AKP’nin, çoğu kez dikkatlerden kaçsa, üstü örtülse de iktidara geldiği günden bu yana köklü bir zihniyet değişimini hedeflediği ve bunun için sistemli bir program uyguladığı söylenebilir.
AKP, 22 yılda önemli mesafe aldı.
“Milli ve manevi değerlere bağlı”, “kindar ve dindar”, “geçmişini inkâr etmeyen” nesiller istendiği ifade edilse de, “biat ve itaat modeline” uygun nesiller yetiştirme hedefinin asıl amacı, AKP, iktidardan gitse de zihniyetinin iktidarda kalmasını sağlamak.
“Biat ve itaat modeli”, Atatürk cumhuriyetinin hedeflediği “düşünen, tartışan, sorgulayan ve üreten” nesiller modelinin alternatifi olarak devreye sokuldu. Bunun için eğitimde yıllardır bilinçli bir değişim gerçekleştirildi, medya kontrolü sağlandı, tv dizileri etkin olarak kullanıldı, aykırı seslere ancak belirli sınırlar içinde izin verildi. Bu programın önemli aşamaları geçildikten sonra artık son dönüşümlere sıra gelmiş görünüyor.
“AKP’ye itaat olsun yeter”
AKP, başlangıçta, açıktan Atatürk aleyhine bir politika izlerken, daha sonra bundan vazgeçti. Tepkilere bakarak, Atatürk’e muhalefetin henüz vaktinin gelmediğine kanaat getirmiş olmalılar ki, bunun yerine farklı yollar izlendi. Kurtuluş Savaşı’nın önemi daha az vurgulanmaya başlandı, yerine başka kutlamalar öne çıktı. Çanakkale’de, anmalarda Atatürk unutuldu. Alternatif bir tarih üretildi. Atatürk’ün ülkeye yayılmış, ismiyle anılan yerler ya yıkıldı ya da yenileme gerekçesiyle değiştirildi.
Atatürk’ün getirdiği bilim, edebiyat ve sanat eğitimiyle kültürel olarak gelişmiş, batılı ülkelerle yarışabilecek bir toplum olma ideali yerine, “Bunlar olmasa da olur ama AKP’ye ve görüşlerine itaat olsun yeter.” modeline geçildi.
Anadolu liseleri, meslek liseleri göz ardı edilirken, üniversite sayısı, yeterli öğretim üyesi yetiştirilmeden artırıldı, profesörü, doçenti olmayan fakülteler açıldı. Boğaziçi dahil önemli üniversiteler “elitist” diye suçlanırken aslında “üniversitenin eğitim kalitesi önemli değil, önemli olan AKP’nin görüşlerine biat” modeli uygulandı.
Hangi meslek gruplarına, hangi alanlarda iş gücüne ihtiyaç duyulduğu planlaması yapılmadan, gelişmiş ülkelerle rekabet edebilecek nesiller yetiştirilmesi hedeflenmeden, AKP’nin politikalarına “biat ve itaat” edecek, sorgulamayacak nesillerin istendiği birçok örnekle görüldü.
Cumhuriyeti, AKP’nin iktidara geldiği 2002’de başlatacak, ondan önce ne varsa “eski Türkiye” olarak karalayacak ve 2002 öncesine hep kuşkuyla bakacak nesillerin yetişmesi için kara propagandaya hiç ara verilmeden devam edildi.
AKP’nin projesinde Sovyet izleri
“AKP zihniyetinin” yayılması ve insanların farkına bile varmadan, bu etki altında kalmasını sağlayan önemli araçlardan biri de televizyon yayınları ve diziler oldu.
Bu, aslında geçmişte de denenmiş, köklü zihniyet değişimi yapmak isteyen rejimlerin kullandığı bir yöntemdi.
1917’de çarlık rejimini deviren Lenin ve arkadaşlarının, zihniyet devrimini, o dönemin en geçerli etkili propaganda aracı olan görselliği kullanarak gerçekleştirdiği tarihsel bir gerçek.
Televizyon olmadığı için en önemli görsel araç sinemaydı. Üstelik henüz sesli sinema olmadığı için on yıl boyunca sessiz sinema kullanıldı.
