İngiltere'de bir yıl içinde üç Başbakan değişti. Önce Boris Johnson yarattığı skandal görüntüler (pandemi sürecinde yaşananlar) ve yalan söyleme suçlamasıyla ayrılmak zorunda bırakıldı, ardından Kraliçe'nin son görev verdiği Başbakan sıfatı ile koltuğa oturan Liz Truss görevinin 43üncü gününde kendisini savaşçı ilan edip, 44üncü gününde görülen lüzum üstüne koltuğu bıraktı, son olarak Rishi Sunak Kral Charles'ın göreve getirdiği ilk Başbakan olarak atandı. Şu sıralar İngiliz basınında en popüler konu Sunak'ın bu görevde ne kadar dayanabileceği. Kendisini Ekim-Kasım aylarının Başbakanı ilan edip, Aralık ayı itibarı ile ne olacağı soru işaretleri ile ifade ediliyor.
Peki bütün bu gelişmeleri nasıl yorumlamalı?
Belki gelişmelerin anlaşılabilmesi için öncelikle Sunak'ı bekleyen güçlükleri kısaca özetleyerek yazıya başlamalı.
Pek çok güçlüğün başına bu yazının başlığını oluşturan "BREXIT'in laneti Sunak içinde nasıl zorluklar yaratıyor?" sorusunu sorarak başlamakta yarar var.
Bu soruya cevabı ikiye bölerek ele alabiliriz.
Öncelikle Büyük Britanya'nın bölünme riskinin devam ettiğini öne sürmek mümkün. Büyük Britanya Krallığı AB'den ayrılınca zaten fiili bir bölünmenin ortaya çıkması söz konusu oldu. AB'den ayrılmakla birlikte AB'nin gümrük birliğinde kalan Kuzey İrlanda'nın yarattığı fiili bir durum ortada. Gümrük birliği kapsamında AB ile Kuzey İrlanda arasında malların dolaşımı iç Pazar kuralları gereği sınır kontrolü yapılmaksızın dolaşımda. Ancak Kuzey İrlanda üstünden İngiltere'ye giriş yapan mallar sınır kontrolüne tabi. Dolayısı ile resmi olarak olmasa da, fiili olarak bir bölünmüşlük görüntüsü var ve bu durum AB ile yeniden müzakere edilmesi gereken bir olgu. Sunak daha ılımlı bir müzakereden yana olduğunu daha önce beyan etmiş olsa da, Muhafazakar partinin şahinleri geri adım atmama sözünü aldıktan sonra Sunak'ın önünü açtıkları da bir başka gerçek.
Peki Büyük Britanya'nın bölünme riski Kuzey İrlanda ile mi sınırlı?
İskoçya'da daha önce Birleşik Krallık'tan ayrılmak için yapılan referandumdan kıl payı ayrılmayalım kararı çıkmıştı. Kalalım diyenlerin önemli bir bölümü Kraliçe'ye duyulan saygı ile açıklanmıştı. Peki tekrar referanduma gitmek isteyenlerin sesleri yükseldikçe, İngiltere yüzünden biz de AB'den ayrılmak zorunda kaldık, mevcut kötü ekonomik koşullardan büyük ölçüde BREXIT kararı sorumlu noktasında yeni bir oylamaya gidilir mi? Artık Kraliçe yerine Kral var ve o kadar saygı uyandırmıyorsa sonuç ne olur bilinmez ama Sunak Büyük Britanya ekonomisini bataktan çıkaramaz ise, İskoçya'nın ayrılıkçı rüzgarlarının daha kuvvetle esmeye devam edeceği kesin.
Bu arada Galler'deki ayrılıkçı hareketlerin daha fazla destek bulduğu bir dönemden geçildiğini de göz ardı etmemek lazım.
Yine BREXIT ile ilgili ama diğer olumsuz dış faktörleri de içeren İngiliz ekonomisini de bu noktada ele almakta yarar var.
Genel görüntüye baktığımızda şu an için İngiltere'de enflasyon oranı yüzde 10,1. İşsizlik oranı çok düşük seviyede (yüzde 3.6) olsa bile artan hayat pahalılığı karşısında reel ücretler yüzde 2.8 oranında geriledi. Çalışanların mutsuzluğunu karşılamak için maaşlara yüklü bir zam yapılması gerekiyor. Bu kolay mı? Kesinlikle hayır. Zaten bir önceki Başbakan Truss'ın koltuğunu kaybetmesinin nedeni de önemli ölçüde bu soruna getirdiği çözümde kaynağını buluyordu.
