Free Turkish Press isimli internet sitesinde AB'nin Türkiye'ye bakış açısı ve gerçek yüzünü gösteren bir yazı yayımlandı. Merkezi Londra'da bulunan Eurasia Group'un Genel Müdürü Mujtaba Rahman imzasıyla yayımlanan yazının başlığı "Erdoğan'ın Zaferi Avrupa'ya Rahat Nefes Aldırabilir." Evet, yanlış okumadınız. Yıllarca Ankara'nın küfür ve aşağılamalarına maruz olan AB bürokratları meğer bizim Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan içten içe pek bir hoşnutlarmış. Hatta Erdoğan yerinde kalsın da Türkiye'yi AB kapılarından içeri sokmama bahanemiz olsun, diye düşünürlermiş. Kaygıları ise Millet İttifakı'nın lideri ve Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nun seçimleri kazanması halinde Türkiye'nin önünü kesecek hiç bir bahanelerinin kalmayacak olmasıymış. İşe bak!
Yazıyı birlikte okuyalım:
"Bütün beklentilerin aksine Erdoğan'ın iktidardaki AKP'si ve Cumhur İttifakı 14 Mayıs seçimlerinde parlamento çoğunluğunu elde etti. Daha da öte, Erdoğan seçimlerin ilk turunda rakibi Kemal Kılıçdaroğlu'nun yüzde 44.95 almasına karşılık oyların yüzde 49.42'sini topladı.
"Brüksel ve AB başkentlerinde bir süredir, artarak hakim olan kaygı Kılıçdaroğlu'nun kazanması halinde Türkiye'nin AB'yle ilişkilerinin yeniden tanımlanıp nitelikli bir ilerlemeye gidilmesi gereğinin doğmasıydı. Bu durumda Gümrük Birliği Anlaşması'nın güncellenmesi, Türkiye halkına vize muafiyeti tanınması ve iki taraf arasında tam üyelik müzakerelerinin yeniden başlaması gündeme gelecekti. Bu durum, tam da Ukrayna'nın AB'ye tam üyeliğinin gündemde olduğu sırada ortaya çıkması Brüksel'in canını sıkıyordu. Tam da Aralık ayı zirvesinde Kiev'in tam üyeliğini masaya getirmeye hazırlanırlarken Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanlığı'na gelmesi ihtimaliyle Türkiye konusunun yeniden gündemlerine gelmesi AB liderlerinin hiç istemedikleri bir durumdu. "
UKRAYNA VE BATI BALKANLAR IN, TÜRKİYE OUT
Brüksel'de kimilerinin, Ukrayna ve Batı Balkanlar'ı tam üyeliğe kabul ederek Türkiye'ye sonsuza kadar üye olamayacaksınız mesajını vermek istediklerini kaydeden yazı şu cümlelerle sürüyor:
"Adını vermek istemeyen bir AB yetkilisi benimle sohbeti sırasında şunları söyledi:'Ukrayna ve Batı Balkanlar'ın son genişleme olduğunu bir noktada açıklamak zorunda kalacağız. AB'nin hem Ukrayna hem Türkiye'yi bünyesine sindirmesinin imkansız olduğu açıktır. Pazar bunu kaldıramaz.'
"Üstelik Rusya'nın açtığı saldırı savaşı Ukrayna'nın üyeliğini acilleştirmiştir. On ya da yirmi yıl sürese de Ukrayna'nın AB üyeliği jeopolitik bir zorunluluk olarak görülmektedir.
"AB liderleri, Kılıçdaroğlu'nun kazanması halinde tabii ki açıktan memnuniyetlerini ilan edeceklerdir. Bununla da kalmayacak, reformcu gündemini destekleyecek ve onunla yapıcı biçimde çalışma arzusunu dile getireceklerdir.
