Ekim 2023 HAMAS saldırısından sonra yaşananlar, bugüne kadar tüm dokunulmaz ve değişmez olduğu düşünülen ve öyle kabul edilen, hemen hemen her olguyu ya değiştirdi ya da değiştireceği yönünde güçlü bir izlenim yaratmaya başladı.
İsrail’in yaşadığı algı değişimi
Hangi beklentilerle girişildiği hatta arkasında bizzat İsrail’in ve ABD’nin bulunduğu tartışmaları hala süren HAMAS saldırısına İsrail’in verdiği orantısız karşılık, HAMAS’ı haklı konuma getirmek bir yana, İsrail’in kurulmasını sağlayan ve o gün bugündür her yaptığını haklı göstermek amacıyla sarıldığı, “soykırım mağduru ülke ve ulus” tanımını tersine çevirip, İsrail’i, “soykırım yapan ülke” durumuna düşürdü.
Yıllarca, soykırım davalarının davacısı olan İsrail, kendisini bir anda, soykırım davasında, davalı konumunda buldu. Uluslararası mahkemeler peş peşe, bu algıyı pekiştiren adımlar atmaya, kararlar vermeye başladılar.
Dünyadaki en geniş ve etkili Yahudi lobisine sahip ABD, hep yaptığı gibi İsrail’i kayıtsız, koşulsuz desteklemeye devam etmek isterken, uluslararası tepkiler bir yana, kendisini, öncelikle ABD’nin içinden gelen geniş bir karşı hareketle yüz yüze buldu.
ABD’nin giderek ağırlaşan İsrail yükü
Neredeyse 80 yıldır Ortadoğu’da, İsrail’in varlığını korumak hatta genişlemesini sağlamak amacıyla çıkarılan veya çıkarılması teşvik edilen savaşlar sayesinde hem İsrail’e hem Arap ülkelerine silah satarak zenginliğine zenginlik katan ABD, İngiltere, Fransa gibi ülkelerin silah sanayileri bile bu hiç beklemedikleri gelişme karşısında Biden yönetiminin İsrail’in yanında, geçmişteki gibi yer almasına açıkça destek vermekte zorlanmaya başladılar.
İsrail’in, daha doğru bir ifade ile Netenyahu’nun, büyük ölçüde kişisel sıkıntılarından da kaynaklanan tutumu, ABD’nin, sadece İsrail ve Ortadoğu ile sınırlı olmayan, onların çok daha ötesine giden, çok daha önemli çıkarlarına zarar vermeye başladı. Ukrayna-Rusya savaşında ortaya çıkan gelişmeler buna bir örnektir. İsrail-HAMAS çatışması ama özellikle İsrail’in dünyadan almaya başladığı tepki, ABD’nin önce Rusya daha geniş bir bakış açısıyla, Çin karşısında elini zayıflatmaya başladı. Buna ABD’nin NATO müttefiklerinin -Trump’ın yeniden seçilmesi olasılığı da dâhil- ABD’den duymaya başladıkları endişe ve rahatsızlık da eklenmelidir.
İsrail’in savaş alanındaki başarısızlığı
Diğer taraftan İsrail, başta ilan ettiği hemen hiçbir hedefine ulaşamamıştır. Savaş hukukunu bile hiçe sayan insanlık dışı saldırılara, katliamlara karşın HAMAS yok edilememiş, Gazze boşaltılamamış, HAMAS ve Filistinliler her şeye rağmen Gazze’de kalmaya devam etmişlerdir.
Son gelişmeler ve Biden’ın arabuluculara ilettiği, Üç Aşamalı Ateşkes Planı, İsrail’in koyduğu hedeflere ulaşma olasılığının giderek daha da azalacağına işaret etmektedir. İster yaklaşan ABD başkanlık seçimleri nedeniyle olsun, ister ABD’nin Netenyahu ve İsrail’in tutumu nedeniyle daha fazla zarar görmek istememesi nedeniyle olsun, ABD’nin artık İsrail’e beklediği desteği verebilmesinin giderek daha da zor olacağı görülüyor.
