Avrupa ülkeleri içinde medya özgürlüğüne yönelik en ağır ihlâllerin yaşandığı iki ülkeden biri Türkiye. Öbürü de savaş koşulları altındaki Ukrayna.
Bu saptama, MFRR’nin (Medya Özgürlüğü Acil Müdahale) hazırladığı “Medya İhlâlleri İzleme Raporu”nda yer alıyor. 2023 ilk altı aylık raporda, “Gazetecileri sindirmek, eleştirel ve bağımsız haberciliği susturmak için keyfi tutuklamalar, suç isnatları ve mahkûmiyetler sürekli olarak kullanıldı. Türkiye, dünyada gazetecileri en çok hapse atan ülkelerden biri olmaya devam etti. Bu raporun yayımlandığı tarihte 21 gazeteci halen hapisteydi” deniliyor.
Türkiye, erişim engellemeleri ve sosyal medya platformlarından engelleme talep eden ülkeler sıralamasında da lider ülkelerden. Bu bilgi de Free Web Turkey’in 2022 İnternet Sansürü raporundan. 2022'de engellenen 40 bin 536’dan fazla URL’nin çoğunun Cumhurbaşkanı Erdoğan, ailesi, iktidar ve AKP’liler hakkındaki haberler olduğu da vurgulanıyor bu raporda.
Geçen haftaya bu raporlarla başlamıştık ki, raporları doğrulayan yeni gelişmeler sökün etti ardı ardına. Microsoft, Beşiktaş'ın teknik direktörü Burak Yılmaz'ın, “eşine şiddet uyguladığı iddiasına yanıtını” içeren eski bir haber nedeniyle, kendisinden sunucu hizmeti alan T24 haber sitesinin tamamına erişimi engelledi. Microsoft’un yargı kararına dayanmayan bu sansürü nedeniyle 4 saati aşkın süreyle T24’e erişilemedi.
Üstelik Microsoft Türkiye Genel Müdürü Levent Özbilgin, kendisini arayan T24 yönetimine “Siz kim oluyorsunuz ulan” diye çirkin bir tavır sergiledi. Microsoft’un bu engellemesine karşı hiçbir kurumdan itiraz gelmediği gibi meslek örgütlerinin de kayıtsız kalması düşündürücüydü.
Ardından gözaltı ve soruşturmalar birbirini izledi. T24 yazarı Tolga Şardan ve Halktv.com.tr Yazı İşleri Müdürü Dinçer Gökçe gözaltına alındı, ertesi gün de Kısa Dalga yazarı Cengiz Erdinç. Gökçe ve Erdinç, adli kontrol şartıyla serbest bırakılırken, Tolga Şardan tutuklandı. Üstüne üstlük bir de Bianet yazarı Evrim Kepenek ile BirGün’den Yayın Koordinatörü Uğur Koç, Haber Müdürü Uğur Şahin ve muhabir İsmail Arı haklarında soruşturmalar açıldı.
Soruşturmaların tümü de geçen yıl basın yasasında yapılan değişikle icat edilen “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla yürütülüyor. AKP iktidarının hoşuna gitmeyen her haber, bu suçlamaya gerekçe yapılabiliyor. İktidar yanlısı medya da gazeteci gözaltılarını, tutuklamaları görmezden geliyor. Öyle ki, Akşam gazetesi Filistinli gazetecilerin İstanbul’daki açıklamasını yayımladı ama meslek örgütlerinin Tolga Şardan için Ankara’da yaptıkları protesto eyleminde haber değeri görmedi! Hatta Tolga Şardan’ın yıllarını verdiği, gazeteciliğiyle artılar kattığı Milliyet, tutuklanmasını tek satır haber yapmadı, yazık.
Daha beteri Türkiye yazarı Cem Küçük’ten geldi. Tolga Şardan’ı “palavracı” ilan etmekle kalmadı; “Polise verdiği ifadesinde ‘Şu dakikaya kadar yazıda taraf olarak görülen Cumhurbaşkanlığı ve MİT Başkanlığı tarafından bir yalanlama ve açıklama yapılmamıştır’ demiş ama MİT yalanladı. Yani burada da baltayı taşa vurdu Şardan” diye yazdı.