İKİ YÜZLÜLÜÐÜN ŞAHİKASI
"Kılıçdaroğlu 28 Mayıs'ta Cumhurbaşkanlığı'nı kazanırsa AB üyeleri Türkiye'yi Haziran zirvesinin gündemine alacaklardır. Ama o zirvede alınacak kararlar şimdiden bellidir: AB 'yapıcı belirsizlik' (constructive ambiguity) şemsiyesi altına sığınacaktır. Bunun da anlamı şudur:
" Kılıçdaroğlu'nun kazanması halinde tabii ki müzakereler yeniden başlayacak, ama bu müzakerelerin ucu açık olacaktır. Bir başka üst düzey AB yetkilisi bu konuda şunları söyledi:'Zaten ölmüş bir süreci yeniden öldürüp de siyaseten güvenilirliğimizi mi kaybedelim?' Bu, Almanya'nın eski Başbakanı Angela Merkel'ın Türkiye'yle ilgili izlediği siyasetin tıpa tıp aynısı. "
ERDOÐAN KAZANIRSA ALIŞILAGELEN TUTUM DEÐİŞMEZ
Erdoğan'ın kazanması halinde AB'yle ilişkilerde alışılagelen tutumun değişmeyeceği, ilişkilerin zaman zaman normal, zaman zaman da hasmane söylemlerle ilerleyeceğine işaret edilen yazı şöyle devam ediyor:
"Çok kısa vadede ilişkiler sakin seyreder. Brüksel Türkiye'deki deprem felaketi için gönderilecek 7 milyar doların teslimatını öne çekerken Ankara da hem AB hem de ABD'nin Rusya'ya yaptırımların uygulanması baskılarına daha olumlu yaklaşacaktır. Kılıçdaroğlu ise bu konuda belki daha da olumlu bir tutum izleyecektir. Kılıçdaroğlu ayrıca Suriyeli mülteciler konusunda da Brüksel'le daha yapıcı biçimde çalışacaktır.
"Ama orta ve uzun vadede, Erdoğan'ın kazanması halinde, jeopolitik rekabetler yeniden ön plana çıkacak ve gerginlikler hortlayacaktır.
" Yunanistan ve Kıbrıs'la (Rum Kesimi) Türkiye arasında, özellikle de çekişmeli denizlerde petrol arama girişimlerinde yeni gerginlikler çıkması halinde bu bütün AB'yi ilgilendirecek, Erdoğan yönetimindeki Ankara yeniden bir mülteci akınını Avrupa'ya göndermek için kapıları açacaktır.
"Bütün bunlara baktığımız zaman AB'nin net bir Türkiye politikası olmadığını görüyoruz. 'Ehveni şerle yola devam,' mantığı net bir siyaset yerine konamaz."
Mujtaba Rahman'ın bu yazısı AB'nin Türkiye'ye olan tutumunu çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Anlaşıldığı kadarıyla, ne kadar çaba harcanırsa harcansın Brüksel'in kapıları Ankara'ya sonsuza kadar kapalı kalacak. Diyebilirsiniz ki: 'Ama Ankara da Kıbrıs sorununun çözümü çabalarında esnek davransın. Yunanistan'la arasındaki meseleleri uluslararası hukuka uygun biçimde halletsin. ' Ben de aynı kanıdayım. Yalnız bu uzun bir süreç. Her zaman inandığım, ille de AB'ye tam üye olmak yerine AB değerlerini (Kopenhag Kriterleri'ni) özümseyip yaşamımıza uyarlayarak yolumuza devam etmek. Bunu başarabilirsek belki gerçek demokrasinin yanına yaklaşma şansımız olur.
Yazıyı birlikte okuyalım:
"Bütün beklentilerin aksine Erdoğan'ın iktidardaki AKP'si ve Cumhur İttifakı 14 Mayıs seçimlerinde parlamento çoğunluğunu elde etti. Daha da öte, Erdoğan seçimlerin ilk turunda rakibi Kemal Kılıçdaroğlu'nun yüzde 44.95 almasına karşılık oyların yüzde 49.42'sini topladı.
"Brüksel ve AB başkentlerinde bir süredir, artarak hakim olan kaygı Kılıçdaroğlu'nun kazanması halinde Türkiye'nin AB'yle ilişkilerinin yeniden tanımlanıp nitelikli bir ilerlemeye gidilmesi gereğinin doğmasıydı. Bu durumda Gümrük Birliği Anlaşması'nın güncellenmesi, Türkiye halkına vize muafiyeti tanınması ve iki taraf arasında tam üyelik müzakerelerinin yeniden başlaması gündeme gelecekti. Bu durum, tam da Ukrayna'nın AB'ye tam üyeliğinin gündemde olduğu sırada ortaya çıkması Brüksel'in canını sıkıyordu. Tam da Aralık ayı zirvesinde Kiev'in tam üyeliğini masaya getirmeye hazırlanırlarken Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanlığı'na gelmesi ihtimaliyle Türkiye konusunun yeniden gündemlerine gelmesi AB liderlerinin hiç istemedikleri bir durumdu. "
UKRAYNA VE BATI BALKANLAR IN, TÜRKİYE OUT
Brüksel'de kimilerinin, Ukrayna ve Batı Balkanlar'ı tam üyeliğe kabul ederek Türkiye'ye sonsuza kadar üye olamayacaksınız mesajını vermek istediklerini kaydeden yazı şu cümlelerle sürüyor:
"Adını vermek istemeyen bir AB yetkilisi benimle sohbeti sırasında şunları söyledi:'Ukrayna ve Batı Balkanlar'ın son genişleme olduğunu bir noktada açıklamak zorunda kalacağız. AB'nin hem Ukrayna hem Türkiye'yi bünyesine sindirmesinin imkansız olduğu açıktır. Pazar bunu kaldıramaz.'