“Sistemli bir çalışmayla egemenliği ele geçiren Lenin ve arkadaşları bundan sonra ideolojilerini ve eylemlerini merkezden uzakta yaşayan halka anlatmak için çalışma yaparlar. Planlarının, düşüncelerinin ve ideolojilerinin Rusya’nın her köşesine ulaşması gerektiğinin farkındadırlar. Halkı eğitme aşamasında kütüphanelerin, okulların, üniversitelerin ve konferansların yanı sıra işçilerin ve köylülerin kendilerini yetiştirmeleri ve geliştirmeleri konusunda sinemanın çok yardımcı olacağına inanırlar. Çoğunluğunu okuma-yazma bilmeyenlerin oluşturduğu bir topluma, merkeze uzak yerlerde yaşayan halka ulaşmanın etkili ve en popüler yolunun ‘sinema’ olduğuna karar verirler.
“Yaşam alanından silahlar ve askerler geri çekilirken, bunların yerini yönetmenler ve oyuncular alır. Sinema başrole geçer. Sovyet sessiz sineması, zaman içinde büyük bir güce sahip olur. Bu dönemde tiyatro, sinema, medya ve edebiyat, devletin denetimi altına girer. Sinema ile daha geniş kitlelere ulaşım imkânı amaç edinilmiştir.”
“Lenin, sinemayı bir silah olarak kullanır”
Hacı Bayram Veli Üniversitesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü araştırma görevlisi Salih Acar’ın, sinemanın Sovyetlerdeki rolüne ilişkin araştırması, birçok ülkeden önce Rusya’da sinemanın, dolayısıyla medya ve görselliğin rejim değişikliğinde nasıl kullanıldığını gösteriyor.
Acar’ın bu araştırmasının da yer aldığı, Rusya’da Eylemin Sanatla Buluşması adlı kitap, Sovyet devrimi sonrasında, rejim ideolojisinin etkili kılınmasına ilişkin birçok araştırma ve değerlendirmeyi kapsıyor.
Acar, Sovyetlerde sinema yönetmenlerinin hedefinin, “devrimin kitlelerce benimsenmesine katkıda bulunmak” olduğunu belirtiyor.
“Lenin, sinema sanatının kitleler üzerindeki etkisini fark eder ve sinemayı kitleler üzerinde bir silah olarak kullanır.”
“Lenin, sinemayla ilgili sohbetlerinde kararlı bir tavırla sinema repertuvarında yer alan yurt dışı senaryolarının yok edilmesi gerektiğine inanır. Bolşevik lider, seyirciyi duygusal yönden etkileyen filmleri istemez ve ülkeyi siyasal yaşamdan, güncel sorunlardan uzaklaştıran burjuva zevklerinin egemen olduğu filmlerin saf dışı edilmesi üstünde durur.”
“Lenin, yaptığı değerlendirmelerinde sinemanın önemine vurgu yaparak, ‘Sinemanın bizim için sanatların en önemlisi olduğunu kesinlikle unutmamalıyız.’ fikrini savunur. (….) Sinema faaliyetleri devletin tekelinde kalmalıdır ve içeriği, devletin propaganda örgütleri ile hükümete bağlı ‘Genel Eğitim Komiserlikleri’ tarafından belirlenmelidir.”
“O dönemde Sovyetler Birliği haricindeki tüm ülkeler sinemanın birincil amacının eğlence olduğu yaklaşımına sahiptir. Ancak Sovyet sinemasının işlevi, ülkenin toplumsal ve politik düzenlemesi olarak planlanır ve sonuç olarak sinema, devlet kontrolüne verilir.”
O dönemde devlet kontrolünde de olsa, Potemkin Zırhlısı gibi sinema tarihine başyapıt olarak geçen filmler de çekilir.
Doktor Jivago yasaklanır
Edebiyatta devlet kontrolü daha sonraki yıllarda da devam eder. Pasternak’ın, 1945-1955 tarihleri arasında yazdığı Doktor Jivago romanı, rejim yanlılarının aleyhte kampanyası üzerine basılamaz ve Pasternak, Yazarlar Birliği’nden ihraç edilir. Roman yurtdışına çıkarılır ve 1957 yılında önce İtalya sonra da İngiltere’de yayınlanır. 1958 yılında Nobel ödülü alır. Ama Pasternak, rejimin tepkisinden çekinerek ödülü reddeder.