Oysa ben de bu yazıyı hazırlarken bir kez daha kontrol ettim; MİT’in Tolga Şardan’ın tutuklanmasına gerekçe yapılan “MİT'in Cumhurbaşkanlığı'na sunduğu ‘Yargı raporu’nda neler var?” yazısıyla ilgili hiçbir açıklaması yoktu. İletişim Başkanlığı’nın Dezenformasyon Merkezi de Şardan’ın tutuklamasından sonra tek cümlelik abuk bir açıklama yaptı, o kadar.
Baltayı asıl taşa vuran Cem Küçük’tü. Tutuklanmış bir gazeteciyle mesleki dayanışma göstermesini beklemiyorum ama bu kadarı da fazla. Oturmuş sırça köşkünden yalan sallıyor.
İktidar yanlısı öbür gazeteciler de üç maymunu oynuyor. Onlar görmezden gelirken, yargıdaki rüşvet, yolsuzluk, suistimal iddialarının peşine düşen eleştirel gazeteciler, gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Hiç mi vicdanları sızlamıyor acaba? Pis kokular her yanı sarmışken…
Nevşin Mengü, Youtube kanalında söyleşi yaptığı İsrafil Özkan’ı tanıtırken takdirlerini ve de tebriklerini sunuyordu:
“İsrafil Özkan’ı tanıyorsunuz. Genellikle Özgürlük Araştırmaları Derneği’nden farklı araştırmalarla hep karşınızda oluyor. İsrafil tebrik ediyorum, özgürlük parantezinde uğraştığınız için takdir ediyorum sizi. Turkish Vapers Alliance (E-Sigara Birliği) diye bir şey kurdunuz. Tam olarak derdiniz nedir? Neyi savunuyorsunuz?”
Ama İsrafil Özkan’ın bu kez uğraştığı, “özgürlükler” parantezindeki bir konu değildi; Türkiye’de elektronik sigaranın satışının yasallaşması için çalışıyordu. İsrafil Özkan, söze sigaranın zararlarını anlatarak başladı; e-sigaraların tümünü aynı kefeye koyarak konuştu. Elektronik sigaranın nikotin barındırdığını ama sigaradan “daha az zararlı” olduğunu savundu.
Nevşin Mengü bu noktada “e-sigaranın en az sigara kadar, hatta daha fazla zararlı olduğu yönünde haberler okuduğunu” anımsattı. İsrafil Özkan, e-sigaranın zararına ilişkin haberleri dezenformasyon olarak niteleyerek, e-sigarayı savundu durdu.
Bir uzman edasıyla konuşuyordu ama İsrafil Özkan hekim değil, sigara konusunda uzmanlığı da yok anladığım kadarıyla. E-sigara girişimini birlikte başlattığı Çağın T. Eroğlu da sağlıkçı değil. O da Özgürlük Araştırmaları Derneği’nden…
Nevşin Mengü’nün bir gazeteci olarak insan sağlığı ile ilgili program yaparken uzmanlara başvurması gerekirdi. En azından onlara da söz hakkı tanımalıydı. Ama hekimlerin sosyal medyadaki itirazlarını bile karşılıksız bıraktı.
Sigara ve Sağlık Ulusal Kurulu üyesi Prof. Dr. Elif Dağlı’nın sosyal medyadan yaptığı “konuk ettiğiniz e-sigara taraftarı feci şekilde bilimi büktü. Bu yanlışa kurban edilmenizi istemeyiz, söz hakkı istiyoruz” çağrısına da İsrafil Özkan yanıt verdi. Güya çağrıya destek veriyordu ama sanki ilk programda kendisi yalnız konuşmamış gibi “karşılıklı tartışmayı” istiyordu!
Aslında dünyada tütün ürünlerinin zararları konusunda bilinçlenme ve sigara tüketiminde azalma söz konusu. Uluslararası sigara tekelleri de buna karşı yeni stratejiler oluşturdu; e-sigaranın daha az zararlı olduğu da onların söylemi.
Sigara bağımlılığını azaltmaya değil, tam tersine tütün ürünü satmanın yeni yöntemlerini bulmaya ve kârlarını korumaya çalışıyorlar. Fakat Dünya Sağlık Örgütü ve uzmanların görüşü e -sigaranın zararlı olduğu yönünde.
