Bir zamanlar üniversitelerde ders verirken gençlerin siyaset anlaması için çok kullandığım bir metafordu 45 dereceye bağlı anlatımım.
Derse giriş yapıp tanıştıktan sonra, V1=V2yi hatırlıyor musunuz diye sorardım. Genellikle bir sessizlik olur, biz fizikten kaçtık, sosyal bilime geldik, eyvah kabilinden yüzlerin düştüğünü görürdüm. Biraz endişelendiklerini görmek keyif vericiydi ama çok fazla uzatmaksızın, "buraya gelirken araba ya da otobüsle gelmediniz mi?" ya da "bu kata çıkarken asansöre binmediniz mi?" diye sorardım. "Sol tekerlekle sağ tekerlek eşit dönmezse ne olur?" sorusuna cevap hemen gelirdi, kaza olur, şarampole yuvarlanırız. Asansör ağırlıkları eşit noktada dengelenmezse yine vahim sonuçların olabileceği hepsinin yaşam deneyiminden belleklerine kazınmıştı.
"Hadi o zaman bu eşitliği bana X Y ekseninde gösterin" deyince kafası biraz matematiğe basan bir öğrenci eksenin tam ortasından geçen bir çizgi çeker, 45 derecelik açıyı çizerdi.
Sonrasında şimdi yukarı yönlü Y eksenindeki V1'i silin, oraya hayallerinizi yazın derdim. Erkek öğrenciler genellikle okulu birincilikle bitirmek, evi, arabası olan, babası zengin güzel bir kızla evlenmek diye hayallerini sıralarlardı. Bu durumda yatay yönlü olan V2'yi ben siler, sözü alırdım. "Oğlum, tembel herifin tekisin, okul birinciliği neyine, aynaya baktın mı, pek bir şeye benzemiyorsun, güzel kız seni ne yapsın, cep delik, cepken delik, akşam evde kaynayacak çorbayı zor buluyorsun" diyerek acı gerçekleri anlatır, yaşamın hayallerle gerçekler arasında 45 derecelik açıyı bulma sanatı olduğunu anlatmaya çalışırdım.
Bu noktadan sonra siyaseti anlatmaya geçince, yukarı yönlü Y'nin yerine idealden türemiş olan ideolojiyi yazardım. Siyasette oy verdiğimiz insanlar aslında birer hayal taciri değil mi? Diğer ifadesi ile biz hayallerini beğendiğimiz siyasetçiye oy vermiyor muyuz?
Peki hayallerini iyi satıp seçilen siyasetçiyi ne bekler sorusunun cevabı ise X ekseninde yer alan gerçekler. O gerçeklerle yüzleşip sınıfı geçen siyasetçi başarılı, gerçeklerin üstünden gelemeyen ise başarısız yaftasını almıyor mu?
Gelelim bu girizgahtan sonra son 20 yıllık Türkiye siyasetinin değerlendirmesine.
Eğer ideoloji sadece seçimi kazanmak için hayal satmaktan ibaretse, hakkını verelim son derecede başarılı bir lider profili ile karşı karşıyayız.Bu noktada son 20 yıla tek başına imzasını atan Sayın Cumhurbaşkanı'na hayranlık duymamak elde değil.
Peki gerçekler eksenine geçersek aynı başarıdan söz etmek mümkün mü?
Maalesef hayır.
Öncelikle tamamen reel politika zemininde değerlendirilmesi gereken dış politikayı ele alalım. Komşularla sıfır sorun diye başlayıp, ardından reel politikaya ideolojik gözlükle bakarak çevremizde dost bırakmadığımız dış politikamız sürekli zigzaglı bir çizgi izledi ve bugün geldiğimiz yere nasıl döneriz diye çabalıyoruz. Peki bu tutarsız çizgi bize neye mal oldu? Büyük bir itibar kaybı ve ne yaparsak yapalım geri kazanamayacağımız güven sorunu.
İkinci olarak ekonomiye bakalım. Ekonomiyi gerçeklere dayalı bir bilim dalı olmaktan çıkartıp, hurafelere dayalı bir yönetim biçimi haline dönüştürdüğünüzde maalesef bugünün acı reçetelerini hep birlikte içmekteyiz.
Doğal olarak gerçekler ekseninde yapılan hatalar toplumsal gerilimleri, bozulan insan psikolojilerini de beraberinde getiriyor.
Göçmen sorunu, Beyoğlu terörü, ötekileştirici dilin beraberinde getirdiği şiddet eğilimleri, kadın cinayetlerini geçtik, sokak köpekleri cinayetleri, bir eğlence aracı olan spor müsabakasında yaşananlar.
