Evet bu rakamlarla da geçinmek zor orası doğru da bu sarmaldan çıkışın yolu bu mu? Yani asgari ücreti artırdıktan sonrası ne olacak diye bir soru yok mu?
Ya da asgari ücret arttıkça asgari ücretin üzerinde maaş alanlarla asgari ücret arasındaki makas kapanmayacak mı?
Veya asgari ücret yüzde 55 artarken emekli maaşı yüzde 17 artarsa emeklinin en az anlamına gelen asgari ücretin ne kadar gerisine düşeceğini ve geçinmek konusunda ne yapmasını bekliyoruz acaba.
En düşük emekli maaşları üzerinden uygulanan artış yöntemleri ile zaten daha uzun zaman, daha çok prim yatıranlar bir hak kaybına uğramış ve aradaki fark çok azalmıştı. Artık çalışanlar arasında da böyle bir durum gittikçe daha çok baş gösteriyor.
Emekli ve çalışan arasındaki denge de tersine dönmüş durumda. Şimdi işverenlerin ne yapacağına bakacağız. Bugünden maliyet hesaplarına girişmiş durumdalar zaten. Asgari ücretli bir çalışanın işverene maliyeti 11 bin lirayı geçmiş durumda. İşveren ne yapacak peki? Sizce bu maliyetleri mal ve hizmetlere yansıtmayacak mı?
Zaten tarihin en yüksek üretici fiyatları enflasyonu ile karşı karşıyayız, tüketici fiyatları ile üretici fiyatları endeksleri arasında korkunç bir fark var. Bu durum üretim maliyetlerinin hala tüketime olduğu gibi yansımadığını gösteriyor. Bu asgari ücret düzenlemelerinin ardından işverenin direnci de daha çok kırılacak gibi.
Hadi iyi niyetle bakalım ve sadece toplam maliyet içindeki personel maliyetleri oranında zam yapacaklarını umalım. Ancak her birinin diğerinin üzerine yük bindireceğini ve silsile şeklinde birkaç ayda her şeyde böyle bir artış olacağı muhakkak. Tabi birkaç aylık ve sadece personel maliyetleri oranı üzerinden olacağını varsaydığımız artış daha büyük ölçekli firmalar için. En büyük maliyeti personel gideri olan küçük ve orta ölçekli hizmet üreticileri ile 3-10 personelle çalışan esnaf ne yapacak dersiniz. Umarım onlar da sadece yüzde 55 oranında zam yaparlar diyorum ben.
Sayın Cumhurbaşkanı ise beklenti saikini üzerinden enflasyonla mücadele yolunu seçiyor ve yüzde 30'lardan, 20'lerden bahsediyor. Oysa yüzde 120'lerden fazla olarak açıkladıkları yeniden değerleme oranını MTV de bizzat kendisi yüzde 60'ların üzerinde açıkladı. İstese yüzde 24'e kadar indirme yetkisi varken hem de. İşte bu tip göstergeler de sözle oluşturulmaya çalışılan beklentilerin etkisini doğal olarak yok ediyor.
Bütün bunlardan sonra şöyle bir soru geliyor elbette, "Ne yapalım asgari ücreti artırmayalım mı yani?" Cevap evet olamaz ben de farkındayım, ama çözüm bu da değil. Önce adaleti tesis edelim ve ekonomi bilimi ile kavga etmeyi bırakalım. Sonra da şartları oluşturup elbette üretim ekonomisine geçelim.
Yoksa yazının başlığındaki gibi bu zamlar asgari bir çözüm olmaktan ileri gidemez gibi görünüyor.
Biz bu sabah itibariyle üretim ekonomisine geçtik demekle geçilmediğini yazarak gördük zira.
Şimdi dolar üzerinden 2002 asgari ücreti ile bugünün asgari ücretini karşılaştıran insanlar görüyorum. Doların enflasyonunu, alım gücünü falan geçtim ama sadece şunu söylemeliyim: 2002 şartları nedeniyle iktidara gelmiş ve tarihin en uzun ve kudretli iktidarına sahip olarak ülkeyi yönetmiş olanların hala o günlerle kıyas yapıyor olmaları en hafif ifadesiyle acizlik oluyor.