İsrafil Özkan, yaptığı işe ne kadar fiyakalı isim koymuş olursa olsun, aslında yaptığı uluslararası sigara tekellerinin Türkiye pazarına yeni ürünlerle girmelerini sağlamak, onların çıkarlarını korumak. Nevşin Mengü de e-sigara tanıtımına aracılık etmiş oluyor.
Milliyet, Aydın Güzelhisar Kız Öğrenci Yurdu’nda arızalanan asansörde sıkışarak yaşamını yitiren Zeren Ertaş’ın cenaze töreni haberini “Anneden evladına en acı veda” diye haber yaptı.
28 Ekim’deki haberin yanında “Emniyet müdüründen alkışlanacak hareket” başlıklı bir kutu yer alıyordu. Çanakkale Emniyet Müdürü Selim Arıcı’nın, “meydanlara inen üniversite öğrencileri için yolların açılması ve müdahale edilmemesi talimatı verdiği” belirtiliyordu. Milliyet’in alkışının nedeni buydu.
Ama haberde diğer kentlerde izin verilmesi şöyle dursun, Aydın’da polisin protestocu gençlere son derece sert müdahalede bulunmasından, gençlerin sürüklenerek ve ters kelepçe takılarak gözaltına alınmasından, hatta bir polisin bir gencin bileklerinin üzerine çıkmasından hiç söz etmiyordu. Sinop Seyyid İbrahim Bilal KYK Yurdu Müdürü’nün, eylem yapan öğrencilere “Korkuyorsan binme o asansöre” dediğine de haberde yer vermiyordu.
Milliyet bir gün önceki haberde de gençlerin eylemlerini sadece fotoğraf altında, “Yürüyüş izni verilmeyince oturma eylemi yaptılar” şeklinde aktarmakla yetinmişti. Emniyet müdürünü alkışlamakla hayli cömert davranan Milliyet, iş eleştiriye gelince siniyordu.
İzin vereni alkışlayacaksın, yerlerde sürükleyene gözünü yumup sessizce onaylayacaksın! Bu mu gazetecilik? Haklı olarak tepki gösteren gençlere uygulanan polis şiddetini ve hoşgörüsüzlüğü eleştirmeden, yanlışa karşı çıkmadan, birilerini ürkütmeden, kızdırmadan yapılanın adı gazetecilik olmaz. “Yaprak Dökümü” dizisindeki o ünlü replikteki gibi “Aman ağzımızın tadı bozulmasın Ali Rıza Bey” diye vaziyeti idare etme çabası olur olsa olsa…
Sabah yazarı Mahmut Övür’ü kutlamak gerek. “Mustafa Kemal’den Gazze’ye” yazısında siyasi iktidarın Filistin politikasına Atatürk’ü dayanak yapmaya çalışırken gayet başarılıydı!
Övür yazısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 29 Ekim konuşmasında Mustafa Kemal’in Filistin yaklaşımına atıfta bulunmasına değiniyordu. Ama Erdoğan’ın aynı konuşmadaki, “Bugün de aynı dirayetli duruşu Gazi'nin 'Kimse el süremez.' dediği Filistin ve Gazze için sergiliyor, Gazze halkına yardım etmeye çalışıyoruz” cümlesini yok sayıyordu.
Halbuki Erdoğan’ın en çok dikkat çeken cümlesi oydu. Ben de geçen hafta tarihçilere dayanarak Atatürk’e atfedilen o sözlerin tamamen uydurma olduğunu yazmıştım. Dışişleri Bakanlığı da zamanında yalanlamış, TBMM tutanaklarında da Atatürk’ün böyle bir konuşması yok. Uydurma sözleri 1937’de yayımlayan Hindistan gazetesi The Bombay Chronicle’ın kaynak gösterdiği Hakimiyeti Milliye gazetesi de 1934’te Ulus adını almış.
Atatürk’ün, Hakimiyeti Milliye’de 1921’de yayımlanan sözlerini bile yazısında kullanan Mahmut Övür, Erdoğan’ın konuşmasında Atatürk’e atfedilen uydurma sözlere yer verdiğini fark etmemiş olamaz. Ama o hiç görmeyerek Erdoğan’ın yanlışının üzerini örtmeyi tercih etmiş.
