İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener grup toplantısında Deprem felaketinin ilk günlerinden itibaren gündeme getirdiği bir konunun altını inatla çizmeye devam ediyor. 99 depreminde bölge Milletvekili olan ve hemen öncesinde de İçişleri Bakanlığı yapmış olan Akşener'in altını çizdiği konu hakkında söyledikleri bu açılardan da dikkate değer. Akşener Hatay'dan başlayarak yabancıya konut satışının yasaklanmasını istiyor.
Aslında Akşener bu konuyu gündeme getirdikten sonra kamuoyunda bu konu konuşulmaya başlanmıştı ama hükümet kanadının konuyu çok da ciddiye almadığı imajı vardı. Bu nedenle olsa gerek Akşener grup toplantısında konuyu yeniden gündeme getirdi.
"Deprem bölgesindeki göç hareketliliği büyük bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. 2 buçuk milyondan fazla vatandaşımızın tahliyelerle ve kendi imkanlarıyla bölge dışına çıktığı tahmin ediliyor. Mevcut sığınmacı sorunuyla birlikte irdelendiğinde bu durum gelecekte bölgedeki insanlarımız için bir demografik değişim tehlikesini gözler önüne seriyor.
Nüfusumuzun yüzde 16'sını oluşturan deprem bölgesinde yaklaşık 1 milyon 700 bin Suriyeli sığınmacı bulunuyor. Göçlerin yoğun yaşandığı illerimizde boşalan alanlar dışında göçün gerçekleştiği Mersin ve diğer illerimizde de bu sorun hayatı giderek daha da olumsuz etkileyecektir.
Köylerin boşaltılması ise bu kapsamda sadece bir demografik değişime değil terör örgütlerine yeni alanlar açılmasına da neden olabilir. O nedenle öncelikle Hatay'dan başlayarak tüm Türkiye'de yabancılara konut satışının durdurulması çağrımı buradan da tekrarlıyorum.
Bu çağrımın ne anlama geldiğini idrak edemeyenlerin zaten bu sorunu bizzat çıkaranlar olduğunu kimse unutmasın"
Cümlenin sonundaki bölüm Akşener'in çağrılarına verilen cevaplarla ilgili idi. Konunun asıl muhatabı İçişleri Bakanı Soylu, "Yabancıya mülk satışının depremle ne alakası var" diye cevap vermiş ardından da "1980 yılından beri Hatay, Kilis ve Mardin'de yabancıya mülk satışının zaten yasak olduğunu ifade etti. Bu cevaplar Akşener'in çağrısını yenilemesine neden oldu. Öncelikle durumun önemini anlatmak konusunda sonra da sadece Hatay değil bütün bölge konusunda yaptığı uyarıların tam olarak algılanmadığını düşünmüş olsa gerek.
Konuşmasında terör örgütlerinin boşaltılmış alanlarda paravanlar üzerinden mülk kalabileceklerinin de altını bu sefer özellikle çizdi.
Akşener'in bu endişelerine aslında depremin ilk günlerinde Belçika Başbakanı da yaptığı açıklamalar da kaynaklık etmiş olabilir. Her ne kadar Başbakan Croo'nun 5buçuk milyon yeni Suriyeli mülteci konusu Dışişlerimiz tarafından yalanlansa da insani yardım sebebiyle açık olan sınırlardan yaşanabilecek kaçak geçişler de göz ardı edilemez:
Belçika Başbakanı Alexander de Croo, Türkiye ve Suriye'deki depremzedelerin ağırlanması için hızlı bir organizasyon yapılmasını dile getirerek "Avrupa'ya çağrıda bulundu. Sürecin yeniden inşa sürecine bağlı belirleneceğini belirten Başbakan Croo, Suriye'de 5,5 milyon insanın evsiz kaldığını belirterek şunları söyledi:
"Bu durum 5,5 milyon insanın artık evinin olmadığı bir bölgeyle ilgili. Avrupa Birliği ve uluslararası toplum olarak, sahada kabulü mümkün olan en kısa sürede nasıl organize edebileceğimize bakmalıyız. Mültecilerin büyük çoğunluğu bölgede kalmayı tercih ediyor. Bu konuda Türkiye'yle iyi anlaşmalar yapmalıyız.''
Elbette yabancıya mülk satışının şu aşamada bölge dışında da en azından bir süre yasaklanması da gündemde. Bunun temel sebebi ise güvenlik endişesinden çok ortaya çıkan konut talebi. Her ne kadar hükümet kanadından "Hemen kazmayı vurmak" gibi tavır gelse de bilim adamları yine plansız bir yapılaşma olması riskine dikkat çekiyor. Dahası böyle bir şeye hemen başlansa bile sadece inşaat maliyetlerinin bile çok büyük rakamlara tekabül edeceği ortada. Bu durumda önümüzdeki süreçte bölge dışında ikamet etmek zorunda kalacak olan depremzedelerin barınma sorunları artarak devam edecek gibi duruyor. Yabancılara mülk satışının devam etmesi halinde de bu sorunun çözümü daha da zorlaşacak.
Zaten Ankara kulislerinde yeni evim projesi gibi düşük faizli konut edindirme projelerinin fiilen askıya alındığı ve taleplerin onaylanmadığı konuşuluyor. Hatta yakın zamanda bu projelerin resmi olarak da rafa kalkması gündemde gibi.
