İklim krizinin en büyük düşmanı Okyanuslar tehlike altında. Ne olur okyanuslar tehlikedeyse? Nerden çıktı bu konu; izah etmeye çalışayım. Okyanuslarda yaşananları aşağıda tek tek vereceğim, beni en çok etkileyen iki bilgiyi paylaşarak başlamak istiyorum. Hani marketlerde et, balık gibi ürünlerin satıldığı raflarda görürüz, pembe pembe çiftlik somon balık paketlerini. Bu balık paketlerinin bir kısmının üzerinde çiftlik ürünü olduğu bilgisi vardır. İşte o üretim çiftliklerinde yetiştirilen somon balıklarının renklendirilmiş yem ile beslendiği, hatta bu yemlerin bir renk skalası olduğu bilgisi ve köpek balıklarının sadece yüzgeçleri için yakalanıp, yüzgeçleri kesildikten sonra tekrar suya atıldığı ve bu katliamın daha çok uzak doğu mutfağında yer alan "statü belirleyici yüzgeç çorbası" için yapıldığı.
Geçtiğimiz Ağustos ayında üzerinde çok da durulmayan bir toplantı vardı BM'ler bünyesinde. Hatta büyük umutlarla başlandı toplantıya, günlerce de sürdü ama hüsranla sonuçlandı. Toplantının Adı; Birleşmiş Milletler Okyanus Konferansı. Toplantının Konusu: Soluduğumuz oksijenin yüzde 85 ini sağlayan Okyanusların korunmasını sağlamak. Toplantı başlarken herkes mutlu mesut, gündem maddeleri çoktan hazır. Bu toplantı ilk kez yapılmıyor 15 yıldır süren bir müzakere süreci var. Bir türlü net uygulamalar belirlenememiş ve maalesef bu yıl da belirlenemeden yine sonuçsuz bir şekilde bitti. Toplantı ile ilgili detayları sona bırakıyorum önce Okyanuslar insanlık için, dünya için ne anlam ifade ediyor ondan söz etmek istiyorum.
BM in sonuçlanmayan Okyanus Konferansının kararının ardından, geçen sene gösterime giren Seaspiracy belgeselini tekrar izledim. Bir kez daha kahrolarak. O belgeselden bazı notlar aktaracağım burada ama Okyanusların son durumunu en iyi anlatan bu belgeseli mutlaka izlemek gerekiyor. Belgesel Netflix platformunda halen gösterimde. Reklam gibi oldu ama olsun, gerçekler o kadar net serilmiş ki gözler önüne bunları bilmemek dünyaya, geleceğe ve çocuklarımıza haksızlık.
Belgeseli hazırlayan, Ali Tabrizi araştırmacı bir yönetmen. Okyanuslar, çocukluğundan beri özel ilgi alanı. Plastik kirliliğinin Okyanuslarda yarattığı boyutları incelemek için çıktığı yolculuğun süreci içinde plastiğin yarattığı tehlikeden daha büyük tehlikeler ile karşılaşır.
Birçok bilim insanının görüşlerinin yer aldığı belgeselde Okyanuslardaki son durum da çok net şekilde özetlenmiş, işte onlardan birkaçı.
"Okyanusların yüzde 30 korunuyor deniliyor oysa yüzde 5 koruma altında, orada da balıkçılık devam ediyor. Yani yüzde 1 den daha az bir alan korunuyor"
Okyanusların dünyanın ve insanoğlunun devamlılığı için ne ifade ettiğini ve şu andaki durumu ile ilgili bilgileri aktarmaya çalıştım. Peki Okyanuslardaki tahribat böyle devam ederse ne olur?
Ve en önemli meselelerden biri de "Sürdürülebilir balıkçılık, yunus dostu balıkçılık sertifikaları". Bizim marketlerde de görürsünüz balık konservelerinin üzerinde yunus balığı şeklinde etiketler. İşte onların anlamı; "bu balık avlanırken hiçbir yunus öldürülmedi" demek. Güvenilirlik vadeden bu sertifikalar MSC Belgesi deniliyor. MSC (Marine Stewardship Council | Deniz Koruma Konseyi) uluslarası düzeyde faaliyet gösteren ve kâr amacı gütmeyen bir kuruluş. Okyanusları ve gelecekteki deniz ürünlerini koruma altına almayı amaçlayan bu kuruluş, bu alanda faaliyet gösteren işletmelerin çalışmalarını belgelendiriyor. Ancak işler tam da böyle yürümüyor. Her etiket doğru yere verilmiyor gibi gözüküyor. Çok yakın bir zamanda Earth Island, Meksika ton balığı endüstrisine MSC tarafından verilen etiket için ciddi bir kınamada bulundu.