İletişim Başkanlığı’nın güya dezenformasyonla mücadele için kurduğu Dezenformasyon Merkezi de Erdoğan’ın yanlışını düzeltmedi. Oysa dezenformasyonun âlâsı yapılan…
Tek cümleyle:
• CHP Kurultayı, kendilerini taraftar olarak konumlayan, siyaset ve siyasetçiler ile mesafesini koruyamayan gazetecilerin televizyonlarda yaptıkları analizlerinin ve delegelerin dağılımıyla ilgili tahminlerinin ne kadar geçersiz ve yanıltıcı olduğunu kanıtladı.
• “Danıştay’dan ‘Küfürbaz savcı hakkında skandal karar” manşeti atan Sabah, MHP’li TBMM Başkanvekili Celal Adan’ın HEDEP milletvekillerine Meclis kürsüsünden küfretmesini yok sayarak çifte standart sergiledi.
• İktidar medyası, Anayasa Mahkemesi’nin, TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın serbest bırakılması kararının uygulanmaması sürecini hiç haber yapmadı.
• Yeni Şafak, Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin kentteki Cumhuriyet Bayramı kutlamaları hakkındaki tanıtım metinlerini haber gibi ve tam sayfa olarak yayımladı.
• Sabah, gazetenin sahibi Kalyon Grubu’nun iştiraki bir şirketin kurduğu Nun Okulları’nın haber görünümlü tanıtımlarına “Nun Okulları’nda Öz’e yolculuk başlıyor” ile devam etti.
• Yeni Şafak, “Aspar sarnıcında tarihi restorasyon” başlığıyla AKP’li Fatih Belediyesi’nin sarnıçtaki restorasyon çalışmasını “tarihi” olarak sundu.
• Hürriyet, “Canlı yayında fiyat vermiş” haberinin spotunda 250 bin lira yerine yazım hatası yaparak “kızına 250 lira fiyat verdi” diye yazdı.
• Türkiye gazetesi e-ticaret firması Trendyol’un haber görünümlü tanıtım sayfasını yayımlarken reklam uyarısı koymayarak okurlarını aldattı.
• Posta, “Memura ve emekliye ocakta zam ve fark var” başlıklı bir sayfa düzenleyerek, yıllık enflasyon oranının yüzde 61,36’ya yükselmesini memur ve emekliye müjde gibi yayımladı.
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: medyaombudsman@gmail.com
Bu saptama, MFRR’nin (Medya Özgürlüğü Acil Müdahale) hazırladığı “Medya İhlâlleri İzleme Raporu”nda yer alıyor. 2023 ilk altı aylık raporda, “Gazetecileri sindirmek, eleştirel ve bağımsız haberciliği susturmak için keyfi tutuklamalar, suç isnatları ve mahkûmiyetler sürekli olarak kullanıldı. Türkiye, dünyada gazetecileri en çok hapse atan ülkelerden biri olmaya devam etti. Bu raporun yayımlandığı tarihte 21 gazeteci halen hapisteydi” deniliyor.
Türkiye, erişim engellemeleri ve sosyal medya platformlarından engelleme talep eden ülkeler sıralamasında da lider ülkelerden. Bu bilgi de Free Web Turkey’in 2022 İnternet Sansürü raporundan. 2022'de engellenen 40 bin 536’dan fazla URL’nin çoğunun Cumhurbaşkanı Erdoğan, ailesi, iktidar ve AKP’liler hakkındaki haberler olduğu da vurgulanıyor bu raporda.
Geçen haftaya bu raporlarla başlamıştık ki, raporları doğrulayan yeni gelişmeler sökün etti ardı ardına. Microsoft, Beşiktaş'ın teknik direktörü Burak Yılmaz'ın, “eşine şiddet uyguladığı iddiasına yanıtını” içeren eski bir haber nedeniyle, kendisinden sunucu hizmeti alan T24 haber sitesinin tamamına erişimi engelledi. Microsoft’un yargı kararına dayanmayan bu sansürü nedeniyle 4 saati aşkın süreyle T24’e erişilemedi.
Üstelik Microsoft Türkiye Genel Müdürü Levent Özbilgin, kendisini arayan T24 yönetimine “Siz kim oluyorsunuz ulan” diye çirkin bir tavır sergiledi. Microsoft’un bu engellemesine karşı hiçbir kurumdan itiraz gelmediği gibi meslek örgütlerinin de kayıtsız kalması düşündürücüydü.
