BEN ETTİM, SEN ETME…
Lâfı-sözü dinlenen, ağzından çıkan her lâfa itibar edilen bir adam, bir başka adam hakkında; iddia mı desem, iftira mı desem, bir lâf etmiş…
Dedim ya, lâfı dinlenen biri…
Ağzından çıkan her söz; durgun suya atılan taşın oluşturduğu halkalar misali; halka halka, sokak sokak, mahalle mahalle, şehir şehir yayılıp, bütün ülkede duyulmuş…
Ve tabiî; adı geçen şahıs hakkında kimi buğz etmiş, kimi kin duymuş, kimi de öfkelenmiş!..
Anlayacağınız;
Bu hınçların ardından, bir linç kampanyası açılmış adam hakkında…
Gıyabında, çoktaan hüküm verilmiş…
Bu yargısız infazın sonunda; hani adamı ellerine geçirseler, bir kaşık suda boğacaklar!..
Aleyhinde böyle bir hava oluşmuş yani…
Günler, haftalar ve hatta aylar böyle geçip giderken; sözü dinlenir adam, bir hata ettiğini farketmiş…
Ağzından çıkan sözün, bir iftira olduğunu anlamış…
Anlamış, anlamasına da;
Ok yaydan fırlamış bir kere…
BEN ETTİM, SEN ETME!
Yine de, dürüst ve imanlı bir adammış… Pişmanlık duyup, başlamış kıvranmaya…
Ne yapsam, ne etsem de kendimi affettirsem? diye düşünürken, karar vermiş; gidip özür dileyecek…
Düşündüğü gibi de yapmış…
Gitmiş iftira attığı adamın yanına…
Ne olur demiş; Ben ettim, sen etme!..
Bir halt işledim, ne olur beni affet!
“Olur” demiş adam; Özrünü kabul ederim ama, bir şartla!”
Adam, sevinçle bağırmış;
“Ne istersen yaparım… İstersen kölen bile olurum!.. Yeter ki beni affet!”
Adamcağız, bir çuval bulmuş, içine de kuş tüylerini doldurup, ağzını bağladıktan sonra; Hadi demiş, şu dağa çıkalım!
Çıkmışlar… Dağın en rüzgârlı tepesine geldiklerinde, adam çuvalın ağzını açmış, kuş tüylerini boşaltmaya başlamış!..
Kuş tüyü bu; hiç rüzgârda durur mu?..
Her birisi, ayrı bir yere dağılmış!.. Kimi Hanya’ya, kimi Konya’ya!..
Bu manzarayı şaşkınlık içinde izleyen adam, bu işin nereye varacağını merak ederken, çuvaldaki son tüyü de döken adam; kendisine iftira atan adama dönüp, demiş ki;
“Hadi, sıra sende… Rüzgârın dağıttığı şu tüyleri tek tek topla, doldur şu çuvala da, özrünü kabul edeyim!..”
Mümkün mü o tüylerin hepsini tek tek toplayıp da yeniden çuvala doldurmak!..
Elbette mümkün değil!.. Çünkü, dağın her yanına dağılmışlar!..
Adam; Ben bunları nasıl toplarım? diye düşünürken, iftiraya uğrayan adam, şöyle konuşmuş:
“Senin bana attığın iftira da, aynen bu tüyler gibi, ülkenin her yanına dağıldı…”
“Sen, nasıl ki bu tüyleri tek tek toplayamazsan, ben de senin sözüne kanan insanlara tek tek anlatamam!”
Lâfı-sözü dinlenen, ağzından çıkan her lâfa itibar edilen bir adam, bir başka adam hakkında; iddia mı desem, iftira mı desem, bir lâf etmiş…
Dedim ya, lâfı dinlenen biri…
Ağzından çıkan her söz; durgun suya atılan taşın oluşturduğu halkalar misali; halka halka, sokak sokak, mahalle mahalle, şehir şehir yayılıp, bütün ülkede duyulmuş…
Ve tabiî; adı geçen şahıs hakkında kimi buğz etmiş, kimi kin duymuş, kimi de öfkelenmiş!..
Anlayacağınız;
Bu hınçların ardından, bir linç kampanyası açılmış adam hakkında…
Gıyabında, çoktaan hüküm verilmiş…
Bu yargısız infazın sonunda; hani adamı ellerine geçirseler, bir kaşık suda boğacaklar!..
Aleyhinde böyle bir hava oluşmuş yani…
Günler, haftalar ve hatta aylar böyle geçip giderken; sözü dinlenir adam, bir hata ettiğini farketmiş…
Ağzından çıkan sözün, bir iftira olduğunu anlamış…
Anlamış, anlamasına da;
Ok yaydan fırlamış bir kere…
BEN ETTİM, SEN ETME!
Yine de, dürüst ve imanlı bir adammış… Pişmanlık duyup, başlamış kıvranmaya…
Ne yapsam, ne etsem de kendimi affettirsem? diye düşünürken, karar vermiş; gidip özür dileyecek…
Düşündüğü gibi de yapmış…
Gitmiş iftira attığı adamın yanına…
Ne olur demiş; Ben ettim, sen etme!..
Bir halt işledim, ne olur beni affet!
“Olur” demiş adam; Özrünü kabul ederim ama, bir şartla!”
Adam, sevinçle bağırmış;
“Ne istersen yaparım… İstersen kölen bile olurum!.. Yeter ki beni affet!”
Adamcağız, bir çuval bulmuş, içine de kuş tüylerini doldurup, ağzını bağladıktan sonra; Hadi demiş, şu dağa çıkalım!
Çıkmışlar… Dağın en rüzgârlı tepesine geldiklerinde, adam çuvalın ağzını açmış, kuş tüylerini boşaltmaya başlamış!..
Kuş tüyü bu; hiç rüzgârda durur mu?..
Her birisi, ayrı bir yere dağılmış!.. Kimi Hanya’ya, kimi Konya’ya!..
Bu manzarayı şaşkınlık içinde izleyen adam, bu işin nereye varacağını merak ederken, çuvaldaki son tüyü de döken adam; kendisine iftira atan adama dönüp, demiş ki;
“Hadi, sıra sende… Rüzgârın dağıttığı şu tüyleri tek tek topla, doldur şu çuvala da, özrünü kabul edeyim!..”
Mümkün mü o tüylerin hepsini tek tek toplayıp da yeniden çuvala doldurmak!..
Elbette mümkün değil!.. Çünkü, dağın her yanına dağılmışlar!..
Adam; Ben bunları nasıl toplarım? diye düşünürken, iftiraya uğrayan adam, şöyle konuşmuş:
“Senin bana attığın iftira da, aynen bu tüyler gibi, ülkenin her yanına dağıldı…”
“Sen, nasıl ki bu tüyleri tek tek toplayamazsan, ben de senin sözüne kanan insanlara tek tek anlatamam!”