Bahar, alıp başını gitmelerin mevsimidir. Sebepsiz yere bazen… Önünü ardını hesaplamadan… Hesapsız, kitapsız çekip gitmelerin mevsimidir bahar…
Bir bakarsınız kekik kokulu bir nisan sabahı koparıp alıverir sizi hayattan… Çiçek açmış bir kiraz ağacının hayaliyle yollara düşersiniz.
Demir alır gönlünüzün limanındaki gemiler… Açılır gidersiniz…
Aradığınız belki yüzülmemiş denizlerdir, belki keşfedilmemiş sevdalar, belki hiç yazılmamış satırlar…
Yüzmenin, sevmenin, yazmanın heyecanıyla coşarsınız.
Dünyaya sırtınızı dönüp yürürken, o yaşanmamışlıkların izini sürersiniz kuytularda… Ve çoğu zaman kendinizle karşılaşırsınız umulmadık bir köşebaşında…
Elele tutuşur yürürsünüz içindeki çocukla…
O’nu büyütmekten korkarak…
* * *
Önünde bir nisan sağanağı varsa, geriye dönüp bakası gelmez insanın…
Oysa fotoğrafları henüz tazedir dünün ayazlı gecelerinin… Kışı birlikte aştığınız dostluklar sımsıcak durur yüreğinizde… Sadakatin ve yerleşikliğin güvenli kolları huzur vaadeder ardınız sıra…
Gel gör ki baharın kokusu dayanılmazdır. Ilık bir rüzgar ruhunuzdaki isyanı okşar. “Hadi sokağa” diye bağıran sirenler çalar içinizden… Derinliklerinizde tutuşturulmayı bekleyen alevler kı vılcımlanır. Kalbinizden havalanan güvercinlere şaşakalırsınız.
Sanki gitmek sadakattir: kalmaksa ihanet…
100 günü aşkındır bu köşede Yeni Yüzyıl haftasonlarında birlikte olduk sizlerle…
Güldük çoğu zaman ya da kızdık öfke dolu sözcüklerde… Mahzunlaştığımız da oldu, çocuklaştığımız kadar…
Yeni sözler söyleme derdine düştük, eskiye sırtımızı dönmeden…
Zorlu bir kışı, kırık dökük satırları ufalayıp ateşleyerek geçirdik.
Yeni bir yüzyılın silueti gülümsedi siz sayfaları çevirdikçe… “Ha doğdu, ha doğacak” denilen gazete, yeni kızlar, yeni oğlanlar doğurdu yeni doğacak bir yüzyıl için…
Sonra nisan geldi…
Sokakta direnilmesi imkansız bir çimen kokusu… içinin bir yerinde yuvadan erken ayrılmanın, sokakta hırpalanmanın korkusu…
Lakin bahara söz geçirmek ne mümkün…
Bir kez çiy düşmeye görsün kış mahmuru bedenlere…
…Coşkuları dizginleyebilene aşkolsun…
* * *
Bu yüzden izin istiyorum sizlerden… Bu köşe (kış köşesi) baharla buharlaşıyor.
Geriye bakınca hüzünleniyorum elbet…
Çünkü geride güzel bir doğuma ortak olmanın tatlı heyecanı var. Ve paylaşılmış köşelerde benzer duyarlılıklar… Ve sımsıcak dostluklar…
Ama önümsıra yüzülmemiş denizlerden iyot kokuları çarpıyor burnuma… Yeni Yüzyıl’ın ilham verdiği baharlar çağırıyor.
Şimdi gitmek sadakattir, kalmaksa ihanet…
O yüzden bir an önce kanatları takıp, uçmakta yarar var… Yeni baharlarda, yepyeni bahar şarkıları söyleyebilmek için…
Hep beraber…
Bir bakarsınız kekik kokulu bir nisan sabahı koparıp alıverir sizi hayattan… Çiçek açmış bir kiraz ağacının hayaliyle yollara düşersiniz.
Demir alır gönlünüzün limanındaki gemiler… Açılır gidersiniz…
Aradığınız belki yüzülmemiş denizlerdir, belki keşfedilmemiş sevdalar, belki hiç yazılmamış satırlar…
Yüzmenin, sevmenin, yazmanın heyecanıyla coşarsınız.
Dünyaya sırtınızı dönüp yürürken, o yaşanmamışlıkların izini sürersiniz kuytularda… Ve çoğu zaman kendinizle karşılaşırsınız umulmadık bir köşebaşında…
Elele tutuşur yürürsünüz içindeki çocukla…
O’nu büyütmekten korkarak…
* * *
Önünde bir nisan sağanağı varsa, geriye dönüp bakası gelmez insanın…
Oysa fotoğrafları henüz tazedir dünün ayazlı gecelerinin… Kışı birlikte aştığınız dostluklar sımsıcak durur yüreğinizde… Sadakatin ve yerleşikliğin güvenli kolları huzur vaadeder ardınız sıra…
Gel gör ki baharın kokusu dayanılmazdır. Ilık bir rüzgar ruhunuzdaki isyanı okşar. “Hadi sokağa” diye bağıran sirenler çalar içinizden… Derinliklerinizde tutuşturulmayı bekleyen alevler kı vılcımlanır. Kalbinizden havalanan güvercinlere şaşakalırsınız.
Sanki gitmek sadakattir: kalmaksa ihanet…
100 günü aşkındır bu köşede Yeni Yüzyıl haftasonlarında birlikte olduk sizlerle…
Güldük çoğu zaman ya da kızdık öfke dolu sözcüklerde… Mahzunlaştığımız da oldu, çocuklaştığımız kadar…
Yeni sözler söyleme derdine düştük, eskiye sırtımızı dönmeden…
Zorlu bir kışı, kırık dökük satırları ufalayıp ateşleyerek geçirdik.
Yeni bir yüzyılın silueti gülümsedi siz sayfaları çevirdikçe… “Ha doğdu, ha doğacak” denilen gazete, yeni kızlar, yeni oğlanlar doğurdu yeni doğacak bir yüzyıl için…
Sonra nisan geldi…
Sokakta direnilmesi imkansız bir çimen kokusu… içinin bir yerinde yuvadan erken ayrılmanın, sokakta hırpalanmanın korkusu…
Lakin bahara söz geçirmek ne mümkün…
Bir kez çiy düşmeye görsün kış mahmuru bedenlere…
…Coşkuları dizginleyebilene aşkolsun…
* * *
Bu yüzden izin istiyorum sizlerden… Bu köşe (kış köşesi) baharla buharlaşıyor.
Geriye bakınca hüzünleniyorum elbet…
Çünkü geride güzel bir doğuma ortak olmanın tatlı heyecanı var. Ve paylaşılmış köşelerde benzer duyarlılıklar… Ve sımsıcak dostluklar…
Ama önümsıra yüzülmemiş denizlerden iyot kokuları çarpıyor burnuma… Yeni Yüzyıl’ın ilham verdiği baharlar çağırıyor.
Şimdi gitmek sadakattir, kalmaksa ihanet…
O yüzden bir an önce kanatları takıp, uçmakta yarar var… Yeni baharlarda, yepyeni bahar şarkıları söyleyebilmek için…
Hep beraber…