Ardından gözaltı ve soruşturmalar birbirini izledi. T24 yazarı Tolga Şardan ve Halktv.com.tr Yazı İşleri Müdürü Dinçer Gökçe gözaltına alındı, ertesi gün de Kısa Dalga yazarı Cengiz Erdinç. Gökçe ve Erdinç, adli kontrol şartıyla serbest bırakılırken, Tolga Şardan tutuklandı. Üstüne üstlük bir de Bianet yazarı Evrim Kepenek ile BirGün’den Yayın Koordinatörü Uğur Koç, Haber Müdürü Uğur Şahin ve muhabir İsmail Arı haklarında soruşturmalar açıldı.
Soruşturmaların tümü de geçen yıl basın yasasında yapılan değişikle icat edilen “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla yürütülüyor. AKP iktidarının hoşuna gitmeyen her haber, bu suçlamaya gerekçe yapılabiliyor. İktidar yanlısı medya da gazeteci gözaltılarını, tutuklamaları görmezden geliyor. Öyle ki, Akşam gazetesi Filistinli gazetecilerin İstanbul’daki açıklamasını yayımladı ama meslek örgütlerinin Tolga Şardan için Ankara’da yaptıkları protesto eyleminde haber değeri görmedi! Hatta Tolga Şardan’ın yıllarını verdiği, gazeteciliğiyle artılar kattığı Milliyet, tutuklanmasını tek satır haber yapmadı, yazık.
Daha beteri Türkiye yazarı Cem Küçük’ten geldi. Tolga Şardan’ı “palavracı” ilan etmekle kalmadı; “Polise verdiği ifadesinde ‘Şu dakikaya kadar yazıda taraf olarak görülen Cumhurbaşkanlığı ve MİT Başkanlığı tarafından bir yalanlama ve açıklama yapılmamıştır’ demiş ama MİT yalanladı. Yani burada da baltayı taşa vurdu Şardan” diye yazdı.
Oysa ben de bu yazıyı hazırlarken bir kez daha kontrol ettim; MİT’in Tolga Şardan’ın tutuklanmasına gerekçe yapılan “MİT'in Cumhurbaşkanlığı'na sunduğu ‘Yargı raporu’nda neler var?” yazısıyla ilgili hiçbir açıklaması yoktu. İletişim Başkanlığı’nın Dezenformasyon Merkezi de Şardan’ın tutuklamasından sonra tek cümlelik abuk bir açıklama yaptı, o kadar.
Baltayı asıl taşa vuran Cem Küçük’tü. Tutuklanmış bir gazeteciyle mesleki dayanışma göstermesini beklemiyorum ama bu kadarı da fazla. Oturmuş sırça köşkünden yalan sallıyor.
İktidar yanlısı öbür gazeteciler de üç maymunu oynuyor. Onlar görmezden gelirken, yargıdaki rüşvet, yolsuzluk, suistimal iddialarının peşine düşen eleştirel gazeteciler, gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Hiç mi vicdanları sızlamıyor acaba? Pis kokular her yanı sarmışken…
Nevşin Mengü’nün e-sigara programı
Nevşin Mengü, Youtube kanalında söyleşi yaptığı İsrafil Özkan’ı tanıtırken takdirlerini ve de tebriklerini sunuyordu:
“İsrafil Özkan’ı tanıyorsunuz. Genellikle Özgürlük Araştırmaları Derneği’nden farklı araştırmalarla hep karşınızda oluyor. İsrafil tebrik ediyorum, özgürlük parantezinde uğraştığınız için takdir ediyorum sizi. Turkish Vapers Alliance (E-Sigara Birliği) diye bir şey kurdunuz. Tam olarak derdiniz nedir? Neyi savunuyorsunuz?”
Ama İsrafil Özkan’ın bu kez uğraştığı, “özgürlükler” parantezindeki bir konu değildi; Türkiye’de elektronik sigaranın satışının yasallaşması için çalışıyordu. İsrafil Özkan, söze sigaranın zararlarını anlatarak başladı; e-sigaraların tümünü aynı kefeye koyarak konuştu. Elektronik sigaranın nikotin barındırdığını ama sigaradan “daha az zararlı” olduğunu savundu.
Nevşin Mengü bu noktada “e-sigaranın en az sigara kadar, hatta daha fazla zararlı olduğu yönünde haberler okuduğunu” anımsattı. İsrafil Özkan, e-sigaranın zararına ilişkin haberleri dezenformasyon olarak niteleyerek, e-sigarayı savundu durdu.