Biden Planı İsrail’in başarısızlığının tescilidir
Biden Planı’nın uygulanabilir olup olmamasından çok daha önemli olan, Planın, yukarıda ana çizgileriyle ifade edilen fotoğrafın oluşmasına olan katkısıdır. Plan her şeyden önce İsrail’in muhatabının HAMAS olduğunu ve ateşkes ve nihayetinde bir barış anlaşması yapılabilirse HAMAS’ın en azından Gazze’de kalmaya ve Gazze’yi yönetmeye devam edeceğine işaret etmektedir.
Biden Planı açıklandığında Netenyahu’nun alelacele yaptığı, İsrail’in barış için başlangıçtaki koşullarının hala geçerli olduğu açıklamasını, kaybetmekte olduğunu gören Netenyahu’nun, durumu -ve iktidarda kalarak kendisini- kurtarma çırpınışı olarak algılamak yanlış olmaz. Netenyahu da çok iyi bilmektedir ki ABD’nin koşulsuz ve tam desteği olmazsa İsrail devletinin yaşaması sadece Arapların, bağımsız bir Filistin devletinden korkusuna ve hiçbir zaman açıkça ifade edilmeyen Filistin karşıtlığına bağlıdır.
Bölünmüş bir Filistin devleti mi amaçlanıyor?
Tam da bu noktada, Norveç, İrlanda, İspanya ve nihayet Slovenya’nın, Filistin devletini tanımalarının ne ifade ettiğine bakmakta yarar olabilir.
Filistin yaklaşık 200 dünya devletinin 140’ı tarafından tanınmaktadır. Eksik olan devletlerin önemli bölümü AB ülkeleridir ki yukarıda saydıklarım bu eksiği tamamlamaya yönelik adımlardır ve bu açıdan önemlidir. Filistin devlet olarak tanınırken Biden’in İsrail’e, muhatap olarak HAMAS’ı göstermesi kanımca anlamlıdır. Daha açık bir ifade ile Filistin devleti tanınmaktadır ama galiba devletin iki başlılığının da sürmesi isteniyor. Bu bir taşla iki hatta daha fazla kuş vurmak demektir. İki başlı, bölünmüş bir Filistin hem İsrail hem Arap ülkeleri için tercih edilen bir çözüm olabilir çünkü iki tarafın da endişe ve korkularını hafifletebilir. Daha uzun bir süre iç bölünmüşlüğünün sürmesi, Filistin’in güçlü bir devlet olmasının dolaylı olarak önlenmesini, en azından geciktirilmesini sağlayabilir. Kısacası, atılan adımlarda her zamanki gibi oyun içinde oyun göz ardı edilmemelidir.
Türkiye nerede? Ne yapıyor?
Kuşun bile Türkiye’nin haberi olmadan uçmadığı! düşünülen Ortadoğu’da bütün bunlar olurken Erdoğan’ın, her gün çıkıp Netenyahu hakkında olmadık sözler etmesi- söyledikleri haklı da olsa bir yararının olmadığının artık görülmüş olması gerekir- öte yandan Türkiye’nin İsrail’le ticari ve diğer bağlarının sürdüğü iddiaları; ayrıca, öyle anlaşılıyor ki artık bölgede yeni sorunlar yaratılmasını -hiç değilse bugünkü koşullarda- istemeyen, bu nedenle Netenyahu ile çatışmak pahasına İsrail’e yön vermeye, onu bir ölçüde de olsa hizaya getirmeye çalışan ABD’nin bile açıkça karşı çıktığı, Suriye’nin kuzeyindeki Kürt yerel seçimleri konusunda Türkiye’nin takındığı tavır ve son MGK’da bu konuda alınan karar, Türkiye’nin ne yapmak istediği konusunda insanı kuşkuya düşürüyor.
İçeride ise, bir dava nedeniyle görevden alınan Hakkâri Belediye Başkanı’nın yerine, yasanın öngördüğü biçimde Belediye Meclisi tarafından bir başkan seçilmesi yerine, kayyum atanması ve nihayet Erdoğan’ın AKP Kızılcahamam Kampı’nda yaptığı bazı açıklamalar, son seçimlerde büyük bir oy kaybına uğrayarak 2. parti ve azınlık hükümeti durumuna düşmüş olan Erdoğan ve AKP’nin, “siyasette yumuşama” oyalamacasının ardına sığınarak, daha uzlaşmaz, baskıcı bir tutuma yöneleceğine işaret etmektedir.