Earth Island'ın İcra Direktörü David Phillips bunu şöyle ifade etti: "Her yıl binlerce yunusun anlamsızca öldürülmesini ödüllendiren ve MSC'nin itibarını ve itibarını zedeleyen korkunç bir karar. Kasıtlı ağlarla yakalanan ve yunusları öldüren konserve ton balığı konservelerine eko-etiket vermek, tüketici sahtekarlığıdır, yasa dışı bir aldatmacadır ve yeşil yıkamanın başlıca örneğidir. MSC'ye yazık. " Earth Island (Dünya Adası) 40 yıldır ekosistemleri koruyan, muhafaza ve restore eden projelere imza atan güçlü bir STK.
Ortak bir anlaşma hayaliyle başlayan BM Okyanus Konferansı, gezegenin okyanuslarının üçte ikisindeki biyoçeşitliliği korumak üzere tasarlanmıştı. Bu anlaşma ülkelerin sınırları dışında kalan uluslararası sularda geçerli olacaktı. Fakat Okyanuslardan elde ettikleri gelirden vazgeçemeyen BM üyelerinin bazıları nedeniyle, okyanusların, koruma alanlarının nasıl oluşturulacağı ve açık denizlerde insan aktivitelerinin nasıl engelleneceği gibi konularda hemfikir olamadılar. Toplantı sonuçsuz ve umutsuz bir şekilde bitti. BM ülkelerinden bazıları dedim çünkü, iklim krizinin olumsuz sonuçlarından en fazla etkilenen Pasifik ada grubu ve Karayipler grubu gibi bazı gruplar anlaşma için mücadele ettiler. Fakat aynı çaba rantın büyük kısmını paylaşan ülkeler tarafından gösterilmedi.
Greenpeace'in Okyanusları Koruma kampanyasından Laura Meller, Özellikle Yüksek Hedef Koalisyonu olarak adlandırılan Ulaslararası Denizcilik Örgütü üyelerinin (aralarında ABD nin de olduğu 100 üyeli bir oluşum) uzlaşma için çok yavaş hareket ettiklerini iddia ederken zamanın tükendiğine dikkat çekti.
"Daha fazla gecikme okyanusun yıkımı anlamına gelir. Üzgünüz ve hayal kırıklığı hissediyoruz. Müzakereler devam ederken okyanuslar da dahil olmak üzere bunun sonucuna bağlı yaşayanlar acı çekecek."
Meller bu konuda haklı olabilir, bunun yanında uzmanlardan sevindirici haber; okyanuslar ve denizler çok çabuk toparlanan sistemler. Ama acele etmek gerekiyor. Yoksa 2048 yılı çok yakın. Yine uzmanların "Biz ne yapabiliriz ki? Balıkçılık Endüstrisine dur diyecek biz miyiz?" diyenlere de net bir cevabı var. "Evet sizsiniz, tek ahlaklı şey balık yemeği bırakmak, Balık tüketimini bırakın" Bu kadar net, torunlarınızın balık yemesini istiyorsanız, sizler yememelisiniz. Bu çare olabilir mi? Bence evet. Ben bu evet cevabını verirken motive olduğum cümleyi de son söz olarak paylaşmak istiyorum.
"Unutmayalım insanlığı değiştiren olumlu ve olumsuz şeylerin çoğu bir kişiyle başlamıştır. Bir kişiyle" Sylvia Earle Okyanus Bilimcisi
Geçtiğimiz Ağustos ayında üzerinde çok da durulmayan bir toplantı vardı BM'ler bünyesinde. Hatta büyük umutlarla başlandı toplantıya, günlerce de sürdü ama hüsranla sonuçlandı. Toplantının Adı; Birleşmiş Milletler Okyanus Konferansı. Toplantının Konusu: Soluduğumuz oksijenin yüzde 85 ini sağlayan Okyanusların korunmasını sağlamak. Toplantı başlarken herkes mutlu mesut, gündem maddeleri çoktan hazır. Bu toplantı ilk kez yapılmıyor 15 yıldır süren bir müzakere süreci var. Bir türlü net uygulamalar belirlenememiş ve maalesef bu yıl da belirlenemeden yine sonuçsuz bir şekilde bitti. Toplantı ile ilgili detayları sona bırakıyorum önce Okyanuslar insanlık için, dünya için ne anlam ifade ediyor ondan söz etmek istiyorum.
- Okyanuslar dünyadaki tüm canlıların yüzde 80'inini barındırıyor,
- Soluduğumuz oksijenin yüzde 85'ini üretiyor,
- Dünyadaki karbonun yüzde 93'ü okyanuslarda depolanıyor, balinalar ve yunuslar sayesinde. Şöyle ki;
- Okyanuslardaki ekosistemin karbon emisyonunu azaltmadaki etkisi ormanlardan 20 kat fazla,
- Okyanuslardaki Köpek balıkları mercan resiflerini canlı tutan Okyanusun en değerli varlıklarından.
