Haksızlık etmeyelim sokakta bile sohbet siyasete dönünce, konu muhakkak CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı kim olacak sorusuna geliyor ama bu sohbeti sokakta bile sadece CHP’liler yapmıyor.
Ekranlarda da aynı konu var devamlı, köşelerde de sorulan soru çoğunlukla bu. Ekonomi, yeni anayasa ve Kavala meselelerinin yanında da en çok bu soruya cevap aranıyor. Ama işin garibi ortada bir erken seçim de yok.
Bu soru üzerinden siyaset üretme gayretinde olanların daha çok iktidar tarafında yer alması nedeni ile de olay son derece farklı algılar oluşmasına neden oluyor olsa da, CHP içinden de konuya dahil olma arzusu enteresan geliyor bana açıkçası. CHP tarafından bu soruya genel olarak “sana ne” cevabının verilmesi sanki çok daha mantıklı.
Son noktada Sayın Özgür Özel’in “Adaylığımı dayatmam” şeklindeki açıklaması bile bir önceki seçimde oluşan kaosa gönderme ile izah ediliyor. Zaten öyle de görünüyor. İktidar yanlısı bir gazeteci, 1 Nisan tarihinde Ali Mahir Başarır ismini vererek “Benim adayım Özgür Özel deyiverir yakında diyor üstünden 1 ay geçiyor ve deyiveriyor. Ardından bu konuda tepkiler yükseliyor ve Ali Mahir Başarır kendisini savunmak adına o yandaş yazarın eski eşi olan başka bir iktidar yanlısı hanımefendiye açıklamalarda bulunarak düzeltme yayınlıyor.
O Ali Mahir Başarır konusunda konuşan iktidar yanlısı kişi, bu sefer de sistem Mansur Yavaş’ı tercih eder falan gibi bir şeyler daha söylüyor. Allahtan her zamanki gibi Mansur Bey tarafından ciddiye alınmıyor da konu daha da uzamıyor.
Kimse de bu arkadaşlara “sana ne?” demiyor ya çok şaşırıyorum diyecektim ama muhalefetin tamamına sirayet etmiş iktidar tarafının gazetecilerine de eşit mesafe ile davranmayı bir ‘yumuşama’ şekli olarak gösterme gayretini fark ederek şaşırmaktan vaz geçiyorum.
Siyasette bu aralar şahsen desteklediğim diyalog ortamının bu şekilde ilerlemesine de karşı olduğumu burada belirtmem gerek sanırım. Diyalog ile monolog arasındaki fark önemlidir. Zira, bir tarafın diğeri ile diyalog kurma çabasını önemsemekle birlikte diğer tarafın isteksizliği nedeni ile mütekabiliyetin kaybolacağını da dikkate almak gerekir diye düşünüyorum.
Bu aradan sonra konumuza dönelim. CHP tarafının devamlı adayının kim olacağı konusunu seçime daha çok uzun zaman varken gündemde tutması, öncelikle aday olarak adı geçenlerin kendi işlerini yapması üzerinden değerlendirilmelerine zarar vereceğini unutmamak lazım.
Bahsi geçen isimlerin şu dakikada aday olarak ortaya konulması onların potansiyel aday oldukları gerçeğini değiştirmez elbette ama şu an üzerlerinde ki vazifeler konusunda konsantrasyonlarını olumsuz olarak etkiler.
Dahası, bu tartışma CHP’nin bugün her muhalifin eleştirdiği ‘Türk tipi başkanlık sistemini’ kabul ettiği ve ona göre konumlandığı anlamına da gelebilir pekala. Mecburiyetlerle siyaset yapmak konusunda haklı olsalar da bu konudaki itirazları da sıcak tutmak gerekliliği de ortadadır.
Bu tartışmaların her gün medyada yer alması, kimin işine yarar diye de düşünmek ve o nedenle arada bir iktidar çevrelerine ‘sana ne demek lazımdır. Hatta bir adım daha atarak, belki de Cumhur ittifakının adayının kim olacağı konusunu açmak gerekmektedir.
Neticede zaten, Sayın Erdoğan Anayasal olarak bir daha aday değil. Her ne kadar yerel seçimlerde de kendisi “Bu benim son seçimim” demiş ise de, yarın bunun sadece yerel seçimler için söylenmiş bir şey olduğunu ifade etmek kendisi için alışılmadık olmaz elbette. Ama hepimiz biliyoruz ki, bir sonraki seçimde yasal olarak aday olamayacak olan Erdoğan sonrasının Cumhur ittifakında konuşulması çok daha zordur. O nedenle CHP kendisi içinde oluşturulmaya çalışılan bu kliğin içine düşmek yerine diğer tarafı konu etmeyi başarmalıdır.
Ama onlar bu soruyu sorduğunda, “sana ne?” diye bile cevap almayacaklardır. Cumhur ittifakı sadece Erdoğan konusunda bir ittifak ile ayakta durduğunun farkındadır.
