Siyaset gündeminde bugünlerde çokça kullanılan “iç cephe”nin ne kadar önemli olduğunu, Kürt kartının kullanılarak nasıl iç cephenin dağıtılmak istendiğini ve batının bu konuda oyunlar hazırladığına ilişkin konuşmasını Atatürk, 6 Mart 1922’de Meclis’in gizli oturumunda yaptı.
Atatürk, 41 yaşandaydı. Sakarya Meydan Muharebesi yapılmış ama henüz ordu, Başkumandanlık Meydan Muharebesiyle İzmir’e girmemişti. Padişah Vahdettin bir İngiliz gemisiyle İstanbul’dan ayrılmamış, henüz cumhuriyet ilan edilmemişti.
6 Mart 1922’de Atatürk, gizli oturumda Meclis Reisi Rauf Bey tarafından, “Paşa hazretleri” denilerek kürsüye davet edildikten sonra, “Başkumandan Mustafa Kemal Paşa Hazretleri” olarak isminin tutanaklarda yer aldığı tarihi konuşmasını yaptı.
Batının Kürt kartını kullanacağı konusunda önemli bir başka konuşmayı da, Dışişleri Bakanı Şükrü Kaya 4 Şubat 1925 tarihindeki gizli oturumda yaptı.
“Kale içinden yıkılır”
6 Mart 1922’de yapılan gizli oturumda, Atatürk, iç cephenin önemini anlatan konuşmasında, güneydoğu cephesinde bir “Kürdistan meselesi” çıkarılmak istendiğine dikkat çekti.
“Aslolan iç cephedir. Bu cephe bütün milletin oluşturduğu cephedir. Dış cephe, ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir. Bu cephe mağlup olabilir; fakat hiçbir zaman bir memleketi yok edemez. Memleketi temelinden yıkan iç cephenin çökmesidir. Bu gerçeğe bizden daha çok vakıf olan düşmanlarımız ki, başta en zelil düşman olan İngiliz, asıl bu cepheyi yıkmak için iki üç seneden beri ve asırlardan beri uğraşmaktadır. Bildiğiniz gibi eski Osmanlı tabirimizce, ‘Kale içinden yıkılır.’ İşte düşmanlarımız bizi içimizden yıkmaya çalışıyorlar. Bu noktada dikkati çeken, güneydoğu cephemizde bir Kürdistan meselesi ortaya çıkarmak ve oradaki masum halkın fikirlerini karıştırmak, ihlal etmek ve genel birliği bozmak için her türlü girişimi yapmışlardır. Şüphe yok ki, hükümetimizce, bunları vaktinden önce önlemek için gerekli tedbirler alınmıştır ve aslolan bu cephe korundukça tabii ki, dış cephede ufak tefek sorunlar olsa bile bunları derhal tamir etmek mümkündür.”
Meclisin önemi
Atatürk, iç ve dış cephede başarılı olmanın yolunun da Meclis’ten geçtiğini ve Meclis’te birlik olmadığı takdirde bunun sağlanamayacağını söyledi. Kurtuluş Savaşı boyunca, önemli tüm kararları Meclis’e dayandıran ve her adımda bunu gözeten Atatürk, o gün de bu görüşlerini, Meclisteki milletvekillerine, “Heyeti Celile” diye hitap ederek yaptı.
“Efendiler, gerek bu iç cepheyi tutmakta ve gerek iç cephenin dayandığı ordu cephesinin kuvveti ve maneviyatının korumasının dayanağı Heyeti Celiledir. Bu Heyeti Celile, ne kadar çok birlik ve dayanışma içinde samimi olarak hareket edebilirse, iç ve dış cepheniz için o kadar emin ve içiniz rahat olabilir. Bu Heyeti Celile düşmana ümit vermedikçe, iç ve dış cephelerin yerinden oynamasına imkân yoktur.”
