Eleştiriyi pek severiz ama kendimiz eleştirilmediği takdirde!

VeDa

Forum Üyesi
14 Eyl 2022
2,428
0
0
Ülkemizde bazı kavramlar vardır ki yaşarlar fakat değişime uğrayarak yaşarlar. Mesela hak böyle bir kavramdır. Bir gün herkesin hakkı vardır denir; diğer gün aynı kişiye ne hakla diye çıkışılır! Gene nezaket de böyledir. Nazik olmak lazım der durulur; gelin görün ki öte taraftan trafikte yol vermedi diye adam vurulur!

İşte eleştiri de bu değişime uğrayan kavramlardan belki de başlıcasıdır coğrafyamızda... Ya tamamen övmek diye algılanır ya da yermek... Şöyle bir objektif çerçeveye asla oturtulmaz. "Bizdensindir, değilsen onlardansındır!", gözüyle bakılır... Hâlbuki eleştiri ne tamamen yermektir ne de övmek... Eleştiri, yermenin ve övmenin bir arada bulunabileceği bir fikir sahasıdır. Doğru tarafıyla ele alındığında kişiyi geliştirir de, eksiklerini tamamlamasına yardımcı da olur. Batı'da profesyonelce eleştiri yapan, eleştirmen diye bir meslek de vardır ki Türkiye'de bu mesleğe ya gıcık denilir, ya da bizimki!

Geçtiğimiz günlerde sevgili dostum Ozan Kolbaş ile muhabbet ediyorduk. Bahis, İbnülemin Mahmud Kemal İnal'ın şair Orhan Veli'ye yazdığı manzumeye geldi. İnal, Orhan Veli'nin vefatından sonra kaleme aldığı bu manzumede, Orhan Veli'yi övermiş gibi yaparak yerden yere vuruyor; şiirin sonunda da, "İçti içti sıçtı Orhan cânına!" diyerek vefatına Ebced hesabıyla tarih mısraı düşürüyordu.

Bir müddet güldük. Neden sonra aklıma Orhan Veli'nin bu şiire cevap veremediği gerçeği takıldı. Hemen o ânda İbnülemin'in bu şiirine nazire düşecek şekilde aynı vezinle birkaç beyit yazdım. Elbette Orhan Veli'yi savunarak. "Destek olmazsam eğer yarının nesline / İşte yıllar sel vurur harmânına" falan dedim; gülüştük, sonra dağıldık.

Gece sevgili Ozan, "Hicvi bitirdin mi?" diye sordu. Bilmiyordu ki çoktan aklımdan çıkmıştı. "Bitireyim mi?", diye sordum. "Elbette bitir, çok güzel oluyor; hem Twitter'da da paylaş...", diyerek beni cesaretlendirince hicvi bitirdim ve Twitter'da paylaştım. Tahminimin çok ötesinde bir reaksiyon aldı. Eee Ozan bu işlerde benden daha kıdemliydi; vaktiyle Covid-19 virüsüne yazdığı gazel İnternet'te patlamıştı! Dediği gibi de oldu. Sağ olsunlar hem beğenenler hem de beğenmeyenler çıktılar. Fikirlerini açıkça belli ettiler...

Hatta sevgili Mustafa B. Bozkurt, hicviyeme, aynı vezinle yalnız farklı fikirle yazılmış bir nazireyle karşılık verdi. Çok hoşuma gitti; demek ki bu memlekette hâlâ karşıt fikirler böyle nezih bir şekilde karşı karşıya gelebiliyordu!

Hayır, gelemiyordu! Çeşitli meslek alanlarına baktım... Bana çok yakın tiyatroya baktım evvela! Var mı Burhan Arpat, Refi' Cevat Ulunay hatta Melih Vassaf gibi bir eleştirmen bugün... Yok! Ya sinemada... Tiyatroya nazaran epey şanslı olsa da gene çok az...

Siyasette eleştiri siyasetçilere mahsus; onları hele de kuvvetlilerini eleştirmek ne yazık ki suç teşkil ediyor...

Tüm diğer alanlarda da durum pek farklı değil... Eleştiri var; eleştirmen yok. Çünkü eleştirmen görevini centilmence yapandır. Centilmen var mı ki eleştirmen olsun!

Eleştiri denilen nane var ama... Küfürle, nefretle, aşkla, menfaatle var... Çok sevilenler ve hiç hazzedilmeyenlerin arasında bir yerde var!

Hâsılı eleştiriyi pek severiz... Kendimiz eleştirilmediği takdirde! Hicvimde, "Anca sövmek denk düşer irfânına...", diyerek İbnülemin'e yüklenmiştim yalnız İbnülemin bir âlimdi. O'nda irfan vardı. Şimdi irfan da yok; ne dersiniz bu gidişin sonrası tufan mı?
 
Üst