"Siz hepiniz, ben tek. Sandıkta görüşürüz..."
Bu sözlerle meydan okuyordu Bakir İzetbegoviç rakiplerine. Bir kısmı kendi partisinden ayrılmış 11 partinin desteklediği bir aday vardı karşısında. "Bosna'nın altılı masası" diye tanımlıyordu AKP medyası onları.
Ve o masa büyük bir zaferle ayrıldı seçimlerden.
Bosna - Hersek tarihinde ilk kez, İzetbegoviç ailesine mensup bir siyasetçi seçimleri kaybetti. Ülkenin kurucu önderi, Bilge Lider lakaplı Aliya İzetbegoviç'in oğlu sosyal demokrat rakibinden tam 17 puan fark yedi.
Bu yenilginin bir tarafı da İzetbegoviç lehine büyük bir kampanya yürüten AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan hiç kuşkusuz.
Erdoğan Türkiye'nin güç ve olanaklarını sonuna kadar kullandı, hatta bizzat Bosna'ya giderek İzetbegoviç'e açıkça destek verdi. Ama başarılı olamadı.
Peki, Erdoğan neden böylesi bir kampanya yürüttü? Bosna gibi Türkiye için son derece stratejik bir yerde niye adaylardan biri lehine kendini bu kadar ortaya koydu?
Çünkü Bosna seçimlerinin Erdoğan'ın yaklaşan seçim stratejisindeki önemi büyüktü.
* * *
Bosna, Erdoğan'ın "dünya lideri imajı" için çok önemli bir yer. Kendini mağdur Müslümanların temsilcisi ve koruyucusu olarak konumlandırmaya çalışan Erdoğan'ın hemen her konuşmasında; "Bosna'dan Filistin'e tüm mazlum kardeşlerimiz" ifadesine yer vermesi bunun kanıtı.
Bir diğer ilginç nokta, Erdoğan'ın Bosna'daki üç farklı etnik grubun temsilcileriyle aynı anda konuşabilen nadir liderlerden biri olması. Bosnalı Müslümanların hamisi olarak hem ayrılıkçı Sırplarla, hem ayrılıkçı Hırvatlarla kurduğu bu diyalog ilk başta şaşırtıcı gibi gelse de aslında basit bir cevabı var. Batıdan dışlanmış Rus yanlısı popülist liderlerle kurulmuş bir koalisyon söz konusu olan.
Ukrayna-Rusya Savaşı'nda arabulucu rolüyle kendine uluslararası bir meşruiyet alanı yaratan Erdoğan, Bosna'daki gergin etnik gruplar arasında yine arabulucu rolü almaya ve seçimde sıkça kullanacağı "Dünya Lideri" imajını cilalama peşindeydi.
Ama asıl konu başkaydı. İzetbegoviç'in olası zaferi Erdoğan için iç politikada psikolojik üstünlük sağlayabileceği çok önemli bir fırsattı.
* * *
Bosna Hersek'te son dönemde yaşanan bir dizi iç politik gelişme Türkiye ile büyük benzerlik taşıyordu.
Adaylardan biri İzetbegoviç soyadına sahipti. Hani "ismi yeter" denilen türde bir aday.
Muhafazakârdı ve uzun yıllardır seçim kaybetmemişti. Ama başında olduğu Demokratik Eylem Partisi (SDA) son yerel seçimlerde büyük güç kaybetmiş ve Bosna'nın neredeyse bütün büyük şehirleri sosyal demokratların eline geçmişti.
Oğul İzetbegoviç ve partilileri ile ilgili bir dolu yolsuzluk, usulsüzlük ve beceriksizlik iddiası vardı.
Türkiye ile ilgili en çarpıcı benzerlik, İzetbegoviç'in karşısında birleşen 11 partili koalisyondu. Ve bu partiler arasında İzetbegoviç'le yollarını ayıran bazı ağır toplar vardı. Sosyal demokrat, liberal, milliyetçi ve muhafazakâr partilerin oluşturduğu bu ittifakın temel motivasyonu "İzetbegoviç sultasına" son vermekti.