“Kürtlere bağımsızlık vaadi”
Dışişleri Bakanı Şükrü Kaya, Mecliste, 4 Şubat 1925’te yapılan gizli oturumda, batının Kürt kartını kullanmaya devam edeceğine ilişkin önemli bir konuşma yaptı. Kürtlerin bağımsızlık vaadi ile aldatılarak, Türkiye’ye düşman yapılmak istendiğini belirtti.
“İngiltere’nin Musul’da ne işi var? Petrol madenlerini verelim, imtiyazını alsın, fakat toprağını bize bıraksın. Gayesi petrol madenleri değildir. Petrol madenleri ikinci derecede kalır. Onun gayesi, demin Rauf Beyefendinin dediği gibi, Türkiye’yi bir de doğudan sarmaktır. Musul’da, Süleymaniye’de, şurada, burada mevcut olan Kürtleri aldatarak, ‘Size bağımsızlık veriyorum.’ diyerek, bize daima düşman olacak bir kütle yaratmayı düşünmektedir. Belki bu yolu Bakü’ye kadar götürmektir. Bu suretle, İran’daki petroller ele geçtikten sonra Irak’taki petrol madenlerini de eline geçirir ve Bakü’ye kadar gider. Yani dünyanın bu en zengin petrol hatlarına sahip olan saha eline geçer. Ve aynı zamanda bir taş ile iki kuş vurmuş olur.”
“Bekle ve gör” politikası
Dışişleri Bakanı Kaya, İngiltere’nin bu politikasını sabırla ve yıllara yayarak gerçekleştirmek isteyeceğine dikkat çekti.
“İngiltere’nin büyük bir sözü vardır ki; hakikaten bu söz büyüktür. Ayrıca da büyük sabrı vardır. Efendiler, o büyük söz de şudur: ‘Bekle ve gör.’ Sabır da büyüktür. Şimdi efendiler, İngilizler Türkler için; şu sözü söylemekte ve şu zihniyeti taşımaktadırlar. ‘Türk adam olamamıştır, bütün yaptıkları, devrimler ve savaş hep zahiri şeylerdir. Türklerin sınırına düşman geldi. Bu ise Türklerin asabiyetine dokundu, derhal ayaklandılar, düşman da zayıftı, harp ettiler ve düşmanı memleketlerinden attılar. Şimdi çubuklarını yakıp keyiflerine bakıyorlar. Siyaseti hariciye ile iktisatla meşgul değillerdir. Meşgul olsalar da kabiliyetleri yoktur. Bu nedenle bir gün, pişmiş yemiş gibi düşeceklerdir. O günü bekleyelim.’ diyorlar. Şimdi arz ettiğim gibi bu bir defa kesin siyasetleridir.”
Türkiye’nin tehditi
Dışişleri Bakanı, Türkiye’nin bağımsızlığını kazanmasının, sömürgelerini uyandıracağı için İngiltere için büyük tehdit olarak görüldüğünü ve buna karşı propaganda yapıldığını bildirdi.
“İngiltere’de takip edilen gelenek Türklere düşmandır. O gelenek Türklerin bizatihi mevcudiyetini ve bağımsızlığını, kendilerinin doğuda ve Asya’da sahip oldukları sömürgelere tehdit görmektedir. Diyorlar ki, Türkiye mevcut kaldıkça bir gün, Mısır, Hindistan, Kafkasya, şurası, burası Türkiye’ye dayanacak bağımsızlıklarını ilan edeceklerdir. Eğer İngiltere adası kendi sömürgelerini kaybederse aç ölmeye mahkûm kalır. Efendiler; İngiltere’ye karşı biz, istediğimiz kadar düşman değiliz, biz kendi yurdumuzda, kendi yağımızla kavrulacağız, diyelim, inanmaz, inanmadığı şununla sabittir. Bizi Avrupa âlemine, ‘Türkler İslam birliği siyaseti takip ediyor. Abdülkerim’i kandıran Türklerdir, Çad Gölünün kenarında bir Arap kabilesi ne yapmış, Türkler yaptırmıştır.’ şeklinde propaganda yaparak bütün bunlara karşı Türkleri gösteriyorlar. Aynı zamanda İslam âlemine karşı dönüyor; Türkler Bolşevik olmuşlardır, Türkler halifeyi kovdular, Türkler gavur olmuştur.’ diyorlar.”