Bir uzman edasıyla konuşuyordu ama İsrafil Özkan hekim değil, sigara konusunda uzmanlığı da yok anladığım kadarıyla. E-sigara girişimini birlikte başlattığı Çağın T. Eroğlu da sağlıkçı değil. O da Özgürlük Araştırmaları Derneği’nden…
Nevşin Mengü’nün bir gazeteci olarak insan sağlığı ile ilgili program yaparken uzmanlara başvurması gerekirdi. En azından onlara da söz hakkı tanımalıydı. Ama hekimlerin sosyal medyadaki itirazlarını bile karşılıksız bıraktı.
Sigara ve Sağlık Ulusal Kurulu üyesi Prof. Dr. Elif Dağlı’nın sosyal medyadan yaptığı “konuk ettiğiniz e-sigara taraftarı feci şekilde bilimi büktü. Bu yanlışa kurban edilmenizi istemeyiz, söz hakkı istiyoruz” çağrısına da İsrafil Özkan yanıt verdi. Güya çağrıya destek veriyordu ama sanki ilk programda kendisi yalnız konuşmamış gibi “karşılıklı tartışmayı” istiyordu!
Aslında dünyada tütün ürünlerinin zararları konusunda bilinçlenme ve sigara tüketiminde azalma söz konusu. Uluslararası sigara tekelleri de buna karşı yeni stratejiler oluşturdu; e-sigaranın daha az zararlı olduğu da onların söylemi.
Sigara bağımlılığını azaltmaya değil, tam tersine tütün ürünü satmanın yeni yöntemlerini bulmaya ve kârlarını korumaya çalışıyorlar. Fakat Dünya Sağlık Örgütü ve uzmanların görüşü e -sigaranın zararlı olduğu yönünde.
İsrafil Özkan, yaptığı işe ne kadar fiyakalı isim koymuş olursa olsun, aslında yaptığı uluslararası sigara tekellerinin Türkiye pazarına yeni ürünlerle girmelerini sağlamak, onların çıkarlarını korumak. Nevşin Mengü de e-sigara tanıtımına aracılık etmiş oluyor.
Milliyet alkışta cömert ama…
Milliyet, Aydın Güzelhisar Kız Öğrenci Yurdu’nda arızalanan asansörde sıkışarak yaşamını yitiren Zeren Ertaş’ın cenaze töreni haberini “Anneden evladına en acı veda” diye haber yaptı.
28 Ekim’deki haberin yanında “Emniyet müdüründen alkışlanacak hareket” başlıklı bir kutu yer alıyordu. Çanakkale Emniyet Müdürü Selim Arıcı’nın, “meydanlara inen üniversite öğrencileri için yolların açılması ve müdahale edilmemesi talimatı verdiği” belirtiliyordu. Milliyet’in alkışının nedeni buydu.
Ama haberde diğer kentlerde izin verilmesi şöyle dursun, Aydın’da polisin protestocu gençlere son derece sert müdahalede bulunmasından, gençlerin sürüklenerek ve ters kelepçe takılarak gözaltına alınmasından, hatta bir polisin bir gencin bileklerinin üzerine çıkmasından hiç söz etmiyordu. Sinop Seyyid İbrahim Bilal KYK Yurdu Müdürü’nün, eylem yapan öğrencilere “Korkuyorsan binme o asansöre” dediğine de haberde yer vermiyordu.
Milliyet bir gün önceki haberde de gençlerin eylemlerini sadece fotoğraf altında, “Yürüyüş izni verilmeyince oturma eylemi yaptılar” şeklinde aktarmakla yetinmişti. Emniyet müdürünü alkışlamakla hayli cömert davranan Milliyet, iş eleştiriye gelince siniyordu.
İzin vereni alkışlayacaksın, yerlerde sürükleyene gözünü yumup sessizce onaylayacaksın! Bu mu gazetecilik? Haklı olarak tepki gösteren gençlere uygulanan polis şiddetini ve hoşgörüsüzlüğü eleştirmeden, yanlışa karşı çıkmadan, birilerini ürkütmeden, kızdırmadan yapılanın adı gazetecilik olmaz. “Yaprak Dökümü” dizisindeki o ünlü replikteki gibi “Aman ağzımızın tadı bozulmasın Ali Rıza Bey” diye vaziyeti idare etme çabası olur olsa olsa…
Mahmut Övür’ün başarısı!