Baskı rejimi tıkandığında, 1987’de, perestroyka-yeniden yapılanma ile Lenin’in baş düşman ilan ettiği burjuva zihniyetine dönüş oldu. Doktor Jivago, Rusya’da ancak perestroykadan sonra 1988 yılında yayınlanabildi. Devlet eliyle zihniyet devrimi yetmiş yıl sürebildi.
CHP’nin rolü
AKP’nin “itaat-biat” modeline uygun nesiller yetiştirmek için son olarak ÇEDES devreye sokulurken, RTÜK aracılığıyla çizilen sınırların dışına çıkılmasına izin verilmeyen tv dizileri, Sovyetlerdeki gibi zihniyet değişiminde önemli rol oynadı.
AKP’lilerin hep söyledikleri “iktidar olduk ama kültürel iktidar olamadık” yakınması aslında giderek kültürel alanı daha fazla kontrole dönüşmüş durumda.
AKP, tepkileri önemsemeden zihniyet değişim projesini uygularken, CHP’nin bu adımları ne kadar doğru yorumladığı ise tartışmalı. CHP’nin, demeç dışında, devlet eliyle AKP zihniyetini etkin kılma projesine karşı bir ciddi bir kampanya yaptığına ya da alternatif bir proje ürettiğine tanık olunmadı.
CHP, AKP’nin yıllardır sessiz sedasız uyguladığı bu projenin ya farkında değil ya da fark etse de, kendileri de bu zihniyet dönüşümünün bir parçası haline geldiği için bunları önemsemiyor olabilir.
AKP’nin uzun vadeli programlar yapmasına karşılık, CHP’nin, kısa vadeli ve günlük politika anlayışı, AKP’nin en büyük avantajı haline gelmiş görünüyor.
CHP’nin, toplumdaki değişimi yakalamak adına attığı bazı adımlar ise, AKP’nin zihniyet değişim projesinin ne kadar etkili olduğunu ve başka bir çıkış yolu bile aramadıklarını gösteriyor.
CHP’nin kendi içindeki cumhurbaşkanlığı yarışını her şeyin önüne geçirerek, yerel yönetim iktidarıyla bile olsa alternatif bir proje geliştirememiş olması, muhalefetin çoktan AKP zihniyetine karşı çıkma refleksini kaybettiği şeklinde yorumlanabilir mi?
AKP, 22 yılda önemli mesafe aldı.
“Milli ve manevi değerlere bağlı”, “kindar ve dindar”, “geçmişini inkâr etmeyen” nesiller istendiği ifade edilse de, “biat ve itaat modeline” uygun nesiller yetiştirme hedefinin asıl amacı, AKP, iktidardan gitse de zihniyetinin iktidarda kalmasını sağlamak.
“Biat ve itaat modeli”, Atatürk cumhuriyetinin hedeflediği “düşünen, tartışan, sorgulayan ve üreten” nesiller modelinin alternatifi olarak devreye sokuldu. Bunun için eğitimde yıllardır bilinçli bir değişim gerçekleştirildi, medya kontrolü sağlandı, tv dizileri etkin olarak kullanıldı, aykırı seslere ancak belirli sınırlar içinde izin verildi. Bu programın önemli aşamaları geçildikten sonra artık son dönüşümlere sıra gelmiş görünüyor.
“AKP’ye itaat olsun yeter”
AKP, başlangıçta, açıktan Atatürk aleyhine bir politika izlerken, daha sonra bundan vazgeçti. Tepkilere bakarak, Atatürk’e muhalefetin henüz vaktinin gelmediğine kanaat getirmiş olmalılar ki, bunun yerine farklı yollar izlendi. Kurtuluş Savaşı’nın önemi daha az vurgulanmaya başlandı, yerine başka kutlamalar öne çıktı. Çanakkale’de, anmalarda Atatürk unutuldu. Alternatif bir tarih üretildi. Atatürk’ün ülkeye yayılmış, ismiyle anılan yerler ya yıkıldı ya da yenileme gerekçesiyle değiştirildi.
Atatürk’ün getirdiği bilim, edebiyat ve sanat eğitimiyle kültürel olarak gelişmiş, batılı ülkelerle yarışabilecek bir toplum olma ideali yerine, “Bunlar olmasa da olur ama AKP’ye ve görüşlerine itaat olsun yeter.” modeline geçildi.