Ekranlarda da aynı konu var devamlı, köşelerde de sorulan soru çoğunlukla bu. Ekonomi, yeni anayasa ve Kavala meselelerinin yanında da en çok bu soruya cevap aranıyor. Ama işin garibi ortada bir erken seçim de yok.
Bu soru üzerinden siyaset üretme gayretinde olanların daha çok iktidar tarafında yer alması nedeni ile de olay son derece farklı algılar oluşmasına neden oluyor olsa da, CHP içinden de konuya dahil olma arzusu enteresan geliyor bana açıkçası. CHP tarafından bu soruya genel olarak “sana ne” cevabının verilmesi sanki çok daha mantıklı.
Son noktada Sayın Özgür Özel’in “Adaylığımı dayatmam” şeklindeki açıklaması bile bir önceki seçimde oluşan kaosa gönderme ile izah ediliyor. Zaten öyle de görünüyor. İktidar yanlısı bir gazeteci, 1 Nisan tarihinde Ali Mahir Başarır ismini vererek “Benim adayım Özgür Özel deyiverir yakında diyor üstünden 1 ay geçiyor ve deyiveriyor. Ardından bu konuda tepkiler yükseliyor ve Ali Mahir Başarır kendisini savunmak adına o yandaş yazarın eski eşi olan başka bir iktidar yanlısı hanımefendiye açıklamalarda bulunarak düzeltme yayınlıyor.
O Ali Mahir Başarır konusunda konuşan iktidar yanlısı kişi, bu sefer de sistem Mansur Yavaş’ı tercih eder falan gibi bir şeyler daha söylüyor. Allahtan her zamanki gibi Mansur Bey tarafından ciddiye alınmıyor da konu daha da uzamıyor.
Kimse de bu arkadaşlara “sana ne?” demiyor ya çok şaşırıyorum diyecektim ama muhalefetin tamamına sirayet etmiş iktidar tarafının gazetecilerine de eşit mesafe ile davranmayı bir ‘yumuşama’ şekli olarak gösterme gayretini fark ederek şaşırmaktan vaz geçiyorum.
Siyasette bu aralar şahsen desteklediğim diyalog ortamının bu şekilde ilerlemesine de karşı olduğumu burada belirtmem gerek sanırım. Diyalog ile monolog arasındaki fark önemlidir. Zira, bir tarafın diğeri ile diyalog kurma çabasını önemsemekle birlikte diğer tarafın isteksizliği nedeni ile mütekabiliyetin kaybolacağını da dikkate almak gerekir diye düşünüyorum.
Bu aradan sonra konumuza dönelim. CHP tarafının devamlı adayının kim olacağı konusunu seçime daha çok uzun zaman varken gündemde tutması, öncelikle aday olarak adı geçenlerin kendi işlerini yapması üzerinden değerlendirilmelerine zarar vereceğini unutmamak lazım.
Bahsi geçen isimlerin şu dakikada aday olarak ortaya konulması onların potansiyel aday oldukları gerçeğini değiştirmez elbette ama şu an üzerlerinde ki vazifeler konusunda konsantrasyonlarını olumsuz olarak etkiler.
Dahası, bu tartışma CHP’nin bugün her muhalifin eleştirdiği ‘Türk tipi başkanlık sistemini’ kabul ettiği ve ona göre konumlandığı anlamına da gelebilir pekala. Mecburiyetlerle siyaset yapmak konusunda haklı olsalar da bu konudaki itirazları da sıcak tutmak gerekliliği de ortadadır.
Bu tartışmaların her gün medyada yer alması, kimin işine yarar diye de düşünmek ve o nedenle arada bir iktidar çevrelerine ‘sana ne demek lazımdır. Hatta bir adım daha atarak, belki de Cumhur ittifakının adayının kim olacağı konusunu açmak gerekmektedir.
Neticede zaten, Sayın Erdoğan Anayasal olarak bir daha aday değil. Her ne kadar yerel seçimlerde de kendisi “Bu benim son seçimim” demiş ise de, yarın bunun sadece yerel seçimler için söylenmiş bir şey olduğunu ifade etmek kendisi için alışılmadık olmaz elbette. Ama hepimiz biliyoruz ki, bir sonraki seçimde yasal olarak aday olamayacak olan Erdoğan sonrasının Cumhur ittifakında konuşulması çok daha zordur. O nedenle CHP kendisi içinde oluşturulmaya çalışılan bu kliğin içine düşmek yerine diğer tarafı konu etmeyi başarmalıdır.
Ama onlar bu soruyu sorduğunda, “sana ne?” diye bile cevap almayacaklardır. Cumhur ittifakı sadece Erdoğan konusunda bir ittifak ile ayakta durduğunun farkındadır.
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.