BM in sonuçlanmayan Okyanus Konferansının kararının ardından, geçen sene gösterime giren Seaspiracy belgeselini tekrar izledim. Bir kez daha kahrolarak. O belgeselden bazı notlar aktaracağım burada ama Okyanusların son durumunu en iyi anlatan bu belgeseli mutlaka izlemek gerekiyor. Belgesel Netflix platformunda halen gösterimde. Reklam gibi oldu ama olsun, gerçekler o kadar net serilmiş ki gözler önüne bunları bilmemek dünyaya, geleceğe ve çocuklarımıza haksızlık.
Belgeseli hazırlayan, Ali Tabrizi araştırmacı bir yönetmen. Okyanuslar, çocukluğundan beri özel ilgi alanı. Plastik kirliliğinin Okyanuslarda yarattığı boyutları incelemek için çıktığı yolculuğun süreci içinde plastiğin yarattığı tehlikeden daha büyük tehlikeler ile karşılaşır.
- Okyanuslardaki plastik kirliliği
- Endüstriyel balıkçılık
- Hedeflenmeyen av
- Deniz köleleri
- Deniz gözlemcilerinin öldürülmesi, belgeselde karşımıza çıkanlar.
Birçok bilim insanının görüşlerinin yer aldığı belgeselde Okyanuslardaki son durum da çok net şekilde özetlenmiş, işte onlardan birkaçı.
- Balıkçılık endüstrisi sebebiyle Okyanuslarda, her yıl 300.000 den fazla yunus ve balina ölüyor.
- 2000-2015 yılları arasında hedeflenmeyen av olarak yakalanan her Yunus balığının 12 si öldürülmüş. Nedeni; Balık endüstrinin yakalayıp satacağı balıkları yedikleri için.
- Her yıl yaklaşık 50 milyon köpek balığı balık ağlarına takılıyor.
- Köpek balıklarının oranı yüzde 80-99 oranda azalmış. En büyük nedeni; Yukarda yazdım. Statü belirleyen Köpek Balığı Yüzgeç Çorbası.
- Her saat başı 11 ila 30 bin arası Köpek balığının öldürüldüğü, Köpek balığı saldırısı sebebiyle ölen insan sayısının da yılda 10 olduğu yine uzmanların verdiği bilgiler arasında.
- Deniz kuşları yüzde 70 azalmış,
- Deniz kaplumbağalarının 7 türünden 6 sının nesli tükenmiş durumda.
- Denizdeki atıkların yüzde 46 sı balık ağları.
- Çiftlik balıkçılığında yetiştirilen balıkların besin kaynağının yine balıklar olması, binlercesinin tek bir yere kapatılmasıyla oluşan sağlıksız ortamlar sebebiyle, özellikle de "Deniz biti istilası" hastalığının balıkların daha yakalanmadan suda ölmesi, tüketiciler açısından çok dikkat edilmesi gereken bir bilgi.
- Ve Somon çiftçiliğinde balıkların yemlerine renklendirici katılması; pembeliğin derecesinin renk skalasından seçilmesi belgeselin en dikkat çekici bölümü benim için. "Pembeye boyanmış gri balıklar" ibaresi kullanılıyor çiftlik somonları için.
- Karides çiftlikleri yüzünden mangrov ormanlarının yok edilmesi de yine İKLİM KRİZİNİN boyutunu artıran bir olay. Mangrov ormanları demek; erozyon, fırtına ve tsunamiye karşı kara parçasını koruyan ağaç ve bitki toplulukları demek.
- Uzmanların aktardığı etkileyici bir bilgi daha; Dünyada her yıl 100 milyon dönüm orman kaybediliyor. Bu her dakika 27 futbol sahasına denk geliyor. Denizlerde ise vahşi avlama yöntemleri ile her yıl 15 milyar dönüm bitki örtüsü yok oluyor. Bu da her dakika 4316 futbol sahası demek.
- Bir yıl boyunca Grönland, Norveç, İsveç, Finlandiya, Birleşik Krallık, Almanya, Fransa, İspanya, Türkiye, İtalya, İran, Tayland, Avusturalya, Portekiz'in toplam alanı kadar alanın yok olması demek.
"Okyanusların yüzde 30 korunuyor deniliyor oysa yüzde 5 koruma altında, orada da balıkçılık devam ediyor. Yani yüzde 1 den daha az bir alan korunuyor"
Okyanusların dünyanın ve insanoğlunun devamlılığı için ne ifade ettiğini ve şu andaki durumu ile ilgili bilgileri aktarmaya çalıştım. Peki Okyanuslardaki tahribat böyle devam ederse ne olur?
