Geçen Yıl (2023) Birleşmiş Milletler Günü (24 Ekim) dolayısıyla kaleme aldığım yazıda BM Yasası’nın hazırlandığı diplomatik Konferansa ev sahipliği yapmış olan ABD’nin 33’üncü Başkanı Harry S. Truman’ın Konferans’ın San Francisco Opera Sarayı’nda 26 Haziran 1945 günü cereyan eden kapanış oturumundaki konuşmasından bazı alıntılara yer vermiştim.
Özellikle Başkan Truman’ın şu sözlerini öne çıkarmıştım:
“Dünyada barış, güvenlik ve insanlığın ilerlemesi için büyük bir araç yarattınız. Artık dünya bunu kullanmalı! Eğer onu kullanmayı başaramazsak, onu yaratmak için, burada özgürlük ve güvenlik içinde buluşabilmemiz için, ölen herkese ihanet etmiş olacağız. Eğer onu bencilce - herhangi bir ulusun veya herhangi bir küçük ulus grubunun yararına - kullanmaya çalışırsak, bu ihanetten eşit derecede suçlu oluruz.”
Başkan Truman 1945’teki bu sözleriyle, son bir yıldan fazla süredir Gazze’de soykırım suçu işlemekte olan, hırsını alamayıp bütün Orta Doğu’yu yangın yerine çevirmeye çalışan İsrail’in Netanyahu Hükûmetine kayıtsız şartsız tam destek veren ve İsrail’in katliam ve soykırım politikalarının hedefine tam ulaşmasını teminen BM’de sahip olduğu “veto” yetkisini sırf BM’nin Güvenlik organını felce uğratmak maksadıyla suiistimal eden ve böylece BM sistemini belirli bir ulusun, devletin hükûmetin yararına” kullanmakta beis görmeyen ABD Biden Yönetimini ve Kongre'de Yönetim'e destek verenleri, daha 79 yıl öncesinden BM ideallerine ihanetten mahkûm etmiştir.
Tarihte, devletinin dış politikasını kendi iktidarının devamını sağlamak amacıyla bir vasıta olarak kullanan Liderlerin başta kendi ülkelerine, kendi vatandaşlarına ne büyük zararlar verdiğinin, aynı zamanda kendileri için de elim akıbet hazırladıklarının ibret verici örnekleri vardır.
Biden bu liderlerden biri olmuştur. Biden özellikle 7 Ekim 2023 sabahından itibaren ABD dış politikasını sırf Musevi oylarını Cumhuriyetçilere kaptırmamak maksadıyla yönetmiş, yönlendirmiştir.
Ayrıca, Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) Lideri’nin 27 Ekim’de açıklanıp 30 Ekim’de seçimden sadece 5 gün önce apar topar Vaşington’da Beyaz Saray’da huzura kabul edilmesi de Demokrat Parti’nin Başkan adayına ABD’deki Kıbrıs Rum ve Yunan oylarını kazandırmak için sarfedilen son dakika çabasından başka bir şey değildir.
İsrail’e soykırımda destek verme, GKRY Lideri’ni Beyaz Saray’a celbetme Kamala Harris’e Musevi, Rum ve Yunan oylarını belki kazandıracaktır, ama ABD’ne dünyada oynamak istediği rolde büyük itibar kaybettirecektir, hattâ eminim kaybettirmiştir de!
Türkiye, son yıllarda Biden Yönetimi’nin Kıbrıs Rum Yönetimi’ne ve Yunanistan’a verdiği ölçüsüz askerî, siyasî ve diplomatik desteğin ABD’nin Kıbrıs konusuna ve Türk – Yunan münasebetlerine ilişkin diplomaside rol oynama ehliyetini yok ettiğinin bilincinde olmalı ve bunu ABD’ne ifade etmekten çekinmemelidir.
KKTC ve Türkiye 4 yıl önce bu aylarda Kıbrıs uyuşmazlığının doğal çözümü için tarihî bir keskin viraj almıştır. Çıkılan “egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm” istikametindeki düz yolda ABD ve AB tarafından ve onların tesiriyle, baskılarıyla BMGS tarafından yaratılabilecek hiçbir engel, verilecek hiçbir söz KKTC’ne ve Türkiye’ye “U” dönüş yaptıramamalıdır.