Resesyona giren ya da bazı ekonomistlere göre girme yolunda hızla ilerleyen İngiliz ekonomisini düzlüğe çıkarmak için gereken paranın 35-40 milyar pound aralığında olduğu düşünüldüğünde, Truss peki kaynak nerede sorusuna cevap olarak, bir tür zenginden alıp fakire vermek niteliğindeki vergi düzenlemelerini ortaya koyunca apar topar istifa etmek zorunda kalmıştı. Zaten BREXIT ile birlikte İngiltere'den kaçan sermaye, bu vergi düzenlemelerinin ifadesinin ardından daha da hızlanarak çıkış yaptı. Sorun aynı şiddetle ortada. Ekim ayının sonuna kadar yapılması planlanan yeni bütçe düzenlemeleri Sunak tarafından 17 Kasım'a ertelendi.
Bu noktada dış politika kapsamında da ufak bir değerlendirme yapmakta yarar var. Rusya-Ukrayna savaşında ABD ile birlikte mutlak şekilde Ukrayna'nın destekçisi olan ve Putin Rusya'sının en büyük düşman olarak ilan ettiği İngiltere tutumundan vaz geçebilir mi? Kesinlikle hayır. Zaten Sunak böyle bir manevra yapmaya kalkarsa görev süresinin Truss'tan bile daha az olması kesin.
Enflasyona yol açan enerji maliyetlerinin yanı sıra, İngiltere'nin savunma bütçesinin de giderek arttığı bir süreç yaşanıyor. Savunma bütçesi şu sıralarda GSMH'nin yüzde 3'ü oranında. Bu bütçeden kısıntı yapılabilir mi? Mevcut koşullarda hayır. Peki kısıntı nereden yapılacak? Büyük ihtimalle kamu harcamalarından. Bütün bu gelişmelerin ardından çalışanların istediği zam oranları gerçekleştirilebilir mi? Bu sorunun da cevabı hayır olarak gözüküyor.
Kral Charles'tan bile daha zengin olan Sunak ingiltere'de yaşayan 1,5 milyon Hint kökenli İngiliz vatandaşı arasında memnuniyetle karşılanmış olabilir ama mevcut sorunlara çözüm getiremediği takdirde büyük bir erken seçim baskısı ile de karşı karşıya gelecektir. Yapılan kamuoyu araştırmalarında bugün seçim olsa İşçi Partisinin büyük bir seçim zaferi yaşayacağı anlaşılıyor. Nihayetinde Boris Johnson meşruiyetini seçim zaferinden alıyordu. Ne Truss, ne de Sunak parti genel başkanı olarak seçilmiş değiller, atanmışlar. Dolayısı ile bir meşruiyet tartışması da başlamış durumda. Erken seçim olup da İşçi Partisi iktidara gelse değişen bir şey olur mu? Mevcut görüntüde pek olası gözükmüyor.
Evet bu yazımızda biraz Türkiye'den uzaklaşıp, İngiltere için üzülelim konusunu kaleme almaya çalıştım. Doğal olarak İngilizler de bizi kıskanıyor...
Son söz Daron Acemoğlu'ndan: Darbelerin yerine başka bir tehdit türedi; seçimle gelen liderlerin hukuk devletini ortadan kaldırması.
Hep iki kötü arasında seçim yapmak zorunda mıyız?
Peki bütün bu gelişmeleri nasıl yorumlamalı?
Belki gelişmelerin anlaşılabilmesi için öncelikle Sunak'ı bekleyen güçlükleri kısaca özetleyerek yazıya başlamalı.
Pek çok güçlüğün başına bu yazının başlığını oluşturan "BREXIT'in laneti Sunak içinde nasıl zorluklar yaratıyor?" sorusunu sorarak başlamakta yarar var.
Bu soruya cevabı ikiye bölerek ele alabiliriz.
Öncelikle Büyük Britanya'nın bölünme riskinin devam ettiğini öne sürmek mümkün. Büyük Britanya Krallığı AB'den ayrılınca zaten fiili bir bölünmenin ortaya çıkması söz konusu oldu. AB'den ayrılmakla birlikte AB'nin gümrük birliğinde kalan Kuzey İrlanda'nın yarattığı fiili bir durum ortada. Gümrük birliği kapsamında AB ile Kuzey İrlanda arasında malların dolaşımı iç Pazar kuralları gereği sınır kontrolü yapılmaksızın dolaşımda. Ancak Kuzey İrlanda üstünden İngiltere'ye giriş yapan mallar sınır kontrolüne tabi. Dolayısı ile resmi olarak olmasa da, fiili olarak bir bölünmüşlük görüntüsü var ve bu durum AB ile yeniden müzakere edilmesi gereken bir olgu. Sunak daha ılımlı bir müzakereden yana olduğunu daha önce beyan etmiş olsa da, Muhafazakar partinin şahinleri geri adım atmama sözünü aldıktan sonra Sunak'ın önünü açtıkları da bir başka gerçek.
Peki Büyük Britanya'nın bölünme riski Kuzey İrlanda ile mi sınırlı?
