Mesela ben Kılıçdaroğlu başörtüsü ile ilgili yasa teklifi hamlesiyle hata yapmıştır, şimdi sırası mıydı, memleketin başka derdi mi yok, falan gibi eleştiriler getirsem gayet normal olur.
Ama bunu CHP'nin kanalları, gazeteleri ve oralarda çalışanlar yapınca gündem olur. Her şekilde nezaket sınırları içinde herkesin böyle bir hakkı vardır. Yanlış bulduğuna yanlış demek kimden geldiğine bakmadan demek gazeteci hasletidir.
Ama baştan da söylediğim gibi bu gündem olur, hele bizimki gibi ülkelerde kesin gündem olur.
O sebeple eleştirinin dozu içeriği falan değil ama şekli önemlidir. Mesela dalga geçmezsiniz bunu yaparken. Kılıçdaroğlu'nun yanında da olsanız, karşısında da olsanız geçemesiniz. Ama işte geçenler olmuş, mesela Enver Aysever'in Kılıçdaroğlu eleştirisi öyle bir seviyeye erişmiş ki iktidara yakın medya tarafından üzerine atlanmış: "Aysever Kılıçdaroğlu ile dalga geçti".
O medya bu sayede Kılıçdaroğlu'nu eleştirme zahmetinden bile kurtulmuş.
Başka eleştiriler de yapıldı aynı konuda CHP Genel Başkanına, yine en yakınındaki gazeteci isimlerden hem de bir çoğu daha ölçülü olması gerektiği gibi yapıldı. Gazetecilik görevinin gereği olarak algılanması gereken eleştiriler. Mesela Mustafa Balbay: "Saç teli kadar özgürlük" yazısıyla Kılıçdaroğlu'na katılmadığını belirtti.
Ben Kemal Bey'e katılıyorum ama, hamlesi bir açı hariç doğrudur. O bir açı da şudur ki özgürlükler her kesim tarafından içselleştirilmeden kanunlarla halledilemez. İşte bu tek açı da Kemal Bey'i eleştiren CHP'li kalemlerin engeline takılıyor ne yazık ki. Bu eleştiriler nedeniyle Kemal Bey'in samimiyeti tartışılır hale geliyor.
Ancak başörtüsü meselesi özelinde başka bir çok konuyu da doğru analiz etmek için bu ülkede çok önemli iki tarih var, bugün o eleştiri sahipleri de o iki tarihi çok iyi hatırlar: 12 Eylül ve 28 Şubat
Üzerinde yaşadığımız coğrafyanın komşularında yaşanan siyasal İslam iktidarlarının hatta rejimlerinin oluşma tarihlerine bakın, mesela Mısır, İran, Pakistan: 5 Temmuz 1977'de Orgeneral Muhammed Ziyau'l-Hak bir askeri darbe gerçekleştirerek Butto ve Çavdara yönetimine son verdi. Butto 4 Nisan 1979'da askeri yönetim tarafından idam edildi..1 Şubat 1979 günü Ayetullah Humeyni Şah Rıza Pehlevi iktidarını yıkarak İran İslam Cumhuriyetini kurdu..6 Ekim 1981 günü Mısır 'da Enver Sedat askeri tören geçişi sırasında yine askeri bir araçtan açılan ateş sonucu öldürüldü ki zaman içinde bu olay da bir darbe niteliğine dönüştü..12 Eylül 1980 de Turkiye'de tuhaf yollarla Genel Kurmay Başkanı olan Kenan Evren askeri bir darbe yaptı..
Ne büyük tesadüfler değil mi?
Bir de Türkiye'de başörtüsünün üniversitelerde ne zaman yasaklandığına bakın, ya da zahmet etmeyin: 1984. Biraz da hafızanızı zorlayın o yasaktan önce üniversitelerde başörtülü öğrenci popülasyonun ne kadar olduğunu, yani yasaklanmadan önce mi sonra mı artmış sayı.
Serbest kaldıktan sonra da bir daha bakın bakalım, yasak olduğu dönemdeki hızla mı artmış, başörtüsü takan insanların sosyal hayatlarında bir değişiklik yaşanmış mı serbest bırakılan 2013 tarihinden beri.
Karşı olanların Türban, taraftar olanların başörtüsü kavramlarını kullanarak yürüttükleri bu tartışma bugün iktidarın en önemli kozlarından birisi olarak güncelliğini koruyor aslında ve bence Kılıçdaroğlu'nun son hamlesi seçime doğru bu koza karşı bir ön alma hamlesiydi. Ama bazı hassasiyetler kendi çevresinden beklediği desteği almasını engelledi.
Dahası bu ülkenin yüzde 90'ından fazlası en azından teorik olarak Müslüman, örtünmek de bu dinin emri, CHP de bu ülkede seçime girecek.
Yeri gelmişken size bir de 28 Şubat hatırası:
Batı harekat konsepti başlıklı Org. Çevik bir imzalı bildirinin 4. maddesinin c bendi:
"Mevcut seçim yasası ve eğitim sisteminin devam etmesi halinde 2000 yılı genel seçimlerinde Milli görüşçü partilerin din eğitimli seçmenini etkisiyle toplam oyların yüzde 34 'ü ile tek başına iktidara gelerek ülkede dine dayalı devlet düzenini kurabilecek her türlü değişikliği yapabilecekleri 2005 seçimlerinde ise her konuda mutlak çoğunluğu elde edecekleri değerlendirilmektedir"
Bu ne öngörü... Madem bu kadar gördün neden beceremedin demezler mi adama. Kutsallarına saldırma saydın bu milletin bu neticeleri daha kolay engelleyemez miydin diye sormak gerekmez mi? O zaman Kılıçdaroğlu başka bir yol denemekte haksız mı?