Atatürk, 41 yaşandaydı. Sakarya Meydan Muharebesi yapılmış ama henüz ordu, Başkumandanlık Meydan Muharebesiyle İzmir’e girmemişti. Padişah Vahdettin bir İngiliz gemisiyle İstanbul’dan ayrılmamış, henüz cumhuriyet ilan edilmemişti.
6 Mart 1922’de Atatürk, gizli oturumda Meclis Reisi Rauf Bey tarafından, “Paşa hazretleri” denilerek kürsüye davet edildikten sonra, “Başkumandan Mustafa Kemal Paşa Hazretleri” olarak isminin tutanaklarda yer aldığı tarihi konuşmasını yaptı.
Batının Kürt kartını kullanacağı konusunda önemli bir başka konuşmayı da, Dışişleri Bakanı Şükrü Kaya 4 Şubat 1925 tarihindeki gizli oturumda yaptı.
“Kale içinden yıkılır”
6 Mart 1922’de yapılan gizli oturumda, Atatürk, iç cephenin önemini anlatan konuşmasında, güneydoğu cephesinde bir “Kürdistan meselesi” çıkarılmak istendiğine dikkat çekti.
“Aslolan iç cephedir. Bu cephe bütün milletin oluşturduğu cephedir. Dış cephe, ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir. Bu cephe mağlup olabilir; fakat hiçbir zaman bir memleketi yok edemez. Memleketi temelinden yıkan iç cephenin çökmesidir. Bu gerçeğe bizden daha çok vakıf olan düşmanlarımız ki, başta en zelil düşman olan İngiliz, asıl bu cepheyi yıkmak için iki üç seneden beri ve asırlardan beri uğraşmaktadır. Bildiğiniz gibi eski Osmanlı tabirimizce, ‘Kale içinden yıkılır.’ İşte düşmanlarımız bizi içimizden yıkmaya çalışıyorlar. Bu noktada dikkati çeken, güneydoğu cephemizde bir Kürdistan meselesi ortaya çıkarmak ve oradaki masum halkın fikirlerini karıştırmak, ihlal etmek ve genel birliği bozmak için her türlü girişimi yapmışlardır. Şüphe yok ki, hükümetimizce, bunları vaktinden önce önlemek için gerekli tedbirler alınmıştır ve aslolan bu cephe korundukça tabii ki, dış cephede ufak tefek sorunlar olsa bile bunları derhal tamir etmek mümkündür.”
Meclisin önemi
Atatürk, iç ve dış cephede başarılı olmanın yolunun da Meclis’ten geçtiğini ve Meclis’te birlik olmadığı takdirde bunun sağlanamayacağını söyledi. Kurtuluş Savaşı boyunca, önemli tüm kararları Meclis’e dayandıran ve her adımda bunu gözeten Atatürk, o gün de bu görüşlerini, Meclisteki milletvekillerine, “Heyeti Celile” diye hitap ederek yaptı.
“Efendiler, gerek bu iç cepheyi tutmakta ve gerek iç cephenin dayandığı ordu cephesinin kuvveti ve maneviyatının korumasının dayanağı Heyeti Celiledir. Bu Heyeti Celile, ne kadar çok birlik ve dayanışma içinde samimi olarak hareket edebilirse, iç ve dış cepheniz için o kadar emin ve içiniz rahat olabilir. Bu Heyeti Celile düşmana ümit vermedikçe, iç ve dış cephelerin yerinden oynamasına imkân yoktur.”
“Kürtlere bağımsızlık vaadi”
Dışişleri Bakanı Şükrü Kaya, Mecliste, 4 Şubat 1925’te yapılan gizli oturumda, batının Kürt kartını kullanmaya devam edeceğine ilişkin önemli bir konuşma yaptı. Kürtlerin bağımsızlık vaadi ile aldatılarak, Türkiye’ye düşman yapılmak istendiğini belirtti.