Yaklaşan hezimetin izleri kamuoyu yoklamalarında belli olmuştu aslında. Yıllardır başka alternatif olmadığı için İzetbegoviç'in SDA'sına oy veren muhafazakâr ve liberal Boşnakları bu kez ikna etmek zor oluyordu. SDA, ilk kez oy verecek gençler için heyecan yaratacak projelerden de yoksundu.
* * *
Devreye Erdoğan ve Türkiye girdi.
AKP'nin fonladığı bir dolu internet sitesi, yine bir AKP propaganda aracı olarak dizayn edilen TRT Balkan Haber Platformu ile birlikte yoğun bir kampanyaya başladı. Türkiye'deki iletişim başkanlığından uzmanlar sahaya sürüldü.
Bilindik karalama kampanyalarına başladılar. Sosyal demokrat aday Beciroviç'in eski bir komünist olduğu, muhafazakârlara yönelik son çıkışlarının bir göz boyama olduğu iddia edildi, Kuran öptüğü görüntüler samimiyetsiz olarak yaftalandı, eleştirildi. İzetbegoviç karşısındaki ittifak "beş benzemez" olarak tanımlandı, yönetme kapasitesinin olmadığı vurgusu yapıldı. Ne kadar tanıdık.
Ardından doğrudan seçim vaatleri verilmeye başlandı. Öncelikli hedef İzetbegoviç'e mesafeli duran gençlerdi. Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Abdullah Eren, YÖK Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar ve Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir gibi pek çok isim ardı ardına Bosna'ya gitti, burslar, stajlar ve benzeri eğitim olanakları ile ilgili Bosnalı gençlerle buluştu. Hepsinin ortak vurgusu "Bosna Hersek ile Türkiye arasındaki mevcut ilişkinin sürmesi halinde" oldu tabi ki.
Sonunda Erdoğan bizzat devreye girdi.
* * *
Dediğimiz gibi, Bosna-Sırbistan Hırvatistan turu Erdoğan'ın bölgesel rolünü ve Dünya Lideri imajını cilalamak için uygun bir zemindi. AKP medyası bu fırsatı kaçırmadı tabii ki.
Hatta bir sokak röportaj serisi gündem oldu. "Bosna Hersek'te adaylığını koysa hangi dünya liderine oy verirdiniz?" sorusuna halkın çoğunluğu "Erdoğan" cevabını veriyordu.
Ardından vaatlere başlandı.
Saraybosna-Belgrad Otoyol projesine Ziraat Bankası'ndan kredi sözü verildi. Türkiye'den Bosna'ya, Bosna'dan Türkiye'ye kimlik kartlarıyla seyahat edilebilmesi için karar alındı. Enerji eylem grubu oluşturulması ve sanayi bölgeleri kurulması gibi bir dizi konu dillendirildi.
Erdoğan'ın en dikkat çekici etkinliği ise Bosna-Hersek'in dört bir yanından gelen müftülerle yaptığı toplantıydı. Baklayı ağzından orada çıkardı. İzetbegoviç'le yollarını ayıran muhaliflerle AKP'den ayrılan isimleri aynı torbaya koydu ve Batının Müslümanları bölmek politikasının araçları olarak değerlendirdi.
Türkiye Cumhurbaşkanlığı'nın sitesinde sözleri tam şu şekilde;
"Bizi bölmeye çalışacaklar. Çalışıyorlar da. İçimizden birileri çıkıp gidiyor. Benim yanımda olup da başbakan yaptığım kişilerden bir kısmı çekip gitti. Bize bir şey yapmadılar, kendilerine yaptılar. Aynı şey şu anda Bakir kardeşimin yanından çekip gidenler de olmuş. Bunları da göreceğiz, bileceğiz. Bunlar acaba niye çekip gidiyorlar? Burada birilerinin oyunları yok mu? Batı, Müslümanları bölmek, parçalamak için var. Bölecek, parçalayacak ondan sonra da yutacak. Bu işin önündeki en büyük engel siz olacaksınız. Bunlara bu fırsatı vermemek lazım."