Siz siz olun hayatınızdan ne siyaseten ne de bireysel olarak 45 dereceyi çıkarmayın. 45 derece sağduyudur.
Derse giriş yapıp tanıştıktan sonra, V1=V2yi hatırlıyor musunuz diye sorardım. Genellikle bir sessizlik olur, biz fizikten kaçtık, sosyal bilime geldik, eyvah kabilinden yüzlerin düştüğünü görürdüm. Biraz endişelendiklerini görmek keyif vericiydi ama çok fazla uzatmaksızın, "buraya gelirken araba ya da otobüsle gelmediniz mi?" ya da "bu kata çıkarken asansöre binmediniz mi?" diye sorardım. "Sol tekerlekle sağ tekerlek eşit dönmezse ne olur?" sorusuna cevap hemen gelirdi, kaza olur, şarampole yuvarlanırız. Asansör ağırlıkları eşit noktada dengelenmezse yine vahim sonuçların olabileceği hepsinin yaşam deneyiminden belleklerine kazınmıştı.
"Hadi o zaman bu eşitliği bana X Y ekseninde gösterin" deyince kafası biraz matematiğe basan bir öğrenci eksenin tam ortasından geçen bir çizgi çeker, 45 derecelik açıyı çizerdi.
Sonrasında şimdi yukarı yönlü Y eksenindeki V1'i silin, oraya hayallerinizi yazın derdim. Erkek öğrenciler genellikle okulu birincilikle bitirmek, evi, arabası olan, babası zengin güzel bir kızla evlenmek diye hayallerini sıralarlardı. Bu durumda yatay yönlü olan V2'yi ben siler, sözü alırdım. "Oğlum, tembel herifin tekisin, okul birinciliği neyine, aynaya baktın mı, pek bir şeye benzemiyorsun, güzel kız seni ne yapsın, cep delik, cepken delik, akşam evde kaynayacak çorbayı zor buluyorsun" diyerek acı gerçekleri anlatır, yaşamın hayallerle gerçekler arasında 45 derecelik açıyı bulma sanatı olduğunu anlatmaya çalışırdım.
Bu noktadan sonra siyaseti anlatmaya geçince, yukarı yönlü Y'nin yerine idealden türemiş olan ideolojiyi yazardım. Siyasette oy verdiğimiz insanlar aslında birer hayal taciri değil mi? Diğer ifadesi ile biz hayallerini beğendiğimiz siyasetçiye oy vermiyor muyuz?
Peki hayallerini iyi satıp seçilen siyasetçiyi ne bekler sorusunun cevabı ise X ekseninde yer alan gerçekler. O gerçeklerle yüzleşip sınıfı geçen siyasetçi başarılı, gerçeklerin üstünden gelemeyen ise başarısız yaftasını almıyor mu?
Gelelim bu girizgahtan sonra son 20 yıllık Türkiye siyasetinin değerlendirmesine.
Eğer ideoloji sadece seçimi kazanmak için hayal satmaktan ibaretse, hakkını verelim son derecede başarılı bir lider profili ile karşı karşıyayız.Bu noktada son 20 yıla tek başına imzasını atan Sayın Cumhurbaşkanı'na hayranlık duymamak elde değil.
Peki gerçekler eksenine geçersek aynı başarıdan söz etmek mümkün mü?
Maalesef hayır.
Öncelikle tamamen reel politika zemininde değerlendirilmesi gereken dış politikayı ele alalım. Komşularla sıfır sorun diye başlayıp, ardından reel politikaya ideolojik gözlükle bakarak çevremizde dost bırakmadığımız dış politikamız sürekli zigzaglı bir çizgi izledi ve bugün geldiğimiz yere nasıl döneriz diye çabalıyoruz. Peki bu tutarsız çizgi bize neye mal oldu? Büyük bir itibar kaybı ve ne yaparsak yapalım geri kazanamayacağımız güven sorunu.
İkinci olarak ekonomiye bakalım. Ekonomiyi gerçeklere dayalı bir bilim dalı olmaktan çıkartıp, hurafelere dayalı bir yönetim biçimi haline dönüştürdüğünüzde maalesef bugünün acı reçetelerini hep birlikte içmekteyiz.
Doğal olarak gerçekler ekseninde yapılan hatalar toplumsal gerilimleri, bozulan insan psikolojilerini de beraberinde getiriyor.
Göçmen sorunu, Beyoğlu terörü, ötekileştirici dilin beraberinde getirdiği şiddet eğilimleri, kadın cinayetlerini geçtik, sokak köpekleri cinayetleri, bir eğlence aracı olan spor müsabakasında yaşananlar.
Siz siz olun hayatınızdan ne siyaseten ne de bireysel olarak 45 dereceyi çıkarmayın. 45 derece sağduyudur.