Sabah yazarı Mahmut Övür’ü kutlamak gerek. “Mustafa Kemal’den Gazze’ye” yazısında siyasi iktidarın Filistin politikasına Atatürk’ü dayanak yapmaya çalışırken gayet başarılıydı!
Övür yazısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 29 Ekim konuşmasında Mustafa Kemal’in Filistin yaklaşımına atıfta bulunmasına değiniyordu. Ama Erdoğan’ın aynı konuşmadaki, “Bugün de aynı dirayetli duruşu Gazi'nin 'Kimse el süremez.' dediği Filistin ve Gazze için sergiliyor, Gazze halkına yardım etmeye çalışıyoruz” cümlesini yok sayıyordu.
Halbuki Erdoğan’ın en çok dikkat çeken cümlesi oydu. Ben de geçen hafta tarihçilere dayanarak Atatürk’e atfedilen o sözlerin tamamen uydurma olduğunu yazmıştım. Dışişleri Bakanlığı da zamanında yalanlamış, TBMM tutanaklarında da Atatürk’ün böyle bir konuşması yok. Uydurma sözleri 1937’de yayımlayan Hindistan gazetesi The Bombay Chronicle’ın kaynak gösterdiği Hakimiyeti Milliye gazetesi de 1934’te Ulus adını almış.
Atatürk’ün, Hakimiyeti Milliye’de 1921’de yayımlanan sözlerini bile yazısında kullanan Mahmut Övür, Erdoğan’ın konuşmasında Atatürk’e atfedilen uydurma sözlere yer verdiğini fark etmemiş olamaz. Ama o hiç görmeyerek Erdoğan’ın yanlışının üzerini örtmeyi tercih etmiş.
İletişim Başkanlığı’nın güya dezenformasyonla mücadele için kurduğu Dezenformasyon Merkezi de Erdoğan’ın yanlışını düzeltmedi. Oysa dezenformasyonun âlâsı yapılan…
Tek cümleyle:
• CHP Kurultayı, kendilerini taraftar olarak konumlayan, siyaset ve siyasetçiler ile mesafesini koruyamayan gazetecilerin televizyonlarda yaptıkları analizlerinin ve delegelerin dağılımıyla ilgili tahminlerinin ne kadar geçersiz ve yanıltıcı olduğunu kanıtladı.
• “Danıştay’dan ‘Küfürbaz savcı hakkında skandal karar” manşeti atan Sabah, MHP’li TBMM Başkanvekili Celal Adan’ın HEDEP milletvekillerine Meclis kürsüsünden küfretmesini yok sayarak çifte standart sergiledi.
• İktidar medyası, Anayasa Mahkemesi’nin, TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın serbest bırakılması kararının uygulanmaması sürecini hiç haber yapmadı.
• Yeni Şafak, Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin kentteki Cumhuriyet Bayramı kutlamaları hakkındaki tanıtım metinlerini haber gibi ve tam sayfa olarak yayımladı.
• Sabah, gazetenin sahibi Kalyon Grubu’nun iştiraki bir şirketin kurduğu Nun Okulları’nın haber görünümlü tanıtımlarına “Nun Okulları’nda Öz’e yolculuk başlıyor” ile devam etti.
• Yeni Şafak, “Aspar sarnıcında tarihi restorasyon” başlığıyla AKP’li Fatih Belediyesi’nin sarnıçtaki restorasyon çalışmasını “tarihi” olarak sundu.
• Hürriyet, “Canlı yayında fiyat vermiş” haberinin spotunda 250 bin lira yerine yazım hatası yaparak “kızına 250 lira fiyat verdi” diye yazdı.
• Türkiye gazetesi e-ticaret firması Trendyol’un haber görünümlü tanıtım sayfasını yayımlarken reklam uyarısı koymayarak okurlarını aldattı.
• Posta, “Memura ve emekliye ocakta zam ve fark var” başlıklı bir sayfa düzenleyerek, yıllık enflasyon oranının yüzde 61,36’ya yükselmesini memur ve emekliye müjde gibi yayımladı.
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: medyaombudsman@gmail.com
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.