Dünyada ve Türkiye’nin etrafında olup bitenler, böyle bir zihniyetle yönetilmeye devam etmesi halinde Türkiye’nin giderek daha büyük iç ve dış, siyasi ve ekonomik sorunlarla karşılaşacağını düşündürmektedir.
İsrail’in yaşadığı algı değişimi
Hangi beklentilerle girişildiği hatta arkasında bizzat İsrail’in ve ABD’nin bulunduğu tartışmaları hala süren HAMAS saldırısına İsrail’in verdiği orantısız karşılık, HAMAS’ı haklı konuma getirmek bir yana, İsrail’in kurulmasını sağlayan ve o gün bugündür her yaptığını haklı göstermek amacıyla sarıldığı, “soykırım mağduru ülke ve ulus” tanımını tersine çevirip, İsrail’i, “soykırım yapan ülke” durumuna düşürdü.
Yıllarca, soykırım davalarının davacısı olan İsrail, kendisini bir anda, soykırım davasında, davalı konumunda buldu. Uluslararası mahkemeler peş peşe, bu algıyı pekiştiren adımlar atmaya, kararlar vermeye başladılar.
Dünyadaki en geniş ve etkili Yahudi lobisine sahip ABD, hep yaptığı gibi İsrail’i kayıtsız, koşulsuz desteklemeye devam etmek isterken, uluslararası tepkiler bir yana, kendisini, öncelikle ABD’nin içinden gelen geniş bir karşı hareketle yüz yüze buldu.
ABD’nin giderek ağırlaşan İsrail yükü
Neredeyse 80 yıldır Ortadoğu’da, İsrail’in varlığını korumak hatta genişlemesini sağlamak amacıyla çıkarılan veya çıkarılması teşvik edilen savaşlar sayesinde hem İsrail’e hem Arap ülkelerine silah satarak zenginliğine zenginlik katan ABD, İngiltere, Fransa gibi ülkelerin silah sanayileri bile bu hiç beklemedikleri gelişme karşısında Biden yönetiminin İsrail’in yanında, geçmişteki gibi yer almasına açıkça destek vermekte zorlanmaya başladılar.
İsrail’in, daha doğru bir ifade ile Netenyahu’nun, büyük ölçüde kişisel sıkıntılarından da kaynaklanan tutumu, ABD’nin, sadece İsrail ve Ortadoğu ile sınırlı olmayan, onların çok daha ötesine giden, çok daha önemli çıkarlarına zarar vermeye başladı. Ukrayna-Rusya savaşında ortaya çıkan gelişmeler buna bir örnektir. İsrail-HAMAS çatışması ama özellikle İsrail’in dünyadan almaya başladığı tepki, ABD’nin önce Rusya daha geniş bir bakış açısıyla, Çin karşısında elini zayıflatmaya başladı. Buna ABD’nin NATO müttefiklerinin -Trump’ın yeniden seçilmesi olasılığı da dâhil- ABD’den duymaya başladıkları endişe ve rahatsızlık da eklenmelidir.
İsrail’in savaş alanındaki başarısızlığı
Diğer taraftan İsrail, başta ilan ettiği hemen hiçbir hedefine ulaşamamıştır. Savaş hukukunu bile hiçe sayan insanlık dışı saldırılara, katliamlara karşın HAMAS yok edilememiş, Gazze boşaltılamamış, HAMAS ve Filistinliler her şeye rağmen Gazze’de kalmaya devam etmişlerdir.
Son gelişmeler ve Biden’ın arabuluculara ilettiği, Üç Aşamalı Ateşkes Planı, İsrail’in koyduğu hedeflere ulaşma olasılığının giderek daha da azalacağına işaret etmektedir. İster yaklaşan ABD başkanlık seçimleri nedeniyle olsun, ister ABD’nin Netenyahu ve İsrail’in tutumu nedeniyle daha fazla zarar görmek istememesi nedeniyle olsun, ABD’nin artık İsrail’e beklediği desteği verebilmesinin giderek daha da zor olacağı görülüyor.
Biden Planı İsrail’in başarısızlığının tescilidir
Biden Planı’nın uygulanabilir olup olmamasından çok daha önemli olan, Planın, yukarıda ana çizgileriyle ifade edilen fotoğrafın oluşmasına olan katkısıdır. Plan her şeyden önce İsrail’in muhatabının HAMAS olduğunu ve ateşkes ve nihayetinde bir barış anlaşması yapılabilirse HAMAS’ın en azından Gazze’de kalmaya ve Gazze’yi yönetmeye devam edeceğine işaret etmektedir.