Bütün bunlar düşünüldüğünde yabancıya konut satışı bir kaynak yaratma enstrümanı olmaktan çıkarak 15 gün öncesinden çok daha büyük bir sorun gibi duruyor .
Aslında Akşener bu konuyu gündeme getirdikten sonra kamuoyunda bu konu konuşulmaya başlanmıştı ama hükümet kanadının konuyu çok da ciddiye almadığı imajı vardı. Bu nedenle olsa gerek Akşener grup toplantısında konuyu yeniden gündeme getirdi.
"Deprem bölgesindeki göç hareketliliği büyük bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. 2 buçuk milyondan fazla vatandaşımızın tahliyelerle ve kendi imkanlarıyla bölge dışına çıktığı tahmin ediliyor. Mevcut sığınmacı sorunuyla birlikte irdelendiğinde bu durum gelecekte bölgedeki insanlarımız için bir demografik değişim tehlikesini gözler önüne seriyor.
Nüfusumuzun yüzde 16'sını oluşturan deprem bölgesinde yaklaşık 1 milyon 700 bin Suriyeli sığınmacı bulunuyor. Göçlerin yoğun yaşandığı illerimizde boşalan alanlar dışında göçün gerçekleştiği Mersin ve diğer illerimizde de bu sorun hayatı giderek daha da olumsuz etkileyecektir.
Köylerin boşaltılması ise bu kapsamda sadece bir demografik değişime değil terör örgütlerine yeni alanlar açılmasına da neden olabilir. O nedenle öncelikle Hatay'dan başlayarak tüm Türkiye'de yabancılara konut satışının durdurulması çağrımı buradan da tekrarlıyorum.
Bu çağrımın ne anlama geldiğini idrak edemeyenlerin zaten bu sorunu bizzat çıkaranlar olduğunu kimse unutmasın"
Cümlenin sonundaki bölüm Akşener'in çağrılarına verilen cevaplarla ilgili idi. Konunun asıl muhatabı İçişleri Bakanı Soylu, "Yabancıya mülk satışının depremle ne alakası var" diye cevap vermiş ardından da "1980 yılından beri Hatay, Kilis ve Mardin'de yabancıya mülk satışının zaten yasak olduğunu ifade etti. Bu cevaplar Akşener'in çağrısını yenilemesine neden oldu. Öncelikle durumun önemini anlatmak konusunda sonra da sadece Hatay değil bütün bölge konusunda yaptığı uyarıların tam olarak algılanmadığını düşünmüş olsa gerek.
Konuşmasında terör örgütlerinin boşaltılmış alanlarda paravanlar üzerinden mülk kalabileceklerinin de altını bu sefer özellikle çizdi.
Akşener'in bu endişelerine aslında depremin ilk günlerinde Belçika Başbakanı da yaptığı açıklamalar da kaynaklık etmiş olabilir. Her ne kadar Başbakan Croo'nun 5buçuk milyon yeni Suriyeli mülteci konusu Dışişlerimiz tarafından yalanlansa da insani yardım sebebiyle açık olan sınırlardan yaşanabilecek kaçak geçişler de göz ardı edilemez:
Belçika Başbakanı Alexander de Croo, Türkiye ve Suriye'deki depremzedelerin ağırlanması için hızlı bir organizasyon yapılmasını dile getirerek "Avrupa'ya çağrıda bulundu. Sürecin yeniden inşa sürecine bağlı belirleneceğini belirten Başbakan Croo, Suriye'de 5,5 milyon insanın evsiz kaldığını belirterek şunları söyledi:
"Bu durum 5,5 milyon insanın artık evinin olmadığı bir bölgeyle ilgili. Avrupa Birliği ve uluslararası toplum olarak, sahada kabulü mümkün olan en kısa sürede nasıl organize edebileceğimize bakmalıyız. Mültecilerin büyük çoğunluğu bölgede kalmayı tercih ediyor. Bu konuda Türkiye'yle iyi anlaşmalar yapmalıyız.''
Elbette yabancıya mülk satışının şu aşamada bölge dışında da en azından bir süre yasaklanması da gündemde. Bunun temel sebebi ise güvenlik endişesinden çok ortaya çıkan konut talebi. Her ne kadar hükümet kanadından "Hemen kazmayı vurmak" gibi tavır gelse de bilim adamları yine plansız bir yapılaşma olması riskine dikkat çekiyor. Dahası böyle bir şeye hemen başlansa bile sadece inşaat maliyetlerinin bile çok büyük rakamlara tekabül edeceği ortada. Bu durumda önümüzdeki süreçte bölge dışında ikamet etmek zorunda kalacak olan depremzedelerin barınma sorunları artarak devam edecek gibi duruyor. Yabancılara mülk satışının devam etmesi halinde de bu sorunun çözümü daha da zorlaşacak.
Zaten Ankara kulislerinde yeni evim projesi gibi düşük faizli konut edindirme projelerinin fiilen askıya alındığı ve taleplerin onaylanmadığı konuşuluyor. Hatta yakın zamanda bu projelerin resmi olarak da rafa kalkması gündemde gibi.
Bütün bunlar düşünüldüğünde yabancıya konut satışı bir kaynak yaratma enstrümanı olmaktan çıkarak 15 gün öncesinden çok daha büyük bir sorun gibi duruyor .