Ali Ağaoğlu, biliyorsunuz, bizim iktidarın pek sevdiği müteahhitlerindendi. İstanbul'un Avrupa ve Anadolu yakasında,imar ruhsatları alengirli arazilere binalar dikmesiyle tanınıyordu. İnşa ettirdiği ucube binalar özellikle Ataşehir ilçesinin canına okumuştu. Son zamanlarda sesi soluğu çıkmıyor.
Bu sayın Ali Ağaoğlu yıllar önce cinayeti itiraf eden katil gibi marifetlerini bir bir saymış. Yakın bir dostumun bana gönderdiği Haber.Sol isimli internet sitesinde Ağustos 2009 tarihinde yayımlanan söyleşisini aktarıyorum. Bu söyleşi üstünden yaklaşık 14 yıl geçti. Söyleşi 1999 depremlerinden sadece 10 yıl sonra yapılmış. Hiç kimsenin umurunda bile olmamış.
İktidar ve belediyeler oralı olmadığı gibi, üstüne, defalarca imar affı getirildi. Rant kapma sevdası nasıl gözleri döndürürmüş, ibretle okumanızı tavsiye ederim.
"İnşaat sektörünün önde gelen gruplarından Ağaoğlu'nun yönetim kurulu başkanı Ali Ağaoğlu,'1970'li yıllarda İstanbul'un Anadolu yakasında yapılan yapıların büyük bir kısmına inşaat malzemesini ben sattım. Kumları Marmara Denizi'nden, demirleri hurdadan çektik. O zamanın şartlarında en iyi malzeme buydu. Sadece biz değil, tüm firmalar aynı şeyi yapıyordu. Deprem olursa İstanbul'a ordu bile giremez. Ölen şanslıdır,'itirafında bulundu.
"Ağaoğlu, 'Avazım çıktığı kadar bağırıyorum. İstanbul konut inşaat sektörünü en iyi bilen isimlerden biri olarak söylüyorum ki mevcut yapı stoğunun yüzde 70'i deprem açısından güvenli değil,'dedi.
"Ağaoğlu, açıklamalarının devamında,'En lüks semtlerdeki o süslü püslü binalar için konuşuyorum. Çoğu sadece tuğla üstünde duruyor; içleri gitmiş. 1970'li yıllar Sanayağ ve benzinin karneyle alındığı zamanlardı. İbrahim Tatlıses'in dediği gibi, Urfa'da Oxford vardı da okumadık mı? Yani o dönemde en iyi malzeme onlardı. Teknoloji yoktu; betonlar kürekle karıştırılırdı. Sağdan sola en az beş kere karıştırılması gerekirdi. Beton işleri de doğulu ekiplerin elindeydi. İşçilere laf da anlatamazdık. Bir kere çevirip bırakırlardı.'
"Kumun ve malzemenin kötü olduğunu anlatan Ağaoğlu,'Yani, kısaca, kum kötü, malzeme kötü, işçilik kötü. Tüm firmalar böyle çalışıyordu. Belki karamsar bir tablo çiziyorum ama ilkokuldan bu yana işin içindeyim. İşin mutfağında yetişen biri olarak söylüyorum ki mevcut yapı stoğunun yüzde 70'i deprem açısından güvenli değil. Binaların 17 Ağustos'ta (1999) nasıl karton gibi yıkıldığını unutmamak lazım,'dedi."
Bunu okurken dehşete kapıldım. Nasıl bu kadar aymaz olunabilir? Üstelik bir zamanların anlı şanlı müteahhidi bunu söylüyor. Suçunu itiraf ediyor. Ama dediğim gibi kimse oralı bile olmuyor.
Bugün 6 Şubat depreminde 10 ilimizde binaların nasıl kartondan yapılar gibi yıkıldığına şaşırmamak lazım. Kafalar bu. Bir de üstelik, daha doğru dürüst enkaz kaldırma çalışması başlamadan, yapıların yerle bir olduğu arazilere yeni inşaatlar dikilmesi için deprem bölgesinde yapılan show'u görünce tam anlamıyla kan beynime çıktı. İnsaf ve izan yahu!