Anadolu liseleri, meslek liseleri göz ardı edilirken, üniversite sayısı, yeterli öğretim üyesi yetiştirilmeden artırıldı, profesörü, doçenti olmayan fakülteler açıldı. Boğaziçi dahil önemli üniversiteler “elitist” diye suçlanırken aslında “üniversitenin eğitim kalitesi önemli değil, önemli olan AKP’nin görüşlerine biat” modeli uygulandı.
Hangi meslek gruplarına, hangi alanlarda iş gücüne ihtiyaç duyulduğu planlaması yapılmadan, gelişmiş ülkelerle rekabet edebilecek nesiller yetiştirilmesi hedeflenmeden, AKP’nin politikalarına “biat ve itaat” edecek, sorgulamayacak nesillerin istendiği birçok örnekle görüldü.
Cumhuriyeti, AKP’nin iktidara geldiği 2002’de başlatacak, ondan önce ne varsa “eski Türkiye” olarak karalayacak ve 2002 öncesine hep kuşkuyla bakacak nesillerin yetişmesi için kara propagandaya hiç ara verilmeden devam edildi.
AKP’nin projesinde Sovyet izleri
“AKP zihniyetinin” yayılması ve insanların farkına bile varmadan, bu etki altında kalmasını sağlayan önemli araçlardan biri de televizyon yayınları ve diziler oldu.
Bu, aslında geçmişte de denenmiş, köklü zihniyet değişimi yapmak isteyen rejimlerin kullandığı bir yöntemdi.
1917’de çarlık rejimini deviren Lenin ve arkadaşlarının, zihniyet devrimini, o dönemin en geçerli etkili propaganda aracı olan görselliği kullanarak gerçekleştirdiği tarihsel bir gerçek.
Televizyon olmadığı için en önemli görsel araç sinemaydı. Üstelik henüz sesli sinema olmadığı için on yıl boyunca sessiz sinema kullanıldı.
“Sistemli bir çalışmayla egemenliği ele geçiren Lenin ve arkadaşları bundan sonra ideolojilerini ve eylemlerini merkezden uzakta yaşayan halka anlatmak için çalışma yaparlar. Planlarının, düşüncelerinin ve ideolojilerinin Rusya’nın her köşesine ulaşması gerektiğinin farkındadırlar. Halkı eğitme aşamasında kütüphanelerin, okulların, üniversitelerin ve konferansların yanı sıra işçilerin ve köylülerin kendilerini yetiştirmeleri ve geliştirmeleri konusunda sinemanın çok yardımcı olacağına inanırlar. Çoğunluğunu okuma-yazma bilmeyenlerin oluşturduğu bir topluma, merkeze uzak yerlerde yaşayan halka ulaşmanın etkili ve en popüler yolunun ‘sinema’ olduğuna karar verirler.
“Yaşam alanından silahlar ve askerler geri çekilirken, bunların yerini yönetmenler ve oyuncular alır. Sinema başrole geçer. Sovyet sessiz sineması, zaman içinde büyük bir güce sahip olur. Bu dönemde tiyatro, sinema, medya ve edebiyat, devletin denetimi altına girer. Sinema ile daha geniş kitlelere ulaşım imkânı amaç edinilmiştir.”
“Lenin, sinemayı bir silah olarak kullanır”
Hacı Bayram Veli Üniversitesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü araştırma görevlisi Salih Acar’ın, sinemanın Sovyetlerdeki rolüne ilişkin araştırması, birçok ülkeden önce Rusya’da sinemanın, dolayısıyla medya ve görselliğin rejim değişikliğinde nasıl kullanıldığını gösteriyor.
Acar’ın bu araştırmasının da yer aldığı, Rusya’da Eylemin Sanatla Buluşması adlı kitap, Sovyet devrimi sonrasında, rejim ideolojisinin etkili kılınmasına ilişkin birçok araştırma ve değerlendirmeyi kapsıyor.
Acar, Sovyetlerde sinema yönetmenlerinin hedefinin, “devrimin kitlelerce benimsenmesine katkıda bulunmak” olduğunu belirtiyor.
“Lenin, sinema sanatının kitleler üzerindeki etkisini fark eder ve sinemayı kitleler üzerinde bir silah olarak kullanır.”