* * *
Erdoğan, Bosna seçimlerini kişiselleştirdi. Bosna'da İzetbegoviç'in zaferi aslında kendi zaferi olacak, Ali Babacan'lı, Ahmet Davutoğlu'lu altılı masaya da stratejik bir mesaj verecekti. Olmadı.
Bosna üzerinden Türkiye'deki altılı masaya mesaj verme hevesindeki AKP ve AKP medyası da sus pus olmuş durumda. "Tek karış toprak vermedi" yalanıyla Sultan Abdülhamit üzerinden yeni bir tarih yaratmaya çalışanlar, Abdülhamit döneminde kaybedilen Bosna Hersek'te duvara tosladı kısacası.
Ama bu sadece başlangıç.
Bosna Hersek Cumhurbaşkanlığının Boşnak üyesi Denis Beçiroviç, CHP'den 'kardeş parti' olarak bahseden bir sosyal demokrat. Ilımlı kimliği ile tanınıyor ama Erdoğan'ın seçim dönemindeki yaklaşımının elbette ki etkisi olacak. Hatta Erdoğan o bilindik intikamcı tavrını takınmaya kalkarsa, Türkiye ile Bosna arasında örneği görülmeyen gerilimler bile söz konusu olabilir.
Bosna'daki bu tablo CHP açısından önemli fırsatlar içeriyor. CHP'nin elindeki belediyelerle Bosnalı kardeşlerine desteği çok kritik. Kemal Kılıçdaroğlu'nun Beçiroviç'i kutladığı sosyal medya mesajı da bu anlamda dikkat çekici bir sinyal. İki sosyal demokrat lider arasındaki bu köprü, CHP'nin yeni dönemde uluslararası alandaki etkinliğinin bir göstergesi olarak geliştirilmeli, hatta ön plana çıkarılmalı. Türkiye'de Bosna'dakinden fazla Boşnak'ın yaşadığını da hatırlatmakta fayda var.
Bu sözlerle meydan okuyordu Bakir İzetbegoviç rakiplerine. Bir kısmı kendi partisinden ayrılmış 11 partinin desteklediği bir aday vardı karşısında. "Bosna'nın altılı masası" diye tanımlıyordu AKP medyası onları.
Ve o masa büyük bir zaferle ayrıldı seçimlerden.
Bosna - Hersek tarihinde ilk kez, İzetbegoviç ailesine mensup bir siyasetçi seçimleri kaybetti. Ülkenin kurucu önderi, Bilge Lider lakaplı Aliya İzetbegoviç'in oğlu sosyal demokrat rakibinden tam 17 puan fark yedi.
Bu yenilginin bir tarafı da İzetbegoviç lehine büyük bir kampanya yürüten AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan hiç kuşkusuz.
Erdoğan Türkiye'nin güç ve olanaklarını sonuna kadar kullandı, hatta bizzat Bosna'ya giderek İzetbegoviç'e açıkça destek verdi. Ama başarılı olamadı.
Peki, Erdoğan neden böylesi bir kampanya yürüttü? Bosna gibi Türkiye için son derece stratejik bir yerde niye adaylardan biri lehine kendini bu kadar ortaya koydu?
Çünkü Bosna seçimlerinin Erdoğan'ın yaklaşan seçim stratejisindeki önemi büyüktü.
* * *
Bosna, Erdoğan'ın "dünya lideri imajı" için çok önemli bir yer. Kendini mağdur Müslümanların temsilcisi ve koruyucusu olarak konumlandırmaya çalışan Erdoğan'ın hemen her konuşmasında; "Bosna'dan Filistin'e tüm mazlum kardeşlerimiz" ifadesine yer vermesi bunun kanıtı.