“İngiltere’nin Musul’da ne işi var? Petrol madenlerini verelim, imtiyazını alsın, fakat toprağını bize bıraksın. Gayesi petrol madenleri değildir. Petrol madenleri ikinci derecede kalır. Onun gayesi, demin Rauf Beyefendinin dediği gibi, Türkiye’yi bir de doğudan sarmaktır. Musul’da, Süleymaniye’de, şurada, burada mevcut olan Kürtleri aldatarak, ‘Size bağımsızlık veriyorum.’ diyerek, bize daima düşman olacak bir kütle yaratmayı düşünmektedir. Belki bu yolu Bakü’ye kadar götürmektir. Bu suretle, İran’daki petroller ele geçtikten sonra Irak’taki petrol madenlerini de eline geçirir ve Bakü’ye kadar gider. Yani dünyanın bu en zengin petrol hatlarına sahip olan saha eline geçer. Ve aynı zamanda bir taş ile iki kuş vurmuş olur.”
“Bekle ve gör” politikası
Dışişleri Bakanı Kaya, İngiltere’nin bu politikasını sabırla ve yıllara yayarak gerçekleştirmek isteyeceğine dikkat çekti.
“İngiltere’nin büyük bir sözü vardır ki; hakikaten bu söz büyüktür. Ayrıca da büyük sabrı vardır. Efendiler, o büyük söz de şudur: ‘Bekle ve gör.’ Sabır da büyüktür. Şimdi efendiler, İngilizler Türkler için; şu sözü söylemekte ve şu zihniyeti taşımaktadırlar. ‘Türk adam olamamıştır, bütün yaptıkları, devrimler ve savaş hep zahiri şeylerdir. Türklerin sınırına düşman geldi. Bu ise Türklerin asabiyetine dokundu, derhal ayaklandılar, düşman da zayıftı, harp ettiler ve düşmanı memleketlerinden attılar. Şimdi çubuklarını yakıp keyiflerine bakıyorlar. Siyaseti hariciye ile iktisatla meşgul değillerdir. Meşgul olsalar da kabiliyetleri yoktur. Bu nedenle bir gün, pişmiş yemiş gibi düşeceklerdir. O günü bekleyelim.’ diyorlar. Şimdi arz ettiğim gibi bu bir defa kesin siyasetleridir.”
Türkiye’nin tehditi
Dışişleri Bakanı, Türkiye’nin bağımsızlığını kazanmasının, sömürgelerini uyandıracağı için İngiltere için büyük tehdit olarak görüldüğünü ve buna karşı propaganda yapıldığını bildirdi.
“İngiltere’de takip edilen gelenek Türklere düşmandır. O gelenek Türklerin bizatihi mevcudiyetini ve bağımsızlığını, kendilerinin doğuda ve Asya’da sahip oldukları sömürgelere tehdit görmektedir. Diyorlar ki, Türkiye mevcut kaldıkça bir gün, Mısır, Hindistan, Kafkasya, şurası, burası Türkiye’ye dayanacak bağımsızlıklarını ilan edeceklerdir. Eğer İngiltere adası kendi sömürgelerini kaybederse aç ölmeye mahkûm kalır. Efendiler; İngiltere’ye karşı biz, istediğimiz kadar düşman değiliz, biz kendi yurdumuzda, kendi yağımızla kavrulacağız, diyelim, inanmaz, inanmadığı şununla sabittir. Bizi Avrupa âlemine, ‘Türkler İslam birliği siyaseti takip ediyor. Abdülkerim’i kandıran Türklerdir, Çad Gölünün kenarında bir Arap kabilesi ne yapmış, Türkler yaptırmıştır.’ şeklinde propaganda yaparak bütün bunlara karşı Türkleri gösteriyorlar. Aynı zamanda İslam âlemine karşı dönüyor; Türkler Bolşevik olmuşlardır, Türkler halifeyi kovdular, Türkler gavur olmuştur.’ diyorlar.”
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.