“Lenin, sinemayla ilgili sohbetlerinde kararlı bir tavırla sinema repertuvarında yer alan yurt dışı senaryolarının yok edilmesi gerektiğine inanır. Bolşevik lider, seyirciyi duygusal yönden etkileyen filmleri istemez ve ülkeyi siyasal yaşamdan, güncel sorunlardan uzaklaştıran burjuva zevklerinin egemen olduğu filmlerin saf dışı edilmesi üstünde durur.”
“Lenin, yaptığı değerlendirmelerinde sinemanın önemine vurgu yaparak, ‘Sinemanın bizim için sanatların en önemlisi olduğunu kesinlikle unutmamalıyız.’ fikrini savunur. (….) Sinema faaliyetleri devletin tekelinde kalmalıdır ve içeriği, devletin propaganda örgütleri ile hükümete bağlı ‘Genel Eğitim Komiserlikleri’ tarafından belirlenmelidir.”
“O dönemde Sovyetler Birliği haricindeki tüm ülkeler sinemanın birincil amacının eğlence olduğu yaklaşımına sahiptir. Ancak Sovyet sinemasının işlevi, ülkenin toplumsal ve politik düzenlemesi olarak planlanır ve sonuç olarak sinema, devlet kontrolüne verilir.”
O dönemde devlet kontrolünde de olsa, Potemkin Zırhlısı gibi sinema tarihine başyapıt olarak geçen filmler de çekilir.
Doktor Jivago yasaklanır
Edebiyatta devlet kontrolü daha sonraki yıllarda da devam eder. Pasternak’ın, 1945-1955 tarihleri arasında yazdığı Doktor Jivago romanı, rejim yanlılarının aleyhte kampanyası üzerine basılamaz ve Pasternak, Yazarlar Birliği’nden ihraç edilir. Roman yurtdışına çıkarılır ve 1957 yılında önce İtalya sonra da İngiltere’de yayınlanır. 1958 yılında Nobel ödülü alır. Ama Pasternak, rejimin tepkisinden çekinerek ödülü reddeder.
Baskı rejimi tıkandığında, 1987’de, perestroyka-yeniden yapılanma ile Lenin’in baş düşman ilan ettiği burjuva zihniyetine dönüş oldu. Doktor Jivago, Rusya’da ancak perestroykadan sonra 1988 yılında yayınlanabildi. Devlet eliyle zihniyet devrimi yetmiş yıl sürebildi.
CHP’nin rolü
AKP’nin “itaat-biat” modeline uygun nesiller yetiştirmek için son olarak ÇEDES devreye sokulurken, RTÜK aracılığıyla çizilen sınırların dışına çıkılmasına izin verilmeyen tv dizileri, Sovyetlerdeki gibi zihniyet değişiminde önemli rol oynadı.
AKP’lilerin hep söyledikleri “iktidar olduk ama kültürel iktidar olamadık” yakınması aslında giderek kültürel alanı daha fazla kontrole dönüşmüş durumda.
AKP, tepkileri önemsemeden zihniyet değişim projesini uygularken, CHP’nin bu adımları ne kadar doğru yorumladığı ise tartışmalı. CHP’nin, demeç dışında, devlet eliyle AKP zihniyetini etkin kılma projesine karşı bir ciddi bir kampanya yaptığına ya da alternatif bir proje ürettiğine tanık olunmadı.
CHP, AKP’nin yıllardır sessiz sedasız uyguladığı bu projenin ya farkında değil ya da fark etse de, kendileri de bu zihniyet dönüşümünün bir parçası haline geldiği için bunları önemsemiyor olabilir.
AKP’nin uzun vadeli programlar yapmasına karşılık, CHP’nin, kısa vadeli ve günlük politika anlayışı, AKP’nin en büyük avantajı haline gelmiş görünüyor.
CHP’nin, toplumdaki değişimi yakalamak adına attığı bazı adımlar ise, AKP’nin zihniyet değişim projesinin ne kadar etkili olduğunu ve başka bir çıkış yolu bile aramadıklarını gösteriyor.
CHP’nin kendi içindeki cumhurbaşkanlığı yarışını her şeyin önüne geçirerek, yerel yönetim iktidarıyla bile olsa alternatif bir proje geliştirememiş olması, muhalefetin çoktan AKP zihniyetine karşı çıkma refleksini kaybettiği şeklinde yorumlanabilir mi?
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.