Bir diğer ilginç nokta, Erdoğan'ın Bosna'daki üç farklı etnik grubun temsilcileriyle aynı anda konuşabilen nadir liderlerden biri olması. Bosnalı Müslümanların hamisi olarak hem ayrılıkçı Sırplarla, hem ayrılıkçı Hırvatlarla kurduğu bu diyalog ilk başta şaşırtıcı gibi gelse de aslında basit bir cevabı var. Batıdan dışlanmış Rus yanlısı popülist liderlerle kurulmuş bir koalisyon söz konusu olan.
Ukrayna-Rusya Savaşı'nda arabulucu rolüyle kendine uluslararası bir meşruiyet alanı yaratan Erdoğan, Bosna'daki gergin etnik gruplar arasında yine arabulucu rolü almaya ve seçimde sıkça kullanacağı "Dünya Lideri" imajını cilalama peşindeydi.
Ama asıl konu başkaydı. İzetbegoviç'in olası zaferi Erdoğan için iç politikada psikolojik üstünlük sağlayabileceği çok önemli bir fırsattı.
* * *
Bosna Hersek'te son dönemde yaşanan bir dizi iç politik gelişme Türkiye ile büyük benzerlik taşıyordu.
Adaylardan biri İzetbegoviç soyadına sahipti. Hani "ismi yeter" denilen türde bir aday.
Muhafazakârdı ve uzun yıllardır seçim kaybetmemişti. Ama başında olduğu Demokratik Eylem Partisi (SDA) son yerel seçimlerde büyük güç kaybetmiş ve Bosna'nın neredeyse bütün büyük şehirleri sosyal demokratların eline geçmişti.
Oğul İzetbegoviç ve partilileri ile ilgili bir dolu yolsuzluk, usulsüzlük ve beceriksizlik iddiası vardı.
Türkiye ile ilgili en çarpıcı benzerlik, İzetbegoviç'in karşısında birleşen 11 partili koalisyondu. Ve bu partiler arasında İzetbegoviç'le yollarını ayıran bazı ağır toplar vardı. Sosyal demokrat, liberal, milliyetçi ve muhafazakâr partilerin oluşturduğu bu ittifakın temel motivasyonu "İzetbegoviç sultasına" son vermekti.
Yaklaşan hezimetin izleri kamuoyu yoklamalarında belli olmuştu aslında. Yıllardır başka alternatif olmadığı için İzetbegoviç'in SDA'sına oy veren muhafazakâr ve liberal Boşnakları bu kez ikna etmek zor oluyordu. SDA, ilk kez oy verecek gençler için heyecan yaratacak projelerden de yoksundu.
* * *
Devreye Erdoğan ve Türkiye girdi.
AKP'nin fonladığı bir dolu internet sitesi, yine bir AKP propaganda aracı olarak dizayn edilen TRT Balkan Haber Platformu ile birlikte yoğun bir kampanyaya başladı. Türkiye'deki iletişim başkanlığından uzmanlar sahaya sürüldü.
Bilindik karalama kampanyalarına başladılar. Sosyal demokrat aday Beciroviç'in eski bir komünist olduğu, muhafazakârlara yönelik son çıkışlarının bir göz boyama olduğu iddia edildi, Kuran öptüğü görüntüler samimiyetsiz olarak yaftalandı, eleştirildi. İzetbegoviç karşısındaki ittifak "beş benzemez" olarak tanımlandı, yönetme kapasitesinin olmadığı vurgusu yapıldı. Ne kadar tanıdık.
Ardından doğrudan seçim vaatleri verilmeye başlandı. Öncelikli hedef İzetbegoviç'e mesafeli duran gençlerdi. Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Abdullah Eren, YÖK Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar ve Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir gibi pek çok isim ardı ardına Bosna'ya gitti, burslar, stajlar ve benzeri eğitim olanakları ile ilgili Bosnalı gençlerle buluştu. Hepsinin ortak vurgusu "Bosna Hersek ile Türkiye arasındaki mevcut ilişkinin sürmesi halinde" oldu tabi ki.
Sonunda Erdoğan bizzat devreye girdi.
