Metehan90
Forum Üyesi
Dr. Ertuğrul Cüzzam korkulacak bir hastalık değil
Denizli Devlet Hastanesi Cildiye Uzmanı Dr. Vehip Ertuğrul, halk arasında "cüzzam" olarak bilinen "lepra" hastalığının önyargılar, yanlış inançlar ve bilgisizlik sebebiyle hâlâ korkulan bir hastalık olduğunu ancak erken teşhis ve tedaviyle hastaların topluma kazandırıldığını söyledi.
Dr. Ertuğrul, 25-31 Ocak Cüzzam Haftası dolayısıyla yaptığı açıklamada, cüzzamın en sık çevresel sinirleri ve deriyi, bazen de göz, kaslar ve kemikler gibi diğer organları tutarak belirtilerini gösteren kronik seyirli bir enfeksiyon hastalığı olduğunu belirtti.
Dünya Sağlık Örgütü'nün verilerine göre dünyada her yıl yaklaşık 500 bin yeni lepra vakasının tedaviye alındığını dile getiren Ertuğrul, "Lepraya bağlı olarak çeşitli doku bozukluğu ve sakatlıklar bırakabilen komplikasyonlar gelişmektedir ancak etkin tanı ve tedavi yöntemleri sayesinde günümüzde ağır doku bozukluğu önlenebilmektedir. İnsanların çoğu, bu hastalığa karşı doğal bir bağışıklığa sahiptir ancak az sayıda kişide bu bağışıklık mevcut değildir. Bu kişiler daha çok lepralı hastaların yakınlarıdır. Eğer yakın çevrelerinde halen dışarıya lepra basili çıkaran tedavisiz bir hasta varsa ve bu kişiyle uzun süreli ve yakın teması olmuşsa damlacık yoluyla alacakları çok sayıda lepra basili nedeniyle hastalığa yakalanabilirler." dedi.
Cüzzamın bulaşmasının genellikle aynı aile içindeki büyüklerden 10-11 yaşına kadar olan çocuklara kadar inebildiğini vurgulayan Vehip Ertuğrul, belirtileri mikrop vücuda girdikten 2 ile 7 yıl sonra ortaya çıktığı için teşhis koymanın zorlaştığını dile getirdi. Hastalığın ilk olarak sinirleri, daha sonra deriyi tuttuğunu anlatan Dr. Ertuğrul, "Vücudun herhangi bir yerinde deriden açık renkte, oval veya yuvarlak, kabarık olmayan, hiçbir şikâyet yaratmayan, kepeksiz, bazen hafif duyu kusuru gösteren lekeler ortaya çıkar.
Ayrıca değişik büyüklükte, keskin sınırlı, pembe, kırmızı, mor renkli kabarıklıklar, özellikle yüz ve göz çevresi, yanaklar, dirsek ve dizlerin dış ve ön yüzlerinde daha sık görülen nohut veya ceviz büyüklüğünde topak ve kabartılar, bu lezyonların bazılarının açılmasından oluşan yaraların izleri, kol ve bacaklarda his kaybı veya azalması, bazı hareketleri yapmada zorluk ve güç kaybı, burunda tıkanıklık ve zaman zaman görülen hafif kanamalar, kaşların uçlardan dökülmesi, diz ve dirseklerde yara izleri, alt göz kapaklarının kapanmaması, kol ve bacak sinirlerinin bulunduğu yerlerde duyarlık ve ağrı gibi genel ve sık görülen belirtiler de bulunur." şeklinde konuştu.
Denizli Devlet Hastanesi Cildiye Uzmanı Dr. Vehip Ertuğrul, halk arasında "cüzzam" olarak bilinen "lepra" hastalığının önyargılar, yanlış inançlar ve bilgisizlik sebebiyle hâlâ korkulan bir hastalık olduğunu ancak erken teşhis ve tedaviyle hastaların topluma kazandırıldığını söyledi.
Dr. Ertuğrul, 25-31 Ocak Cüzzam Haftası dolayısıyla yaptığı açıklamada, cüzzamın en sık çevresel sinirleri ve deriyi, bazen de göz, kaslar ve kemikler gibi diğer organları tutarak belirtilerini gösteren kronik seyirli bir enfeksiyon hastalığı olduğunu belirtti.
Dünya Sağlık Örgütü'nün verilerine göre dünyada her yıl yaklaşık 500 bin yeni lepra vakasının tedaviye alındığını dile getiren Ertuğrul, "Lepraya bağlı olarak çeşitli doku bozukluğu ve sakatlıklar bırakabilen komplikasyonlar gelişmektedir ancak etkin tanı ve tedavi yöntemleri sayesinde günümüzde ağır doku bozukluğu önlenebilmektedir. İnsanların çoğu, bu hastalığa karşı doğal bir bağışıklığa sahiptir ancak az sayıda kişide bu bağışıklık mevcut değildir. Bu kişiler daha çok lepralı hastaların yakınlarıdır. Eğer yakın çevrelerinde halen dışarıya lepra basili çıkaran tedavisiz bir hasta varsa ve bu kişiyle uzun süreli ve yakın teması olmuşsa damlacık yoluyla alacakları çok sayıda lepra basili nedeniyle hastalığa yakalanabilirler." dedi.
Cüzzamın bulaşmasının genellikle aynı aile içindeki büyüklerden 10-11 yaşına kadar olan çocuklara kadar inebildiğini vurgulayan Vehip Ertuğrul, belirtileri mikrop vücuda girdikten 2 ile 7 yıl sonra ortaya çıktığı için teşhis koymanın zorlaştığını dile getirdi. Hastalığın ilk olarak sinirleri, daha sonra deriyi tuttuğunu anlatan Dr. Ertuğrul, "Vücudun herhangi bir yerinde deriden açık renkte, oval veya yuvarlak, kabarık olmayan, hiçbir şikâyet yaratmayan, kepeksiz, bazen hafif duyu kusuru gösteren lekeler ortaya çıkar.
Ayrıca değişik büyüklükte, keskin sınırlı, pembe, kırmızı, mor renkli kabarıklıklar, özellikle yüz ve göz çevresi, yanaklar, dirsek ve dizlerin dış ve ön yüzlerinde daha sık görülen nohut veya ceviz büyüklüğünde topak ve kabartılar, bu lezyonların bazılarının açılmasından oluşan yaraların izleri, kol ve bacaklarda his kaybı veya azalması, bazı hareketleri yapmada zorluk ve güç kaybı, burunda tıkanıklık ve zaman zaman görülen hafif kanamalar, kaşların uçlardan dökülmesi, diz ve dirseklerde yara izleri, alt göz kapaklarının kapanmaması, kol ve bacak sinirlerinin bulunduğu yerlerde duyarlık ve ağrı gibi genel ve sık görülen belirtiler de bulunur." şeklinde konuştu.