"Üstelik Rusya'nın açtığı saldırı savaşı Ukrayna'nın üyeliğini acilleştirmiştir. On ya da yirmi yıl sürese de Ukrayna'nın AB üyeliği jeopolitik bir zorunluluk olarak görülmektedir.
"AB liderleri, Kılıçdaroğlu'nun kazanması halinde tabii ki açıktan memnuniyetlerini ilan edeceklerdir. Bununla da kalmayacak, reformcu gündemini destekleyecek ve onunla yapıcı biçimde çalışma arzusunu dile getireceklerdir.
İKİ YÜZLÜLÜÐÜN ŞAHİKASI
"Kılıçdaroğlu 28 Mayıs'ta Cumhurbaşkanlığı'nı kazanırsa AB üyeleri Türkiye'yi Haziran zirvesinin gündemine alacaklardır. Ama o zirvede alınacak kararlar şimdiden bellidir: AB 'yapıcı belirsizlik' (constructive ambiguity) şemsiyesi altına sığınacaktır. Bunun da anlamı şudur:
" Kılıçdaroğlu'nun kazanması halinde tabii ki müzakereler yeniden başlayacak, ama bu müzakerelerin ucu açık olacaktır. Bir başka üst düzey AB yetkilisi bu konuda şunları söyledi:'Zaten ölmüş bir süreci yeniden öldürüp de siyaseten güvenilirliğimizi mi kaybedelim?' Bu, Almanya'nın eski Başbakanı Angela Merkel'ın Türkiye'yle ilgili izlediği siyasetin tıpa tıp aynısı. "
ERDOÐAN KAZANIRSA ALIŞILAGELEN TUTUM DEÐİŞMEZ
Erdoğan'ın kazanması halinde AB'yle ilişkilerde alışılagelen tutumun değişmeyeceği, ilişkilerin zaman zaman normal, zaman zaman da hasmane söylemlerle ilerleyeceğine işaret edilen yazı şöyle devam ediyor:
"Çok kısa vadede ilişkiler sakin seyreder. Brüksel Türkiye'deki deprem felaketi için gönderilecek 7 milyar doların teslimatını öne çekerken Ankara da hem AB hem de ABD'nin Rusya'ya yaptırımların uygulanması baskılarına daha olumlu yaklaşacaktır. Kılıçdaroğlu ise bu konuda belki daha da olumlu bir tutum izleyecektir. Kılıçdaroğlu ayrıca Suriyeli mülteciler konusunda da Brüksel'le daha yapıcı biçimde çalışacaktır.
"Ama orta ve uzun vadede, Erdoğan'ın kazanması halinde, jeopolitik rekabetler yeniden ön plana çıkacak ve gerginlikler hortlayacaktır.
" Yunanistan ve Kıbrıs'la (Rum Kesimi) Türkiye arasında, özellikle de çekişmeli denizlerde petrol arama girişimlerinde yeni gerginlikler çıkması halinde bu bütün AB'yi ilgilendirecek, Erdoğan yönetimindeki Ankara yeniden bir mülteci akınını Avrupa'ya göndermek için kapıları açacaktır.
"Bütün bunlara baktığımız zaman AB'nin net bir Türkiye politikası olmadığını görüyoruz. 'Ehveni şerle yola devam,' mantığı net bir siyaset yerine konamaz."
Mujtaba Rahman'ın bu yazısı AB'nin Türkiye'ye olan tutumunu çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Anlaşıldığı kadarıyla, ne kadar çaba harcanırsa harcansın Brüksel'in kapıları Ankara'ya sonsuza kadar kapalı kalacak. Diyebilirsiniz ki: 'Ama Ankara da Kıbrıs sorununun çözümü çabalarında esnek davransın. Yunanistan'la arasındaki meseleleri uluslararası hukuka uygun biçimde halletsin. ' Ben de aynı kanıdayım. Yalnız bu uzun bir süreç. Her zaman inandığım, ille de AB'ye tam üye olmak yerine AB değerlerini (Kopenhag Kriterleri'ni) özümseyip yaşamımıza uyarlayarak yolumuza devam etmek. Bunu başarabilirsek belki gerçek demokrasinin yanına yaklaşma şansımız olur.