* * *
Dediğimiz gibi, Bosna-Sırbistan Hırvatistan turu Erdoğan'ın bölgesel rolünü ve Dünya Lideri imajını cilalamak için uygun bir zemindi. AKP medyası bu fırsatı kaçırmadı tabii ki.
Hatta bir sokak röportaj serisi gündem oldu. "Bosna Hersek'te adaylığını koysa hangi dünya liderine oy verirdiniz?" sorusuna halkın çoğunluğu "Erdoğan" cevabını veriyordu.
Ardından vaatlere başlandı.
Saraybosna-Belgrad Otoyol projesine Ziraat Bankası'ndan kredi sözü verildi. Türkiye'den Bosna'ya, Bosna'dan Türkiye'ye kimlik kartlarıyla seyahat edilebilmesi için karar alındı. Enerji eylem grubu oluşturulması ve sanayi bölgeleri kurulması gibi bir dizi konu dillendirildi.
Erdoğan'ın en dikkat çekici etkinliği ise Bosna-Hersek'in dört bir yanından gelen müftülerle yaptığı toplantıydı. Baklayı ağzından orada çıkardı. İzetbegoviç'le yollarını ayıran muhaliflerle AKP'den ayrılan isimleri aynı torbaya koydu ve Batının Müslümanları bölmek politikasının araçları olarak değerlendirdi.
Türkiye Cumhurbaşkanlığı'nın sitesinde sözleri tam şu şekilde;
"Bizi bölmeye çalışacaklar. Çalışıyorlar da. İçimizden birileri çıkıp gidiyor. Benim yanımda olup da başbakan yaptığım kişilerden bir kısmı çekip gitti. Bize bir şey yapmadılar, kendilerine yaptılar. Aynı şey şu anda Bakir kardeşimin yanından çekip gidenler de olmuş. Bunları da göreceğiz, bileceğiz. Bunlar acaba niye çekip gidiyorlar? Burada birilerinin oyunları yok mu? Batı, Müslümanları bölmek, parçalamak için var. Bölecek, parçalayacak ondan sonra da yutacak. Bu işin önündeki en büyük engel siz olacaksınız. Bunlara bu fırsatı vermemek lazım."
* * *
Erdoğan, Bosna seçimlerini kişiselleştirdi. Bosna'da İzetbegoviç'in zaferi aslında kendi zaferi olacak, Ali Babacan'lı, Ahmet Davutoğlu'lu altılı masaya da stratejik bir mesaj verecekti. Olmadı.
Bosna üzerinden Türkiye'deki altılı masaya mesaj verme hevesindeki AKP ve AKP medyası da sus pus olmuş durumda. "Tek karış toprak vermedi" yalanıyla Sultan Abdülhamit üzerinden yeni bir tarih yaratmaya çalışanlar, Abdülhamit döneminde kaybedilen Bosna Hersek'te duvara tosladı kısacası.
Ama bu sadece başlangıç.
Bosna Hersek Cumhurbaşkanlığının Boşnak üyesi Denis Beçiroviç, CHP'den 'kardeş parti' olarak bahseden bir sosyal demokrat. Ilımlı kimliği ile tanınıyor ama Erdoğan'ın seçim dönemindeki yaklaşımının elbette ki etkisi olacak. Hatta Erdoğan o bilindik intikamcı tavrını takınmaya kalkarsa, Türkiye ile Bosna arasında örneği görülmeyen gerilimler bile söz konusu olabilir.
Bosna'daki bu tablo CHP açısından önemli fırsatlar içeriyor. CHP'nin elindeki belediyelerle Bosnalı kardeşlerine desteği çok kritik. Kemal Kılıçdaroğlu'nun Beçiroviç'i kutladığı sosyal medya mesajı da bu anlamda dikkat çekici bir sinyal. İki sosyal demokrat lider arasındaki bu köprü, CHP'nin yeni dönemde uluslararası alandaki etkinliğinin bir göstergesi olarak geliştirilmeli, hatta ön plana çıkarılmalı. Türkiye'de Bosna'dakinden fazla Boşnak'ın yaşadığını da hatırlatmakta fayda var.