Biden Planı açıklandığında Netenyahu’nun alelacele yaptığı, İsrail’in barış için başlangıçtaki koşullarının hala geçerli olduğu açıklamasını, kaybetmekte olduğunu gören Netenyahu’nun, durumu -ve iktidarda kalarak kendisini- kurtarma çırpınışı olarak algılamak yanlış olmaz. Netenyahu da çok iyi bilmektedir ki ABD’nin koşulsuz ve tam desteği olmazsa İsrail devletinin yaşaması sadece Arapların, bağımsız bir Filistin devletinden korkusuna ve hiçbir zaman açıkça ifade edilmeyen Filistin karşıtlığına bağlıdır.
Bölünmüş bir Filistin devleti mi amaçlanıyor?
Tam da bu noktada, Norveç, İrlanda, İspanya ve nihayet Slovenya’nın, Filistin devletini tanımalarının ne ifade ettiğine bakmakta yarar olabilir.
Filistin yaklaşık 200 dünya devletinin 140’ı tarafından tanınmaktadır. Eksik olan devletlerin önemli bölümü AB ülkeleridir ki yukarıda saydıklarım bu eksiği tamamlamaya yönelik adımlardır ve bu açıdan önemlidir. Filistin devlet olarak tanınırken Biden’in İsrail’e, muhatap olarak HAMAS’ı göstermesi kanımca anlamlıdır. Daha açık bir ifade ile Filistin devleti tanınmaktadır ama galiba devletin iki başlılığının da sürmesi isteniyor. Bu bir taşla iki hatta daha fazla kuş vurmak demektir. İki başlı, bölünmüş bir Filistin hem İsrail hem Arap ülkeleri için tercih edilen bir çözüm olabilir çünkü iki tarafın da endişe ve korkularını hafifletebilir. Daha uzun bir süre iç bölünmüşlüğünün sürmesi, Filistin’in güçlü bir devlet olmasının dolaylı olarak önlenmesini, en azından geciktirilmesini sağlayabilir. Kısacası, atılan adımlarda her zamanki gibi oyun içinde oyun göz ardı edilmemelidir.
Türkiye nerede? Ne yapıyor?
Kuşun bile Türkiye’nin haberi olmadan uçmadığı! düşünülen Ortadoğu’da bütün bunlar olurken Erdoğan’ın, her gün çıkıp Netenyahu hakkında olmadık sözler etmesi- söyledikleri haklı da olsa bir yararının olmadığının artık görülmüş olması gerekir- öte yandan Türkiye’nin İsrail’le ticari ve diğer bağlarının sürdüğü iddiaları; ayrıca, öyle anlaşılıyor ki artık bölgede yeni sorunlar yaratılmasını -hiç değilse bugünkü koşullarda- istemeyen, bu nedenle Netenyahu ile çatışmak pahasına İsrail’e yön vermeye, onu bir ölçüde de olsa hizaya getirmeye çalışan ABD’nin bile açıkça karşı çıktığı, Suriye’nin kuzeyindeki Kürt yerel seçimleri konusunda Türkiye’nin takındığı tavır ve son MGK’da bu konuda alınan karar, Türkiye’nin ne yapmak istediği konusunda insanı kuşkuya düşürüyor.
İçeride ise, bir dava nedeniyle görevden alınan Hakkâri Belediye Başkanı’nın yerine, yasanın öngördüğü biçimde Belediye Meclisi tarafından bir başkan seçilmesi yerine, kayyum atanması ve nihayet Erdoğan’ın AKP Kızılcahamam Kampı’nda yaptığı bazı açıklamalar, son seçimlerde büyük bir oy kaybına uğrayarak 2. parti ve azınlık hükümeti durumuna düşmüş olan Erdoğan ve AKP’nin, “siyasette yumuşama” oyalamacasının ardına sığınarak, daha uzlaşmaz, baskıcı bir tutuma yöneleceğine işaret etmektedir.
Dünyada ve Türkiye’nin etrafında olup bitenler, böyle bir zihniyetle yönetilmeye devam etmesi halinde Türkiye’nin giderek daha büyük iç ve dış, siyasi ve ekonomik sorunlarla karşılaşacağını düşündürmektedir.
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.