- Tahribat böyle devam ederse uzmanlar 2050 yılına kadar mercan resiflerinin yüzde 90'ının yok olacağını öngörüyorlar.
- Ve tahribat böyle devam ederse 2048 yılında okyanusların bom boş kalacağını. Sadece 26 yıl sonra.
Ve en önemli meselelerden biri de "Sürdürülebilir balıkçılık, yunus dostu balıkçılık sertifikaları". Bizim marketlerde de görürsünüz balık konservelerinin üzerinde yunus balığı şeklinde etiketler. İşte onların anlamı; "bu balık avlanırken hiçbir yunus öldürülmedi" demek. Güvenilirlik vadeden bu sertifikalar MSC Belgesi deniliyor. MSC (Marine Stewardship Council | Deniz Koruma Konseyi) uluslarası düzeyde faaliyet gösteren ve kâr amacı gütmeyen bir kuruluş. Okyanusları ve gelecekteki deniz ürünlerini koruma altına almayı amaçlayan bu kuruluş, bu alanda faaliyet gösteren işletmelerin çalışmalarını belgelendiriyor. Ancak işler tam da böyle yürümüyor. Her etiket doğru yere verilmiyor gibi gözüküyor. Çok yakın bir zamanda Earth Island, Meksika ton balığı endüstrisine MSC tarafından verilen etiket için ciddi bir kınamada bulundu.
Earth Island'ın İcra Direktörü David Phillips bunu şöyle ifade etti: "Her yıl binlerce yunusun anlamsızca öldürülmesini ödüllendiren ve MSC'nin itibarını ve itibarını zedeleyen korkunç bir karar. Kasıtlı ağlarla yakalanan ve yunusları öldüren konserve ton balığı konservelerine eko-etiket vermek, tüketici sahtekarlığıdır, yasa dışı bir aldatmacadır ve yeşil yıkamanın başlıca örneğidir. MSC'ye yazık. " Earth Island (Dünya Adası) 40 yıldır ekosistemleri koruyan, muhafaza ve restore eden projelere imza atan güçlü bir STK.
Ortak bir anlaşma hayaliyle başlayan BM Okyanus Konferansı, gezegenin okyanuslarının üçte ikisindeki biyoçeşitliliği korumak üzere tasarlanmıştı. Bu anlaşma ülkelerin sınırları dışında kalan uluslararası sularda geçerli olacaktı. Fakat Okyanuslardan elde ettikleri gelirden vazgeçemeyen BM üyelerinin bazıları nedeniyle, okyanusların, koruma alanlarının nasıl oluşturulacağı ve açık denizlerde insan aktivitelerinin nasıl engelleneceği gibi konularda hemfikir olamadılar. Toplantı sonuçsuz ve umutsuz bir şekilde bitti. BM ülkelerinden bazıları dedim çünkü, iklim krizinin olumsuz sonuçlarından en fazla etkilenen Pasifik ada grubu ve Karayipler grubu gibi bazı gruplar anlaşma için mücadele ettiler. Fakat aynı çaba rantın büyük kısmını paylaşan ülkeler tarafından gösterilmedi.
Greenpeace'in Okyanusları Koruma kampanyasından Laura Meller, Özellikle Yüksek Hedef Koalisyonu olarak adlandırılan Ulaslararası Denizcilik Örgütü üyelerinin (aralarında ABD nin de olduğu 100 üyeli bir oluşum) uzlaşma için çok yavaş hareket ettiklerini iddia ederken zamanın tükendiğine dikkat çekti.
"Daha fazla gecikme okyanusun yıkımı anlamına gelir. Üzgünüz ve hayal kırıklığı hissediyoruz. Müzakereler devam ederken okyanuslar da dahil olmak üzere bunun sonucuna bağlı yaşayanlar acı çekecek."
Meller bu konuda haklı olabilir, bunun yanında uzmanlardan sevindirici haber; okyanuslar ve denizler çok çabuk toparlanan sistemler. Ama acele etmek gerekiyor. Yoksa 2048 yılı çok yakın. Yine uzmanların "Biz ne yapabiliriz ki? Balıkçılık Endüstrisine dur diyecek biz miyiz?" diyenlere de net bir cevabı var. "Evet sizsiniz, tek ahlaklı şey balık yemeği bırakmak, Balık tüketimini bırakın" Bu kadar net, torunlarınızın balık yemesini istiyorsanız, sizler yememelisiniz. Bu çare olabilir mi? Bence evet. Ben bu evet cevabını verirken motive olduğum cümleyi de son söz olarak paylaşmak istiyorum.
"Unutmayalım insanlığı değiştiren olumlu ve olumsuz şeylerin çoğu bir kişiyle başlamıştır. Bir kişiyle" Sylvia Earle Okyanus Bilimcisi