Bu sayın Ali Ağaoğlu yıllar önce cinayeti itiraf eden katil gibi marifetlerini bir bir saymış. Yakın bir dostumun bana gönderdiği Haber.Sol isimli internet sitesinde Ağustos 2009 tarihinde yayımlanan söyleşisini aktarıyorum. Bu söyleşi üstünden yaklaşık 14 yıl geçti. Söyleşi 1999 depremlerinden sadece 10 yıl sonra yapılmış. Hiç kimsenin umurunda bile olmamış.
İktidar ve belediyeler oralı olmadığı gibi, üstüne, defalarca imar affı getirildi. Rant kapma sevdası nasıl gözleri döndürürmüş, ibretle okumanızı tavsiye ederim.
"İnşaat sektörünün önde gelen gruplarından Ağaoğlu'nun yönetim kurulu başkanı Ali Ağaoğlu,'1970'li yıllarda İstanbul'un Anadolu yakasında yapılan yapıların büyük bir kısmına inşaat malzemesini ben sattım. Kumları Marmara Denizi'nden, demirleri hurdadan çektik. O zamanın şartlarında en iyi malzeme buydu. Sadece biz değil, tüm firmalar aynı şeyi yapıyordu. Deprem olursa İstanbul'a ordu bile giremez. Ölen şanslıdır,'itirafında bulundu.
"Ağaoğlu, 'Avazım çıktığı kadar bağırıyorum. İstanbul konut inşaat sektörünü en iyi bilen isimlerden biri olarak söylüyorum ki mevcut yapı stoğunun yüzde 70'i deprem açısından güvenli değil,'dedi.
"Ağaoğlu, açıklamalarının devamında,'En lüks semtlerdeki o süslü püslü binalar için konuşuyorum. Çoğu sadece tuğla üstünde duruyor; içleri gitmiş. 1970'li yıllar Sanayağ ve benzinin karneyle alındığı zamanlardı. İbrahim Tatlıses'in dediği gibi, Urfa'da Oxford vardı da okumadık mı? Yani o dönemde en iyi malzeme onlardı. Teknoloji yoktu; betonlar kürekle karıştırılırdı. Sağdan sola en az beş kere karıştırılması gerekirdi. Beton işleri de doğulu ekiplerin elindeydi. İşçilere laf da anlatamazdık. Bir kere çevirip bırakırlardı.'
"Kumun ve malzemenin kötü olduğunu anlatan Ağaoğlu,'Yani, kısaca, kum kötü, malzeme kötü, işçilik kötü. Tüm firmalar böyle çalışıyordu. Belki karamsar bir tablo çiziyorum ama ilkokuldan bu yana işin içindeyim. İşin mutfağında yetişen biri olarak söylüyorum ki mevcut yapı stoğunun yüzde 70'i deprem açısından güvenli değil. Binaların 17 Ağustos'ta (1999) nasıl karton gibi yıkıldığını unutmamak lazım,'dedi."
Bunu okurken dehşete kapıldım. Nasıl bu kadar aymaz olunabilir? Üstelik bir zamanların anlı şanlı müteahhidi bunu söylüyor. Suçunu itiraf ediyor. Ama dediğim gibi kimse oralı bile olmuyor.
Bugün 6 Şubat depreminde 10 ilimizde binaların nasıl kartondan yapılar gibi yıkıldığına şaşırmamak lazım. Kafalar bu. Bir de üstelik, daha doğru dürüst enkaz kaldırma çalışması başlamadan, yapıların yerle bir olduğu arazilere yeni inşaatlar dikilmesi için deprem bölgesinde yapılan show'u görünce tam anlamıyla kan beynime çıktı. İnsaf ve izan yahu!