Ya da asgari ücret arttıkça asgari ücretin üzerinde maaş alanlarla asgari ücret arasındaki makas kapanmayacak mı?
Veya asgari ücret yüzde 55 artarken emekli maaşı yüzde 17 artarsa emeklinin en az anlamına gelen asgari ücretin ne kadar gerisine düşeceğini ve geçinmek konusunda ne yapmasını bekliyoruz acaba.
En düşük emekli maaşları üzerinden uygulanan artış yöntemleri ile zaten daha uzun zaman, daha çok prim yatıranlar bir hak kaybına uğramış ve aradaki fark çok azalmıştı. Artık çalışanlar arasında da böyle bir durum gittikçe daha çok baş gösteriyor.
Emekli ve çalışan arasındaki denge de tersine dönmüş durumda. Şimdi işverenlerin ne yapacağına bakacağız. Bugünden maliyet hesaplarına girişmiş durumdalar zaten. Asgari ücretli bir çalışanın işverene maliyeti 11 bin lirayı geçmiş durumda. İşveren ne yapacak peki? Sizce bu maliyetleri mal ve hizmetlere yansıtmayacak mı?
Zaten tarihin en yüksek üretici fiyatları enflasyonu ile karşı karşıyayız, tüketici fiyatları ile üretici fiyatları endeksleri arasında korkunç bir fark var. Bu durum üretim maliyetlerinin hala tüketime olduğu gibi yansımadığını gösteriyor. Bu asgari ücret düzenlemelerinin ardından işverenin direnci de daha çok kırılacak gibi.
Hadi iyi niyetle bakalım ve sadece toplam maliyet içindeki personel maliyetleri oranında zam yapacaklarını umalım. Ancak her birinin diğerinin üzerine yük bindireceğini ve silsile şeklinde birkaç ayda her şeyde böyle bir artış olacağı muhakkak. Tabi birkaç aylık ve sadece personel maliyetleri oranı üzerinden olacağını varsaydığımız artış daha büyük ölçekli firmalar için. En büyük maliyeti personel gideri olan küçük ve orta ölçekli hizmet üreticileri ile 3-10 personelle çalışan esnaf ne yapacak dersiniz. Umarım onlar da sadece yüzde 55 oranında zam yaparlar diyorum ben.
Sayın Cumhurbaşkanı ise beklenti saikini üzerinden enflasyonla mücadele yolunu seçiyor ve yüzde 30'lardan, 20'lerden bahsediyor. Oysa yüzde 120'lerden fazla olarak açıkladıkları yeniden değerleme oranını MTV de bizzat kendisi yüzde 60'ların üzerinde açıkladı. İstese yüzde 24'e kadar indirme yetkisi varken hem de. İşte bu tip göstergeler de sözle oluşturulmaya çalışılan beklentilerin etkisini doğal olarak yok ediyor.
Bütün bunlardan sonra şöyle bir soru geliyor elbette, "Ne yapalım asgari ücreti artırmayalım mı yani?" Cevap evet olamaz ben de farkındayım, ama çözüm bu da değil. Önce adaleti tesis edelim ve ekonomi bilimi ile kavga etmeyi bırakalım. Sonra da şartları oluşturup elbette üretim ekonomisine geçelim.
Yoksa yazının başlığındaki gibi bu zamlar asgari bir çözüm olmaktan ileri gidemez gibi görünüyor.
Biz bu sabah itibariyle üretim ekonomisine geçtik demekle geçilmediğini yazarak gördük zira.
Şimdi dolar üzerinden 2002 asgari ücreti ile bugünün asgari ücretini karşılaştıran insanlar görüyorum. Doların enflasyonunu, alım gücünü falan geçtim ama sadece şunu söylemeliyim: 2002 şartları nedeniyle iktidara gelmiş ve tarihin en uzun ve kudretli iktidarına sahip olarak ülkeyi yönetmiş olanların hala o günlerle kıyas yapıyor olmaları en hafif ifadesiyle acizlik oluyor.