solon kanunları olarak bilinen kurallarla devletine çeki düzen vermekle uğraşıyordu. Devlet adamlığı yanında bir bilge olan Solon, görgüsünü, bilgisini arttırmak üzere seyahate çıkar ve Lidya’ya da uğrar. Solon’un geldiğini duyan Kroisos bilge bir kişi olarak kendisini sarayına davet eder. Onuruna davetler, toplantılar, eğlenceler tertipleyerek zenginliği, kudreti ve ihtişamıyla etkilemeğe çalışır. Altın rafinelerini, at çiftliklerini, tarım alanlarını, agorayı gezdirir.
Yeterince etkilediğini düşünüp, konukluğunun son gününde cevabından emin olarak Solon’a sorar:
“Sen çok gezmiş, çok görmüş bilge kişi. Bu güne kadar gördüğün en mutlu kişi kimdi?”
“Atinalı Tellos’u gördüm.” Hiç duymadığı, kimsenin tanıdığını sanmadığı adı duyunca Kroisos şaşırmıştı. Solon anlatır: “Tellos zengin bir ülke olan Atina’da yaşıyordu. Güzel ve erdemli çocukları oldu. Onların doğumlarını ve yaşamlarını gördü. (Ölümlerini değil) Atinalılara komşu bir kentle savaşta kahramanlıklar gösterdi. Ölüm onu savaş sırasında buldu. Kahramanlıklarından ötürü adına anıt diktiler, güzel bir törenle gömdüler, ulular katına çıkardılar.
Kroisos ikinci sıranın kendisi olabileceği ümidiyle tekrar sordu: “Ondan sonra kim gelir?”
“Atinalı Klebis ve Biton kardeşler. Onlar Hera onuruna düzenlenen törene, analarını, tapınağa kadar arabasını yaklaşık 10 km boyunca çekerek götürdüler. Gık demediler. Tapınakta bulunanlar, onların maneviyatına, analarına saygılarına ve güçlerine hayran kaldılar. Anaları da mutluluk içinde oğullarına dualar etmekteydi. Sonra delikanlılar tapınağın bir köşesine kıvrılıp yattılar ve bir daha uyanmadılar.”
Kroisos dayanamaz ve açıkça cevabını beklediği soruyu sorar: “Peki ya biz? Saydıkların basit insanlar yanında bizim mutluluğumuz?”
“Yüce kral, ben Tanrıların insanlara karşı ne kadar kıskanç olduklarını bilirim. İnsan ömrü boyunca görmek istemeyeceği bir çok şeyi görebilir. Görüyorum ki çok zenginsin; çok insana, kente, devlete hükmediyorsun. Ama sorduğun soruyu şimdi cevaplayamam.
Çünkü; önce ömrünün güzel bir sona bağlandığını öğrenmem gerekir. Tanrı çok insana mutluluğu yem olarak sunar.”
Öykünün devamında önce oğlu (kendisinin de bir zaman ilişki kurduğu) bir fahişeye gönül verir, daha sonra barış zamanında bir av kazasında ölür, sonunda kendi ailesinden kız vererek akraba olduğu Perslere karşı, hırsına yenilir, kendi çevresinin ihanetleri ile ağır bir bozguna uğrar, rezil bir şekilde ölür, ülkesi talan edilerek tarihin bir yaprağı daha sona erer.
Altının Laneti isimli tarihi-belgesel romandan aldığım bu öykü, tarihin her devrinde tekrarlanmış, her zaman Kreosisler, Solonlar olagelmiş ve ayette belirtildiği gibi Allah’ın sünneti değişmemiştir.
(İsra 17/16- Biz bir ülkeyi yok etmek istediğimiz zaman, şımarık varlıklılarına emrederiz, onlar itaat etmeyip orada kötülük işlerler. Böylece, o ülke helâke müstahak olur, biz de onu yerle bir ederiz.)