19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktıktan sonra ATATÜRK’ü ve O’na destek veren Türk Milleti’ni, iç ve dış hiçbir askerî ve siyasî güç yolundan, millî hedefinden saptıramamıştır!
Özellikle Başkan Truman’ın şu sözlerini öne çıkarmıştım:
“Dünyada barış, güvenlik ve insanlığın ilerlemesi için büyük bir araç yarattınız. Artık dünya bunu kullanmalı! Eğer onu kullanmayı başaramazsak, onu yaratmak için, burada özgürlük ve güvenlik içinde buluşabilmemiz için, ölen herkese ihanet etmiş olacağız. Eğer onu bencilce - herhangi bir ulusun veya herhangi bir küçük ulus grubunun yararına - kullanmaya çalışırsak, bu ihanetten eşit derecede suçlu oluruz.”
Başkan Truman 1945’teki bu sözleriyle, son bir yıldan fazla süredir Gazze’de soykırım suçu işlemekte olan, hırsını alamayıp bütün Orta Doğu’yu yangın yerine çevirmeye çalışan İsrail’in Netanyahu Hükûmetine kayıtsız şartsız tam destek veren ve İsrail’in katliam ve soykırım politikalarının hedefine tam ulaşmasını teminen BM’de sahip olduğu “veto” yetkisini sırf BM’nin Güvenlik organını felce uğratmak maksadıyla suiistimal eden ve böylece BM sistemini belirli bir ulusun, devletin hükûmetin yararına” kullanmakta beis görmeyen ABD Biden Yönetimini ve Kongre'de Yönetim'e destek verenleri, daha 79 yıl öncesinden BM ideallerine ihanetten mahkûm etmiştir.
Tarihte, devletinin dış politikasını kendi iktidarının devamını sağlamak amacıyla bir vasıta olarak kullanan Liderlerin başta kendi ülkelerine, kendi vatandaşlarına ne büyük zararlar verdiğinin, aynı zamanda kendileri için de elim akıbet hazırladıklarının ibret verici örnekleri vardır.
Biden bu liderlerden biri olmuştur. Biden özellikle 7 Ekim 2023 sabahından itibaren ABD dış politikasını sırf Musevi oylarını Cumhuriyetçilere kaptırmamak maksadıyla yönetmiş, yönlendirmiştir.
Ayrıca, Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) Lideri’nin 27 Ekim’de açıklanıp 30 Ekim’de seçimden sadece 5 gün önce apar topar Vaşington’da Beyaz Saray’da huzura kabul edilmesi de Demokrat Parti’nin Başkan adayına ABD’deki Kıbrıs Rum ve Yunan oylarını kazandırmak için sarfedilen son dakika çabasından başka bir şey değildir.
İsrail’e soykırımda destek verme, GKRY Lideri’ni Beyaz Saray’a celbetme Kamala Harris’e Musevi, Rum ve Yunan oylarını belki kazandıracaktır, ama ABD’ne dünyada oynamak istediği rolde büyük itibar kaybettirecektir, hattâ eminim kaybettirmiştir de!
Türkiye, son yıllarda Biden Yönetimi’nin Kıbrıs Rum Yönetimi’ne ve Yunanistan’a verdiği ölçüsüz askerî, siyasî ve diplomatik desteğin ABD’nin Kıbrıs konusuna ve Türk – Yunan münasebetlerine ilişkin diplomaside rol oynama ehliyetini yok ettiğinin bilincinde olmalı ve bunu ABD’ne ifade etmekten çekinmemelidir.
KKTC ve Türkiye 4 yıl önce bu aylarda Kıbrıs uyuşmazlığının doğal çözümü için tarihî bir keskin viraj almıştır. Çıkılan “egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm” istikametindeki düz yolda ABD ve AB tarafından ve onların tesiriyle, baskılarıyla BMGS tarafından yaratılabilecek hiçbir engel, verilecek hiçbir söz KKTC’ne ve Türkiye’ye “U” dönüş yaptıramamalıdır.
19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktıktan sonra ATATÜRK’ü ve O’na destek veren Türk Milleti’ni, iç ve dış hiçbir askerî ve siyasî güç yolundan, millî hedefinden saptıramamıştır!
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.