Ama bunu CHP'nin kanalları, gazeteleri ve oralarda çalışanlar yapınca gündem olur. Her şekilde nezaket sınırları içinde herkesin böyle bir hakkı vardır. Yanlış bulduğuna yanlış demek kimden geldiğine bakmadan demek gazeteci hasletidir.
Ama baştan da söylediğim gibi bu gündem olur, hele bizimki gibi ülkelerde kesin gündem olur.
O sebeple eleştirinin dozu içeriği falan değil ama şekli önemlidir. Mesela dalga geçmezsiniz bunu yaparken. Kılıçdaroğlu'nun yanında da olsanız, karşısında da olsanız geçemesiniz. Ama işte geçenler olmuş, mesela Enver Aysever'in Kılıçdaroğlu eleştirisi öyle bir seviyeye erişmiş ki iktidara yakın medya tarafından üzerine atlanmış: "Aysever Kılıçdaroğlu ile dalga geçti".
O medya bu sayede Kılıçdaroğlu'nu eleştirme zahmetinden bile kurtulmuş.
Başka eleştiriler de yapıldı aynı konuda CHP Genel Başkanına, yine en yakınındaki gazeteci isimlerden hem de bir çoğu daha ölçülü olması gerektiği gibi yapıldı. Gazetecilik görevinin gereği olarak algılanması gereken eleştiriler. Mesela Mustafa Balbay: "Saç teli kadar özgürlük" yazısıyla Kılıçdaroğlu'na katılmadığını belirtti.
Ben Kemal Bey'e katılıyorum ama, hamlesi bir açı hariç doğrudur. O bir açı da şudur ki özgürlükler her kesim tarafından içselleştirilmeden kanunlarla halledilemez. İşte bu tek açı da Kemal Bey'i eleştiren CHP'li kalemlerin engeline takılıyor ne yazık ki. Bu eleştiriler nedeniyle Kemal Bey'in samimiyeti tartışılır hale geliyor.
Ancak başörtüsü meselesi özelinde başka bir çok konuyu da doğru analiz etmek için bu ülkede çok önemli iki tarih var, bugün o eleştiri sahipleri de o iki tarihi çok iyi hatırlar: 12 Eylül ve 28 Şubat
Üzerinde yaşadığımız coğrafyanın komşularında yaşanan siyasal İslam iktidarlarının hatta rejimlerinin oluşma tarihlerine bakın, mesela Mısır, İran, Pakistan: 5 Temmuz 1977'de Orgeneral Muhammed Ziyau'l-Hak bir askeri darbe gerçekleştirerek Butto ve Çavdara yönetimine son verdi. Butto 4 Nisan 1979'da askeri yönetim tarafından idam edildi..1 Şubat 1979 günü Ayetullah Humeyni Şah Rıza Pehlevi iktidarını yıkarak İran İslam Cumhuriyetini kurdu..6 Ekim 1981 günü Mısır 'da Enver Sedat askeri tören geçişi sırasında yine askeri bir araçtan açılan ateş sonucu öldürüldü ki zaman içinde bu olay da bir darbe niteliğine dönüştü..12 Eylül 1980 de Turkiye'de tuhaf yollarla Genel Kurmay Başkanı olan Kenan Evren askeri bir darbe yaptı..
Ne büyük tesadüfler değil mi?
Bir de Türkiye'de başörtüsünün üniversitelerde ne zaman yasaklandığına bakın, ya da zahmet etmeyin: 1984. Biraz da hafızanızı zorlayın o yasaktan önce üniversitelerde başörtülü öğrenci popülasyonun ne kadar olduğunu, yani yasaklanmadan önce mi sonra mı artmış sayı.
Serbest kaldıktan sonra da bir daha bakın bakalım, yasak olduğu dönemdeki hızla mı artmış, başörtüsü takan insanların sosyal hayatlarında bir değişiklik yaşanmış mı serbest bırakılan 2013 tarihinden beri.
Karşı olanların Türban, taraftar olanların başörtüsü kavramlarını kullanarak yürüttükleri bu tartışma bugün iktidarın en önemli kozlarından birisi olarak güncelliğini koruyor aslında ve bence Kılıçdaroğlu'nun son hamlesi seçime doğru bu koza karşı bir ön alma hamlesiydi. Ama bazı hassasiyetler kendi çevresinden beklediği desteği almasını engelledi.
Dahası bu ülkenin yüzde 90'ından fazlası en azından teorik olarak Müslüman, örtünmek de bu dinin emri, CHP de bu ülkede seçime girecek.
Yeri gelmişken size bir de 28 Şubat hatırası:
Batı harekat konsepti başlıklı Org. Çevik bir imzalı bildirinin 4. maddesinin c bendi:
"Mevcut seçim yasası ve eğitim sisteminin devam etmesi halinde 2000 yılı genel seçimlerinde Milli görüşçü partilerin din eğitimli seçmenini etkisiyle toplam oyların yüzde 34 'ü ile tek başına iktidara gelerek ülkede dine dayalı devlet düzenini kurabilecek her türlü değişikliği yapabilecekleri 2005 seçimlerinde ise her konuda mutlak çoğunluğu elde edecekleri değerlendirilmektedir"
Bu ne öngörü... Madem bu kadar gördün neden beceremedin demezler mi adama. Kutsallarına saldırma saydın bu milletin bu neticeleri daha kolay engelleyemez miydin diye sormak gerekmez mi? O zaman Kılıçdaroğlu başka bir yol denemekte haksız mı?