İskoçya'da daha önce Birleşik Krallık'tan ayrılmak için yapılan referandumdan kıl payı ayrılmayalım kararı çıkmıştı. Kalalım diyenlerin önemli bir bölümü Kraliçe'ye duyulan saygı ile açıklanmıştı. Peki tekrar referanduma gitmek isteyenlerin sesleri yükseldikçe, İngiltere yüzünden biz de AB'den ayrılmak zorunda kaldık, mevcut kötü ekonomik koşullardan büyük ölçüde BREXIT kararı sorumlu noktasında yeni bir oylamaya gidilir mi? Artık Kraliçe yerine Kral var ve o kadar saygı uyandırmıyorsa sonuç ne olur bilinmez ama Sunak Büyük Britanya ekonomisini bataktan çıkaramaz ise, İskoçya'nın ayrılıkçı rüzgarlarının daha kuvvetle esmeye devam edeceği kesin.
Bu arada Galler'deki ayrılıkçı hareketlerin daha fazla destek bulduğu bir dönemden geçildiğini de göz ardı etmemek lazım.
Yine BREXIT ile ilgili ama diğer olumsuz dış faktörleri de içeren İngiliz ekonomisini de bu noktada ele almakta yarar var.
Genel görüntüye baktığımızda şu an için İngiltere'de enflasyon oranı yüzde 10,1. İşsizlik oranı çok düşük seviyede (yüzde 3.6) olsa bile artan hayat pahalılığı karşısında reel ücretler yüzde 2.8 oranında geriledi. Çalışanların mutsuzluğunu karşılamak için maaşlara yüklü bir zam yapılması gerekiyor. Bu kolay mı? Kesinlikle hayır. Zaten bir önceki Başbakan Truss'ın koltuğunu kaybetmesinin nedeni de önemli ölçüde bu soruna getirdiği çözümde kaynağını buluyordu.
Resesyona giren ya da bazı ekonomistlere göre girme yolunda hızla ilerleyen İngiliz ekonomisini düzlüğe çıkarmak için gereken paranın 35-40 milyar pound aralığında olduğu düşünüldüğünde, Truss peki kaynak nerede sorusuna cevap olarak, bir tür zenginden alıp fakire vermek niteliğindeki vergi düzenlemelerini ortaya koyunca apar topar istifa etmek zorunda kalmıştı. Zaten BREXIT ile birlikte İngiltere'den kaçan sermaye, bu vergi düzenlemelerinin ifadesinin ardından daha da hızlanarak çıkış yaptı. Sorun aynı şiddetle ortada. Ekim ayının sonuna kadar yapılması planlanan yeni bütçe düzenlemeleri Sunak tarafından 17 Kasım'a ertelendi.
Bu noktada dış politika kapsamında da ufak bir değerlendirme yapmakta yarar var. Rusya-Ukrayna savaşında ABD ile birlikte mutlak şekilde Ukrayna'nın destekçisi olan ve Putin Rusya'sının en büyük düşman olarak ilan ettiği İngiltere tutumundan vaz geçebilir mi? Kesinlikle hayır. Zaten Sunak böyle bir manevra yapmaya kalkarsa görev süresinin Truss'tan bile daha az olması kesin.
Enflasyona yol açan enerji maliyetlerinin yanı sıra, İngiltere'nin savunma bütçesinin de giderek arttığı bir süreç yaşanıyor. Savunma bütçesi şu sıralarda GSMH'nin yüzde 3'ü oranında. Bu bütçeden kısıntı yapılabilir mi? Mevcut koşullarda hayır. Peki kısıntı nereden yapılacak? Büyük ihtimalle kamu harcamalarından. Bütün bu gelişmelerin ardından çalışanların istediği zam oranları gerçekleştirilebilir mi? Bu sorunun da cevabı hayır olarak gözüküyor.
Kral Charles'tan bile daha zengin olan Sunak ingiltere'de yaşayan 1,5 milyon Hint kökenli İngiliz vatandaşı arasında memnuniyetle karşılanmış olabilir ama mevcut sorunlara çözüm getiremediği takdirde büyük bir erken seçim baskısı ile de karşı karşıya gelecektir. Yapılan kamuoyu araştırmalarında bugün seçim olsa İşçi Partisinin büyük bir seçim zaferi yaşayacağı anlaşılıyor. Nihayetinde Boris Johnson meşruiyetini seçim zaferinden alıyordu. Ne Truss, ne de Sunak parti genel başkanı olarak seçilmiş değiller, atanmışlar. Dolayısı ile bir meşruiyet tartışması da başlamış durumda. Erken seçim olup da İşçi Partisi iktidara gelse değişen bir şey olur mu? Mevcut görüntüde pek olası gözükmüyor.
Evet bu yazımızda biraz Türkiye'den uzaklaşıp, İngiltere için üzülelim konusunu kaleme almaya çalıştım. Doğal olarak İngilizler de bizi kıskanıyor...
Son söz Daron Acemoğlu'ndan: Darbelerin yerine başka bir tehdit türedi; seçimle gelen liderlerin hukuk devletini ortadan kaldırması.
Hep iki kötü arasında seçim yapmak zorunda mıyız?